Hatırlatmalar | Bir Halk Uyanıyor

Hazırlayan: Yol Politika Kolektifi

1961 Anayasası’nın; üniversitelerin özerkleşmesi, sansür yasasının kaldırılması ve örgütlenme özgürlüğü genişletilmesinin yaratığı görece demokratik ortamın etkisiyle toplumsal muhalefet yükselmeye başladı. Buna paralel olarak, Küba ve özellikle Kıbrıs gibi ABD ile yaşanan uluslararası krizler anti-emperyalist bilincin sosyalist fikirlerle birleşerek mevcut Amerikancı sömürü düzenine ve Türkiye’deki Amerikan egemenliğine karşı büyük bir muhalefet hareketine kaynaklık etti.

1965’e gelindiğinde özellikle TİP’in 15 milletvekiliyle meclise girmesi, gençlik kesimlerinde gelişen anti-emperyalist tutum ve daha sonrasında DEV-GENÇ’e  (Devrimci Gençlik) dönüşecek olan FKF’nin (Fikir Kulüpleri Federasyonu) kuruluşu bu durumun somut çıktılarıydı. Gençler, köylüler, işçiler, ülkenin emperyalist kapitalist yıkımına karşı ayağa kalkıyordu.

***

Kontrgerilla devrede 

Anti-emperyalist, bağımsızlıkçı sol düşüncelerin bir çığ gibi gelişmeye başlaması, Türkiye’deki egemen sınıfları ve ABD emperyalizmini rahatsız etti. Ve bu muhalefet hareketini bastırmak için emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesinin geliştiği bütün ülkelerde uyguladıklarına benzer şekilde; ABD ile yapılan “Dolaylı Saldırı Anlaşması” çerçevesinde “Özel Harp” dairesine bağlı yarı askerî açık-gizli sivil yapılanmaların (Komünizmle Mücadele Dernekleri, MHP ve Ülkücü Komandoların) saldırıları devreye sokuldu. 

İlk yıllardaki siyasi cinayetlerin birçoğu TKMD’leri tarafından işlenmiştir. 1969 sonrası bu görevi MHP ve Ülkücü Komandolar devraldı. Gençlerin, işçilerin, köylülerin her türlü eylem ve grevlerine saldırılar düzenlendi. Vedat Demircioğlu, Mehmet Cantekin, Taylan Özgür, Mehmet Büyüksevinç, Battal Mehetoğlu, Necdet Güçlü vb sırasıyla polis ve sağcıların saldırılarıyla öldürüldü. Gerek polisin gerekse CIA’ya bağlı gerici ve komandoların saldırıları sonucu 12 Mart’a kadar 21 genç hayatını kaybetti.  

Türkiye’de Özel Harp Dairesinin Başkanlığını yapan kont-gerilla örgütünün kurucusu olduğu ileri sürülen General C. Akyol’un gelişen anti-emperyalist akımlar karşısında sağın örgütlendirilmesini Özel Harp Dairesine önerdiği AP ve MHP ile birlikte bunun gerçekleştirildiği ileri sürülmüş ve inkâr edilmemiştir. 1970 yılına gelindiğinde AP iktidarı eliyle ve MHP’li komandolar yardımlarıyla bu işin başarılamayacağı yeterince anlaşılmıştı. 

*** 

6 Ocak 1969’da, “Vietnam Kasabı” lakaplı Amerikan Büyükelçisi Komer dönemin rektörüyle görüşmek için ODTÜ’ye geldi. Görüşme sırasında, Komer’in arabası devrimci gençler tarafından ateşe verildi. Bu eylemden dolayı aralarında Ulaş Bardakçı’nın da olduğu 9 genç aranır duruma düştü. Tüm ODTÜ öğrencileri aralarında topladığı dilekçelerle arabayı 9 kişinin değil, hep birlikte yaktıklarını ifade edip Komer’in ülkeyi terk etmesini istediler. 

