Harami düzenine karşı düşlerimiz Gezi
Haziran Direnişi’ni, tek başına AKP iktidarına tepkisel bir refleks olarak betimlemek, direnişe haksızlık olur. Direniş tepkiselliğin ötesinde yarına bırakmadan direnişin kalbinde kurucu edimler de açığa çıkarttı. İktidar 2013’ten beri kan kaybediyor.
LEVENT HEKİM
28 Mayıs 2013 günü başlayıp; ülkenin neredeyse tamamına tüm cadde ve sokaklarına, parklarına ve meydanlarına yayılan bir direniş yaşadık. Bu direniş bazen sönümlenip, bazen alevlenerek uzun denilebilecek bir süre devam etti. Hatta o yılın eylül-ekim aylarındaki ODTÜ Yol Direnişi de buna katılırsa neredeyse 6 ay fiilen devam eden, her ne kadar Taksim özelinden çıksa da parklarda, forumlarla kendine vücut arayan bir direnişten söz ediyoruz. Bu yüzden direnişin sıcak yaşandığı günlerin üzerinden 8 yıl geçmiş olmasına rağmen direnişi 2013 yazında dondurmak ve o günlerle nostaljik bir bağ kurmak direnişin muhtevası ve gelişimiyle çelişecektir. İçinde bulunduğumuz zamanın ruhu farklı ancak bunu söyleyebiliriz ki muhalefetin hâlâ dayanak noktası 2013 Haziran’da açığa çıkan direnç. Bugünün şartları ve tepkiselliğiyle oluşacak yeni isyanlar da bu yüzden birazcık Gezi’dir. Elbette bu direniş tıpkı 2013 Haziran’ındaki gibi tekrarlanmayacak. Bu direnişin aynı şekilde yeniden yaşanacağını düşünmek bizi metafizik, özcü bir kavrayışa götürür. Bugün gelmekte olan, içinden geçtiğimiz sürecin sonunda ortaya çıkacak direniş; Gezi’yi kapsayacak olsa da elbette farklı bir şekilde gelişecek, bugünün öznelliğinde vücut bulacaktır. Bu toplumun ve direnişin muhtevası ile ilişkilidir. Toplumsal beden değişik potansiyelleri içeren gücül ve aynı zamanda edimsel bir muhtevaya sahiptir. Gücül, toplumların başka bir şekilde kurulabileceğine, hayal edilebileceğine dair imkânlar açığa çıkartır. O yüzden toplum ampirik özellikleri ile incelenecek ve donmuş bir şekilde ele alınacak bir kavram değildir. Toplumsal üretim sonucunda açığa çıkan gizil potansiyeli sürekli bağrında taşır. Haziran Direnişi’nin aslında hep beklenen yanı gücülken, beklenmedik anda patlaması edimselliğini işaretler.
ARTAN BASKILAR, İKTİDARIN ZAFİYETİ
Direniş, AKP-MHP iktidar blokunun bugün korumaya çalıştığı ve uzunca bir süredir toplumsal muhalefeti bastırmak için kullandığı bir çete elemanının itiraflarıyla daha da görünür olan, bu “yağma-tarikat-çete” düzenini kabul etmeyen geniş kesimlerin güçlü bir itirazı olarak ortaya çıktı. AKP rejiminin, toplumun yaşam biçimine müdahalelerle toplumu sistemin arzusu doğrultusunda kontrol altında tutma ve ona biçim verme süreci oldukça somut bir şekilde hayata geçirilmeye çalışıldı. Alkol yasaklarından kürtaj yasağına, toplumsal hayatın dinselleştirilmesine, kaç çocuk yapılacağından, sinemaların, tiyatroların, sanatsal alanların ve kültürel değer taşıyan mekanların kapatılmasına; ne yenilip ne içileceğinden öğrenci evlerinde ve yurtlarda kiminle nasıl yaşanılacağına; okula gitme yaşından, evlilik yaşına; sansür uygulamalarından internet yasaklarına; doğa tahribatından, kentsel rant ve betonlaşmaya; insanların evlerinden edilmesinden kentsel yaşam alanları, yeşil alan ve parkların yok edilmesine; AVM çılgınlığı ve tüketim kültürü oluşturulmasına kadar müdahaleler ve düzenlemelerle siyasetin, çıplak gündelik hayatı sarsarak totaliterleştiği, toplumun kontrol altında tutulmaya, yeniden üretilmeye ve iktidarca istenilen yönde biçimlendirilmeye çalışıldığı bu düzene bir itiraz olarak vuku buldu.
