İktidarın mahir olduğu konulardan biridir size dikotomik bir evren dayatmak. “Ya bizdensin ya onlardan.” Hep o makasın başında olduğunuzu hissettirir size

Harembe, Vezneciler ve diğer sivil ölümler

İLKER KÜÇÜKPARLAK*

Hiç içine düştüğünüz ya da tanık olduğunuz bir durumu ahlaken değerlendirmekte zorlandığınız oldu mu? Bu durumda doğru karar nedir ya da bu kararı veren kişi haklı mıdır sorularının zorlayıcı geldiği oldu mu? Psikolojide ahlaki yargılama başlığı altında incelenen bu durum farkındaysanız aynı zamanda gündüz kuşağı TV programlarının da genel malzemesini oluşturuyor. Olmazsa olmaz bileşeni tanıksızlık olan dedikoduyu milyonların tanıklığında ama dedikoduya konu olan öznelerin yokluğunda gerçekleştirmek ve bu öznelerin edimlerine ilişkin ahlaki yargılamada bulunmak… Ölüm, yoksulluk ya da ayrımcılıkla test edilen topraklarda ahlaki yargılama yapmak için bedeli oldukça düşük konuların seçilmesi şaşırtıcı değil elbette.

Bu bedelsizlik temayülünün içerisinde goril Harembe’nin öldürülmesinin ahlaki yargılaması bile daha büyük bedele sahip. Siz olsanız ne yapardınız? 4 yaşındaki bir çocuğun hayatını riske atıp bir gorili mi kurtarırdınız? Gorilin o anda çocuğu korumaya çalışıyor olması kararınızı nasıl etkilerdi? Ya da çocuğun muhtemelen hayatının devamı boyunca kendisini korumaya çalışan bir canlının ölümüne neden olmasının yükünü taşıyacağını biliyor olsanız? Ve en klasik olanı: Ya kendi çocuğunuz olsaydı, kararınız bundan etkilenir miydi?

Böyle sözlü yapar gibi oldu galiba, şartları denkleyelim: Yukarıdaki sorulara kendimden emin biçimde verebileceğim yanıtlarım yok benim de. Çünkü soruların yanlış olduğunu düşünüyorum. Oldukça hayati sorular olmalarına karşın neden yanlış olduklarını anlatabilmem için şu “ahlaki yargılama” denen konuyu biraz açılımlamam gerekiyor.

Kuramcı Kohlberg’e göre ahlaki yargılama insan yavrusunda bir sırayı takip ederek gelişir ve bu gelişim itaat, takas, konformizm, düzen, sosyal kontrat ve evrensel etik ile karakterize bir sıra ile gerçekleşmek zorundadır. Örneğin Harembe’yi vuran görevli Kohlberg’in ahlaki gelişim aşamasının 1. sırasında ise vurmazsa maaşından kesinti yapılacağı için, 2. sırasında ise kendi çocuğu düşerse de birisinin aynısını yapma olasılığını arttırdığı için, 3. sırasında ise kahraman ilan edileceğini umduğundan, 4. sırasında ise Harembe’yi vurmasını zorunlu kılan bir kural, yönetmelik ya da yasa nedeniyle, 5. sırasında ise hayvanları vurmak yasak olsa bile bir çocuğun hayatı söz konusu olduğundan bu eylemi gerçekleştirecektir. Yine de başta Haidt olmak üzere başka bazı kuramcılar Kohlberg’in modelini fazla indirgemeci bulup eş zamanlı olarak çalışan farklı ahlaki yargılama düzenekleri olduğunu vurgulamaktalar.

Ahlaki yargılamayı deneysel amaçla standardize etmek için varsayımsal problemler üretilmiş durumda. En bilineni tramvay problemidir, şöyle ki: “Freni bozulmuş halde bir tramvay içinde 5 kişi ile hızla ilerlemekte ve bir şey yapılmazsa tramvay hattın sonunda kaza yapacak ve 5 kişi ölecek. Siz bir makasın başında bulunuyorsunuz ve makası değiştirirseniz tramvay öteki hatta geçecek ve 5 kişinin hayatı kurtulacak ama o hatta da çalışmakta olan 1 demiryolu işçisinin ölümüne neden olacak. Ne yapardınız?” Yani 5 kişinin hayatını kurtarmak için 1 kişinin ölmesine neden olur muydunuz? Ya da zaman yolculuğu ile geriye gittiniz ve Adolf Hitler’in çocukluğunu gördünüz. Banyo yapıyor. Onu boğup milyonlarca insanın hayatını kurtarabileceksiniz. Yapar mıydınız? Peki, küçük Adolf ayağa kalkarken başını çarptı ve baygın biçimde küvete düştü. Bir şey yapmazsanız kendi kendine ölecek. Kurtarır mıydınız? Neden?