Gençlik, işçi, köylü el ele 

1960’larda başlayarak 12 Mart’ta uzanan süreçte başta İstanbul, Ankara, İzmir olmak üzere 6. Filo’nun Türkiye’ye gelişine karşı büyük anti-emperyalist protestolar gelişti. Bunun yanı sıra öğrenim özgürlüğü çerçevesinde üniversite işgalleri yaşandı. İstanbul’da 6. Filo’nun denize dökülmesi, ODTÜ’de Vietnam kasabı Komer’in arabasının ateşe verilmesi bu dönemin anti-emperyalist ruhunu yansıtan semboller olarak Tarihin hafızasına kazındı.  

DEV-GENÇ’in anti-emperyalist mücadelesinin emekçi halk kesimlerin direnişiyle birleşmesi toplumsal muhalefet doruk noktasına ulaştı. 1967’den 1970’e kadar 200’e yakın toprak işgali gerçekleştirildi. Köylerdeki toplumsal uyanış yalnızca toprak bölüşümü meselesi ile sınırlı değildi. Üreticiler, adil fiyatlar, karaborsaya karşı mücadele, köy yolları için çeşitli yürüyüşler düzenledi. Fatsa’da fındık, Gebze’de tütün mitingleri gerçekleştirdi. Bu yürüyüşlere de üniversitelerdeki devrimci gençlerin desteği büyük oldu. Ziya Yılmaz, Mahir Çayan gibi devrimciler, köylerdeki mitinglerin örgütlenmelerinde önemli rol oynadılar. 

Buna paralel işçi sınıfının direnişi grev ve işgallerle yükselişe geçti. Kavel, Singer, Paşabahçe grevleriyle başlayan süreç 15-16 Haziran eylemleriyle doruk noktasına ulaştı. Resmî rakamlara göre 150 bin işçinin katıldığı 15-16 Haziran eylemleri, bugün hâlâ Türkiye tarihinin en destansı işçi eylemi olarak hafızalarda kaldı. 

*** 

Johnson’ın mektubu 

1964 yılında adada Türk nüfusuna yönelik saldırılar sebebiyle, İnönü’nün Kıbrıs’a askerî müdahale kararını bildirmesi sonucu ABD başkanı Johnson İnönü’ye Kıbrıs’a müdahale yapamayacağını egemen bir devletin hükümranlığını hiçe sayacak gerekçeler ve ağır bir üslupla bir mektup göndermişti. Johnson mektubunda; 

Türkiye’nin Kıbrıs’a askerî müdahalede, ABD’nin NATO savunması için verdiği silahları kullanamayacağını bildiriyordu. ABD’den izin alınmadıkça o silahları kullanmasının olanaksız olduğu ifade ediliyor, böyle bir müdahalenin Ortadoğu’daki siyasal dengeleri bozabileceği, bir büyük savaş olasılığına yol açabileceği, Sovyetler’in daha dinamik bir davranış göstermesine yol açabileceği vurgulanıyordu. Eğer Türkiye buna karşı askerî müdahale yaparsa ABD Akdeniz’de üstlendirdiği 6. Filo ile bu müdahaleyi önleyeceği tehdidinde bulunuyordu (C. Arcayürek, Yeni Demokrasi Yeni Arayışlar, Bilgi Yayınevi, 1984, cilt 4, s. 275). 

Bu mektubun kamuoyunda duyulması geniş kesimlerde ABD emperyalizmine karşı öfkeyi yükselten önemli bir etken oldu. 