Direnişin yukarıda ifade etmeye çalıştığımız muhtevasına dair olgular 8 yıllık süreçte birçok kez kendini gösterdi. İktidar direnişle kaybettiği hegemonyasını yeniden tesis etmek için o günden bugüne süreklileştirilmiş bir olağan üstü rejimle ülkeyi yönetmeye çalışıyor. O gün iktidar blokunda açılan gedik, bugün hâlâ kapatılabilmiş değil ve artarak devam ediyor. Direnişin toplumsal bedende açığa çıkardığı gücül potansiyel iktidarın, şiddet ve baskı ile kapatamadığı bir fazlalığı sürekli üretiyor. Bu potansiyel farklı biçimlerde yeniden ortaya çıkıyor. Hileyle kazanılmasına rağmen toplumun yarısının tek adam rejimine hayır dediği başkanlık referandumunda, bu referandum sürecinde sokaklarda, meydanlarda yapılan kampanyalarda ve umutta, yine hileyle gasp edilmeye çalışılan son yerel seçimde, Boğaziçi direnişinde, Cerrattepe’de ve İkizdere’de farklı biçimlerde hayalet misali sürekli kendini hatırlatıyor. İktidar 2013’ten beri kan kaybediyor.
GEZİ DİRENİŞİ’NİN AÇTIĞI YOL
Haziran Direnişi’ni, tek başına AKP iktidarına tepkisel bir refleks olarak betimlemek, direnişe haksızlık olur. Direniş tepkiselliğin ötesinde yarına bırakmadan direnişin kalbinde kurucu edimler de açığa çıkarttı. Parklarda yapılan forumlar, komünler, takas pazarları gibi deneyimler, düzen dışı yeni bir siyasallığa işaret etti. Forumlarda, insanlar kendilerini ilgilendiren konularda karar alan, eyleyen yeni siyasalın failleri haline geldiler. Evrensel egemenlik mefhumunun altı oyularak hiyerarşik, temsili sözde demokrasinin yerine doğrudan demokrasi deneyimleri icra edildi. Siyasalın; bilenlerin, bilmeyenler üzerindeki hegemonyasından başka türlü olabileceğine dair emareler açığa çıktı. Kapitalizmin serbest piyasa mefhumu, parkta kurulan komün ve takas pazarları ile boşa çıkarıldı. Her şeyin tüketime ve sermayeye indirgendiği toplumsal alan, bir anda paranın geçmediği, rekabetin yerine dayanışmanın icra edildiği alanlara dönüştürüldü. Parklarda kurulan kütüphaneler, açık hava konserleri, duvarlarda icra edilen sokak sanatı, bilginin ortaklaştığı kamusal oluşlar haline geldi. Özetle, alışılmışın dışında bir kültür, ortaklık ve dayanışma ilişkileri, farklılığını koruyan ve kolektifleşen bir özne, en önemlisi sistemin dışında bir siyasal “oluş”, direnişin kurucu edimlerini oluşturdu. Muktedirlerin icra edilen kurucu deneyimlere bu kadar öfkeli olmalarının temel nedeni, temsil ettikleri düzenin sınırlarının dışında, başka bir dünyanın deneyimlenmesidir. Hatırlanacağı üzere Tayyip Erdoğan’ın Gezi Parkı ile ilgili altını çizerek vurguladığı şey, parkta paranın geçmemesiydi.
Haziran Direnişi’nin tüm olumlu yanlarının yanında zaaflarını da görmek gerekir. Açığa çıkan kurucu edimler toplumsal bedene ve belleğe kazınsa da bugün için sürekli ve kalıcı yapılara dönüşememiştir. Buna rağmen bulunduğumuz siyasal iklimden nasıl çıkılacağına dair önemli ipuçları sunmaktadır. Artık herkesin bildiği gibi, son günlerde tek adam rejiminin hücrelerine kadar nüfus etmiş çeteci kirli ilişkiler ortalığa döküldü. Tayip Erdoğan çarşamba günkü grup konuşmasında bu ilişkileri sahiplenirken bir yandan da muhalefeti tehdit etti. Diğer yandan ise 8 yıldır her fırsatta yaptığı gibi Gezi’ye olan öfkesini yineledi.
Yukarıda betimlediğimiz biçimiyle AKP-MHP iktidar blokunun savunduğu düzen 19 yıldır inşa etmeye çalıştıkları “yağma-tarikat ve çete düzenidir. Hiçbir şeye sahip olmayanların, yok sayılanların yani demosun, direnişte halk haline gelerek bu düzeni direnmesi, tek adamın öfkelenmesinin sebeplerinden biridir. Çünkü bugün savundukları harami saltanatıyla hesaplaşabilecek özne işaret edilmektedir. Daha fazla öfkelendiren ise direnişte açığa çıkan ve yukarıda betimlenen kurucu deneyimlerdir. Çünkü savunduğu karanlığa karşı, eşit, özgür demokratik bir düzen alternatifi sunmaktadır. Kuşkusuz Gezi’den bugüne kalan en önemli hazinemiz budur.