Sıkıntılı sorular, değil mi? Bu problemlerde sorumluluk alıp makası değiştirme “faydacı”, eylemde bulunmama ise “faydacı olmayan” kararlar olarak adlandırılmakta. “Birinin bunu yapması gerekliydi bayan!” cümlesinden de anlayabileceğiniz üzere erkeklerin faydacı karar verme eğilimi daha fazla1. Toplumsal cinsiyet rolleri ile ilişkisi olsa gerek, bir yandan testosteron düzeyleri2 ve doğuma kadar maruz kalınan testosteron seviyesi3 ile de ilişkili bulunmuş faydacı karar verme eğilimi. Şeriatın kestiği parmağın acımayacağını iddia etmek erkeksi bir durum gibi gözüküyor yani. İyi ki toplumsal ve biyolojik anlamıyla erkeklik var da tramvaydaki yolcuların ya da hayvanat bahçesindeki çocuğun hayatı kurtuluyor yani? Hayır. Çünkü hayatın gerçekleri TV’den izlediğimiz 5 dakikalık bir kesitten ya da laboratuvar çalışmaları için türetilmiş problemlerden farklı oluyor genelde.

National Geographic’in haberi ve Born Free isimli hayvan hakları savunucusu oluşumun raporuna göre 1986 ve 1996 yıllarında iki goril bulundukları yere çocuk girmesi nedeniyle öldürülmüş. 2004 yılında kafesinden kaçan Jabari isimli goril de öldürülerek “etkisiz hale getirilmiş.” Ayrıca gorillerden çok daha fazla sayıda vahşi kedi tutsaklıkları sırasında öldürülmüş4. Ölümüne ilişkin yayın yasağı gelmiş miydi, bilemiyorum ama Jabari’nin ölümünden çok yaşamı tartışılabilseydi belki Harembe ölmezdi.

Başa dönüp doğru sorunun peşine düştüğümüzde karşımıza şu soru çıkıyor: O hayvanat bahçesi niye var? Ya da o çocuk neden oraya düşüyor? Hayatın gerçekleri laboratuvar çalışmaları için türetilmiş problemlerden farklı çünkü tramvay probleminde tramvay işletmesinden bahsedilmiyor. Hayatın gerçeklerinde makasın başındaki biri “erkeklik” yapıp 5 kişiyi kurtarmak için 1 kişinin ölümüne karar verdiği sürece tramvay işletmesi tramvayın frenlerine bakım yapmadan göndermeye devam ediyor o 5 kişiyi. Vezneciler patlaması da freni patlak gelen o tramvaylardan bir diğeri oldu işte. Üstelik devletin tepesi tarafından “kıyamete kadar” devam edeceği ilan edildi bu mücadelenin.

İktidarın mahir olduğu konulardan biridir size dikotomik bir evren dayatmak. “Ya bizdensin ya onlardan.” Hep o makasın başında olduğunuzu hissettirir size. “X olurken neden üzülmediniz?” O kadar dikotomik bir evren yaratmıştır ki, koşulsuz olarak bütün kayıplara üzülebileceğimize ikna olmaz. Hem ufaklık hem de Harembe için endişelenemeyiz. Tarafımızı belirlememiz gerekir. Gerekirse hepimiz Harembe’yi vurabilmeliyiz.

Erkekliği bir tarafa bırakıp bu dayatmaya teslim olmamaktan başka çare gözükmüyor. Toplumsal cinsiyet rolleriniz ya da hormonlarınız, çok önemi yok. İnsanın kurduğu sembolik düzlem içerisinde doğasının eğilimlerine de karşı durabilme yeteneği var. Bu yeteneği “ama” demeden yaşadığımız tüm kayıplara üzülmek ve yakınlarının acılarını hissetmek için kullanabiliriz.

Ülkemde gerçekleşen tüm kayıplar için çok üzgünüm. Tramvay işletmesi hangi firma olursa olsun kınıyorum.

*Psikiyatrist

----

1 Youssef, F. F., Dookeeram, K., Basdeo, V., Francis, E., Doman, M., Mamed, D., ... & Legall, G. (2012). Stress alters personal moral decision making. Psychoneuroendocrinology, 37(4), 491-498.

2 Carney, D. R., & Mason, M. F. (2010). Decision making and testosterone: when the ends justify the means. Journal of Experimental Social Psychology, 46(4), 668-671.

3 Montoya, E. R., Terburg, D., Bos, P. A., Will, G. J., Buskens, V., Raub, W., & van Honk, J. (2013). Testosterone administration modulates moral judgments depending on second-to-fourth digit ratio. Psychoneuroendocrinology, 38(8), 1362-1369.

4http://news.nationalgeographic.com/2016/05/harambe-gorillas-zoos-safety-incidents-animals/