*** 

Kanlı Pazar 

Bu saldırıların en vahimi de Türkiye tarihine “Kanlı Pazar” olarak geçecekti. Şubatta yeniden İstanbul’a gelen 6. Filo’ya karşı 16 Şubat 1969 tarihine gençlik örgütlerinin yanı sıra sendika ve meslek örgütlerinin içinde olduğu geniş bir toplamla “Bağımsızlık Yürüyüşü” çağrısı yapıldı. TKMD ve MTTB bu çağrıya karşı 14 Şubat’ta komünizmi telin ve bayrağa saygı mitingi düzenledi ve ardından 6. Filoyu kıble kabul edip toplu namazlar kıldılar. Mitingde İlhan Darendelioğlu “Pazar günü komünistler miting yapacak, biz bu mitingde savaşacağız. Silahı olan silahıyla, baltası olan baltasıyla gelsin çağrısı yaptı”. Bugün gazetesi başyazarı Mehmet Şevki Eygi cihada çağrı yapıyordu; “Büyük bir fırtına kopmak üzere, topyekûn bir savaşın kaçınılmaz bir hale geldiği ve silahlanmak gerektiği bir dönemde yaşıyoruz. Allah yolunda cihat farzdır ve silahlar patlayacaktır.” Bu çağrıya uyan gerici kitle Dolmabahçe caminde toplu namaz sonrası 30 bin civarındaki anti-emperyalist kitleye Taksim meydanında taş ve sopalarla saldırdı. Toplum polisi saldırıları seyretmekle yetindi. Saldırı sonucunda Duran Erdoğan ve Turgut Aytaç öldü, 104 kişi yaralandı. 

*** 

Emperyalizme Telin Komünizme Telin 

1966’dan başlayarak devrimci gençler tarafından 6. Filoya karşı gelişen protestolara, “Emperyalizmi Telin mitinglerine” karşı “Komünizmi Telin” mitingleriyle anti-Amerikancı kesimlere karşı gericiler tarafından yüzlerce saldırı düzenlendi.  

6. Filo eylemleri sırasında katledilen Vedat Demircioğlu’nun cenazesinin habersizce memleketine kaçırılmasının ardından İstanbul’un bütün semtlerine yayılan gösterilerde polisle öğrenciler arasında çatışmalar çıktı. Olaylara paralel gericilerin kışkırtmaları da sürdürüldü. MTTB’nin üstüne yerleştirilen hoparlörlerden sürekli olarak “İmanlı ve Allah’ını seven vatandaş, komünistlere kızıl uşaklarına karşı bugün cihat günüdür” diye yayınlar yapıldı. Bugün gazetesi 28 Temmuz Günü Sultanahmet caminde toplu olarak namaz kılmaya çağırdı ve bu namazlara “Komünizmi Tel’in namazları” adını verdi (12 Eylül ve Türkiye Gerçeği, Birgün Yayınları, 2009, s. 117). 28 Ağustos 1968’de İzmir’e gelen 6. Filo’yu protesto eden gençlerin üzerine gerici militanlar saldırarak 2 si ağır 13 kişiyi yaraladılar. 

*** 

Komünizmle Mücadele Dernekleri 

Komünizmle Mücadele Dernekler, gençliğin anti-Amerikancı eylemlerine karşı bir örgütlenme olarak tarih sahnesine çıktı. 1963 yılında nitelik değiştiren, yanına MTTB’yi de alarak CIA ile ilişkilerini güçlendiren Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği, 1965 yılına gelindiğinde iktidardaki Adalet Partisi ile de ilişkilerini güçlendirmişti. Bu derneğin içerisinden çıkan isimler bugün dahi Türkiye siyasetine yön vermeye devam ediyor.  

Derneğin Erzurum şubesini kuran, ardından İzmir’de görevlendirilerek burada örgütlenme çalışması yürüten en etkili isimlerinden biri Fethullah Gülen’di. Gülen çok erken tarihlerde, Özel Harp Dairesinin koordine ettiği Yeşil Kuşak projesinin kilit isimlerindendi. Eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin; Komünizmle Mücadele Dernekleri ve Özel Harp Dairesi arasındaki bağlantıyı şu şekilde açıklıyordu: 

“Fethullah Gülen, Mehmet Şevki Eygi gibi isimler 1959’da Özel Harp Dairesi içinde görevlendirildi. Görevleri, Yeşil Kuşak Projesi çerçevesinde komünizmle mücadele faaliyetleriydi.” 

