Yaratılmış gündemler ülkesi Türkiye, yaklaşık iki haftadır halkın "haftasonu halleri" üzerine derin tartışmalar içinde kıvranıyor...

Yaratılmış gündemler ülkesi Türkiye, yaklaşık iki haftadır halkın "haftasonu halleri" üzerine derin tartışmalar içinde kıvranıyor.

Gündemin ekseninde uzun zamandır yaygın medyada üzerinde fikir belirtilmeye değer görülmeyen "halk" var. Oysa medyanın aktif gündemi asla halk olmazdı. İşten çıkartılan işçiler, özlük hakları için düzenli olarak polis copu yiyen memurlar nasıl, medya-dışı konuları oluşturuyorsa, halkın deniz kenarında ne halt ettiği, çimler üzerine hangi açıyla yattığı da, mangalda et mi, tavuk mu pişirdiği yoksa en ucuzundan beyaz peynir, domates, hıyar, karpuz veya kavun mu yediği de kamuoyunun ilgisi ve bilgisi dışında kalıyordu.

Benim içinde olduğum bir grup gazeteci iki yıl önce Radikal’in dört katı tirajı olan bir gazetede "halkımızın cumartesi-pazar keyfi" başlıklı geniş bir haber hazırlamıştık.

Kimseler haberle ilgilenmedi. Üzerinde kalem oynatacak bir konu olarak görülmedi.

KILLI HALK

Ama Mine işe el atınca halkın bütün "kadersizliği" değişti. Gündeme halk oturdu. Ünlü ve büyük gazeteciler işin üzerine eğildiler. Yazarın çektiği fotoğrafa bakıp inceledikten sonra ortak kararı açıkladılar:

-Yaşasın halk, kahrolsun Mine!

Böylece halkı savunan yazılar yazan, etkinlikler düzenleyenler geçici süreyle de olsa "marjinal kesim" olmaktan kurtuldular. Çünkü halkın var olduğu aleni olarak ortaya çıktı.

Radikal yazarı Mine Kırıkkanat Paris’ten gelirken havaalanı ile İstanbul’daki evi arasında yaptığı gözlemleri 27 Temmuz 2005 günü okurlarıyla paylaştı. Mine halka karşı olan sevgisini şöyle ifade ediyordu: "…

Her 10 metrekarede, bu manzara tekrarlanmakta, kara halkımız kıçını döndüğü deniz kenarında mutlaka et pişirip yemektedir. Aralarında, mangalında balık pişiren tek bir aileye rastlayamazsınız. Belki balık sevseler, pişirmeyi bilseler, kirli beyaz atletleri ve paçalı donlarıyla yatmazlar, hart hart kaşınmazlar, geviş getirip geğirmezler, zaten bu kadar kalın, bu kadar kısa bacaklı, bu kadar uzun kollu ve kıllarla kaplı da olmazlardı!"

Mine’nin bu gözlemlerine aynen katılanlar bile entelektüel dürüstlük gereği "halkımız gerçekten biraz hıyarca davranıyor, şehirde mangal falan olur mu canım" dedikten sonra Kırakkanat’ı saygıyla selamladılar:

-Halk düşmanı alçak Mine!

APTAL HALK

Mine Kırıkkanat’ta olan "halk sevgisi" aşk ilişkisi gibi tezahür edebiliyor. Delice sevmek ile çılgınca nefret 180 derece paralellikte uyum içinde varlığını sürdürebiliyor.

Mine’nin benzeri bir halk sevgisi örneğini yıllar önce Aziz Nesin de vermişti. Bütün kitaplarında halk sevgisini yücelten Aziz Nesin, dorukta tespitini şöyle açıklamıştı:

-Türk halkının yüzde 60’ı aptal!

Aziz Ağabey 1977’de de Türkiye solunu, sol kroşeyle devirmişti. Bütün dünya solu "Nötron bombasına hayır" diye bağırırken, o Milliyet Sanat Dergisi’nden şu başlıkla kampanyaya katılmıştı:

-Nötron bombası insanlığı kurtaracak!

Türkiye solu ayağa kalktı, sonra yerine usulca oturdu. Çünkü Nesin, söz konusu yazıyı Sovyetler Birliği’nde yayımlanan yüksek tirajlı bir dergi için yazmış ve büyük beğeni almıştı. Aziz Ağabey bunu bir hafta sustuktan sonra açıkladı.

Bu sayede Nötron bombası bir süre daha gündemde kalmıştı.

Şimdi Mine Kırıkkanat sayesinde de "halk" olgusu yeniden yaygın medya düzeyinde gündeme geldi. Halkı sevenler Mine’ye teşekkür plaketi vermeleri gerekir:

"Halkın Yazarı Mine..!"