Halk, seçim ve zafer
Sözü uzatmaya gerek yok. Ekrem İmamoğlu’nun adı açıklandığında çoğu kişi bu isme burun kıvırdı ve Binali Yıldırım karşısında şansının olmadığını ileri sürdü. İmamoğlu tanınmamış, Türkiye siyaseti için oldukça genç ve toy görünen kapalı bir kutuydu ve aslına bakarsanız ülkenin ve bu seçimin böylesine kapalı bir kutuya emanet edilmeyecek kadar önemli olduğu herkesin malumuydu. Neden daha […]
Sözü uzatmaya gerek yok. Ekrem İmamoğlu’nun adı açıklandığında çoğu kişi bu isme burun kıvırdı ve Binali Yıldırım karşısında şansının olmadığını ileri sürdü. İmamoğlu tanınmamış, Türkiye siyaseti için oldukça genç ve toy görünen kapalı bir kutuydu ve aslına bakarsanız ülkenin ve bu seçimin böylesine kapalı bir kutuya emanet edilmeyecek kadar önemli olduğu herkesin malumuydu.
Neden daha önceden tanıtılıp toplum bu isme alıştırılmamıştı? Daha tanınmış ve tecrübeli başka kimse yok muydu? Bu soruları da geçtik, özellikle seçim sürecinde başta Erdoğan’la görüşme yapması olmak üzere seçim çalışmalarındaki çoğu hareketi ‘sağ’, ‘popülist’ vb. şekilde eleştirilmişti. Kuşkusuz bu eleştirilerini sabit tutan ve sürdürenler hala mevcut. Hatta onunla Binali Yıldırım arasında herhangi bir fark görmeyenler de sayıca az değil. Zaten onlara söyleyecek bir sözüm yok. Doğrudur ya da yanlıştır ama sonuçta duruşları tutarlıdır.
Ancak seçim öncesinde eleştirip, sonuçlardan sonra yüzü gülenlere elbette birkaç söz söylemek gerekiyor. Bu sözü kendime de söylemem gerekiyor çünkü ben de İstanbul seçimlerinin -son bir haftaya kadar- bu şekilde sonuçlanacağını öngöremedim. Çoğu sol cenahtan birçok insan da bu şekilde düşünmüştü. Şimdi sonuca seviniyoruz, seviniyorlar. Ancak bu başarının müsebbiplerini unutmadan ve kendimize haddinden fazla rol biçmeden bu sevinci yaşamak yerinde olacak.
Bu seçimden çıkarılacak bir sonuç da, seçimi ‘halkın zaferi’ olarak gören sol bakışın bir paradoks içerisinde olduğudur. ‘Halk’ kavramı bazı sol romantik akımlar içerisinde gerçekliğinden koparılarak tanrısallaştırılmış durumda. Bu aşırı romantikleştirme eyleyebilen, dönüştürebilen öznenin pasifizasyonuna bile neden oluyor. ‘Halk’ sanki kişinin içerisinde olduğu değil de dışında bulunan ulaşılamaz bir kutsiyet halini almış bir halde. Çoğu kişi kendisi yapıp edebilecekken yapıp-etmeyip politik süreçleri ‘halk’a havale ediyor. Halk kavramı kutsallaştırılarak içerisi isteyenin istediği gibi doldurabileceği bir tanrı-kavram inşa edilmiş. Bu tanrı-kavram her toplumsal harekette öne sürülüyor ve dolayısıyla elde edilen olumlu sonuçların “sol’a yazmasının” da -bir anlamda- aracı olması isteniyor. Bu seçimi de ‘halkın zaferi’ olarak tanımlamak söz konusu sonucun dogmatikleştirilmesinden başka bir anlam taşımıyor ki bu gerçekten hataya götürecek bir yaklaşım.
Sanırım bu yorumların çoğunda ‘halk’ kavramı, devrimci, ilerici, sosyalist, sol, cumhuriyetçi seçmen kitlesine işaret ediyor. Eğer böyleyse gerçekten bir içerik dondurma ve tanrı-kavram yaratma söz konusu. Çünkü İmamoğlu’na oy verenler ‘endişeli modernlerden’ seküler ülkücülere, bıkmış muhafazakârlardan HDP’li Kürtlere, sosyalistlerden Halk TV izleyicilerine kadar herkes. Dolayısıyla bu kitleye halk derken, kavramı yukarıda belirttiğim sınırlar içerisinde (yalnızca sol- sosyalist-devrimci kitleler) kullanmış olmanın gerçekçi bir yanı yok.
Daha doğrusu ve kısacası bu seçimi sol adına romantize etmeye gerek yok. Romantize etmek seçimin gerçek dinamiklerinden bizi uzaklaştırmaktan başka bir şeye yaramayacak. Bu seçim bıçak sırtında kazanılmış ve büyük ama artık eskimiş olan bir iktidar ağı tarafından her türlü engelin önüne çıkarılmaya çalışılacağı bir zaferle taçlandırılmıştır. Burada da zaferin sahibi, İmamoğlu’nun şahsı, onu aday göstererek doğru bir karar verdiğini anladığımız CHP genel merkezi yöneticileri -ki yeri geldiğinde en çok eleştirenlerden birisi benim-, ona oy veren seçmenler, iradesini şimdilik bu yönde beyan eden ‘halkın bir kısmı’ -ve onlar içinde de özel olarak Kürtler’dir-. Bu, sol jargonla söylemek gerekirse bir ‘halk zaferi’ değildir.
Bu, solun adalet, eşitlik ve insanca yaşamayı sağlayabilmesinin olanaklarını doğurabilecek bir seçim sonucudur, hepsi bu. Aksini düşünmek halkı da, zaferi de, solu da ayrı ayrı yerlere savurmaktan başka bir işe yaramayacaktır.