*** 

Devlet ve kontrgerilla arasında dolaşan silah: Necdet Güçlü’nün öldürülmesi 

13 Nisan 1970’de Faşist Komandolar Hacettepe Tıp Fakültesi’ni basarak doktor asteğmen Necdet Güçlü’yü öldürdüler. Katili olarak Ülkü Ocakları başkanı tutuklandı. Olayda kullanılan tabancanın Diyarbakır’da bir devrimciyi işkenceyle öldüren Fehmi Altınbilek adlı bir teğmene ait olduğu ortaya çıkmasına rağmen iktidar teğmen hakkında herhangi bir işlem yapmayı gerekli görmedi. Fehmi Altınbilek’in daha sonra Kızıldere Katliamı ve İbrahim Karpakkaya’nın öldürülmesi olayında da gündeme geldi. Necdet Güçlü’nün öldürülmesiyle ilgili davadan yargılanan MHP Milletvekili Osman Durmuş 2000’lerde Sağlık Bakanı oldu. Diğer bir sanık Ramazan Mirzaoğlu da Devlet Bakanı olarak görev yaptı. 

*** 

Komando Kampları ve MHP 

Türkiye’de gelişen anti-emperyalist hareketlerin giderek kitleselleşmesi karşısında bu hareketleri bastırmak için kont-gerilla yöntemleri devreye sokuldu. Pentagon tarafından geliştirilen ve Türkçeye çevrilerek silahlı kuvvetler içinde dağıtılan Ayaklanmaları Bastırma Kuramı isimli kitapta bu yöntemlere dair dikkat çeken bölümler mevcuttur:  

"Ayaklanmaları bastırmakla görevli olan tarafın bu liderleri bulduğu gibi, bunlarda halk arasında muharip kimseleri bulmalıdır. Bulunan muharip kimseleri bir arada tutabilmek için bu liderlerin yardımına, desteğe, bir siyasi partinin rehberliğine ihtiyaç vardır" (D. Galula, Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri; teori ve tatbikatları, Genel Kurmay, 1965. s. 111). 

CMKP’yi ele geçiren Alpaslan Türkeş ve ekibi, 1969’da partinin ismini MHP olarak değiştirip Ülkü Ocaklarını kurdu. Ülkücüler 27 Mayıs sonrası ordudan atılan Rıfat Baykal ve Dündar Taşer gibi emekli askerlerin denetiminde kurulan “komando kamplarında” askerî eğitime tabi tutuldu. Ülkücü militanlar bu kamplarda “Gayri Nizami Harp” taktiklerine uygun; saldırı taktikleri, miting basma ve dağıtma, silah kullanma, öldürme ve boğma eylemlerine dönük eğitim aldılar. 

*** 

Toprak işgalleri ve üretici mitingleri 

İlki 1967 yılında Antalya’nın Elmalı köyünde gerçekleşen toprak işgalleri, topraksız köylülerin eyleme geçerek çözümü kendi mücadelelerinde aradıkları yeni bir dönem yarattı. Elmalı’da Osmanlı’dan kalma tapuları dayanak göstererek topraklara el koyan ağaya karşı, zorla işgalle toprağı bölüşen köylülerin mücadelesine en büyük destek üniversite gençliğinden geldi. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi ve ODTÜ öğrencileri Elmalı’ya gelerek işgalci köylülerle dayanışma gösterdi, toprak ağalığına karşı mücadeleyi gündemde tuttu. Köylülerin hak arama mücadelesine destek oldu.  

Elmalı’nın ardından toprak işgalleri tüm ülkeye yayıldı. 1967’den 1970’ye kadar 200’e yakın toprak işgali eylemi yaşandı. İzmir’den Maraş’a kadar köylüler jandarma ve ağalıkla çatışmayı göze alarak çalıştıkları topraklarda haklarını almaya çalıştı. İzmir’de toprak işgallerini konu edinen Demokrat İzmir gazetesinin haberi, dönemin ruh halini de açıkça ortaya koyuyor: 

"Öğrendiğimize göre, 27 Mayıs Devriminden bu yana, İzmir İli sınırları içerisinde sessiz sedasız bir toprak reformu yapılmaktadır. Selçuk yakınlarındaki Belevi Gölü bir süre önce kurutulmuş ve kurutulma sonunda ortaya çıkan topraklar, çevre köylüleri tarafından paylaşılmıştır. Ayni durum, yine Selçuk’taki Çakal Gölü’nün kurutulması sırasından meydana gelmiş, köylüler bu topraklara da el koyarak sahiplenmişlerdir." 

*** 

İşçi sınıfı uyanıyor 

27 Mayıs sonrası oluşan nispi özgürlük ortamının en büyük getirilerinden birisi, işçi örgütlenmesinde kazanılan haklar oldu. Öyle ki anayasanın yürürlüğe girmesinden hemen aylar sonra, 31 Aralık 1961 yılında Saraçhane’de cumhuriyet tarihinin ilk büyük işçi mitingi gerçekleştirildi. Takriben 100 bin işçinin katıldığı eylemle, sendikalar hükümetten toplu sözleşme ve grev yasalarının sınırlanmaksızın yürürlüğe girmesini talep etmişlerdi. 

*** 

15-16 Haziran 

DİSK’e bağlı sendikalarda örgütlü işçilerin, giderek daha şiddetli ve kitlesel mücadelelerle kazanım sağladığı örnekler arttıkça, konfederasyon da hükümetin hedefi haline geldi. Adalet Partisi ve CHP ortaklığında, Türk-İş’ten DİSK’e işçi akışının önüne geçmek amacıyla, 275 sayılı sendika yasasında değişiklik tasarısı sunuldu. Tasarı meclis ve senatodan geçerek Cumhurbaşkanı onayıyla yürürlüğe girdi. 

DİSK, doğrudan kendi varlığını hedef alan bu yasa değişikliğine karşı İstanbul eyleme geçti. 15 Haziran sabahı İstanbul’da başlayan yürüyüşe, DİSK’in örgütlü olduğu tüm fabrikaların yanında Türk-İş’te örgütlü işçilerden de kitlesel bir katılım oldu. On binlerce işçi, 2 gün boyunca İstanbul ve Kocaeli’nde polisle çatışarak sokakları işgal etti. Üç işçinin çatışmalarda hayatını kaybettiği direnişe üniversiteli gençlik de katılarak destek verdi Hükümetin ilk karşılığı 60 günlük sıkıyönetim kararı oldu. Ancak yasa değişikliğine destek veren CHP geri adım atarak Anayasa mahkemesine itirazda bulundu ve yürürlükten kaldırıldı. 

*** 

Kavel Direnişi 

1960’lı yıllar sınıf mücadelesinin en önemli direnişlerinden biri ise 1963 yılındaki Kavel direnişidir. Kablo fabrikası olan Kavel’de haklarını istedikleri için işlerinden çıkarılan 170 işçi, 62 gün boyunca fabrikanın önünde direnişe geçerek, giriş çıkışları engelleyerek eylem başlattılar. İşçilerin eşleri fabrika önünde giriş çıkışı önlemek için barikat kurup polisle çatışırken, Demir Döküm fabrikalarında işçiler dayanışma göstermek için sakallarını uzattılar, günlerce fabrika önünde polis ve işçiler arasında çatışmalar yaşandı. 62 günlük direnişin sonunda Kavel işçileri taleplerini kabul ettirirken, aynı zamanda tüm Türkiye işçi sınıfına da büyük bir kazanım sağladılar ve uzun süredir bekletilen toplu sözleşme yasası, direnişin yarattığı kamuoyu baskısı ile yürürlüğe konuldu.