Hatırlatmalar | Bugün dünde saklı

Hazırlayan: Yol Politika Kolektifi

Türkiye bugün 12 Eylül faşist darbesinin Türk-İslam sentezi ideoloji istikametindeki AKP ve MHP ittifakı ile yönetiliyor. 12 Eylül öncesinde toplumda ciddi bir gücü ifade etmeyen, ancak yüzde 3’lerde oy alan MHP ile onun biraz üzerinde duran MSP’nin bugün iktidarda olabilmesi onların marifeti değil elbette!

1965’ler sonrasında yükselen devrimci toplumsal muhalefet hareketine karşı siyasal İslamcı ve milliyetçi faşist hareketler örgütlendirildi. Amerika’nın soğuk savaş planı içinde örgütlenen; Komünizmle Mücadele Dernekleri ve sonrasında Türkeş’in Komando kamplarında eğitilen bu güçlerin temel görevi ülkede yükselen toplumsal muhalefetin bastırılması oldu.

Doğrudan CIA ve emperyalist merkezlerce yönlendirilen kontrgerillaya bağlı bu yapılar aracılığıyla Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da katliamlar yapıldı; Bedrettin Cömert, Doğan Öz gibi aydınlar öldürüldü; üniversite öğrencileri kurşunlandı türlü provokasyonlar yapıldı. MHP ve Ülkü Ocakları bu katliamların vurucu gücü olarak görevlendirildi. Amerikan politikaları çerçevesinde örgütlendirilen ve onun denetiminde yönlendirilen MHP bütün bu katliamların baş sorumlusu oldu.

Bugün iktidar ortağı olmasının ötesinde muhalefet saflarında da “ülkücülük” üzerine güzellemeler yapılabiliyor. Hatırlanırsa K. Kılıçdaroğlu Mayıs seçimi sonrasında “en büyük ülkücü benim” diye yarışa katılmış, “kurt işareti” yapmaktan geri durmamıştı. Bugün de durum hiç farklı değil, yerel seçimlere gidilirken pek çok yerde eski MHP’li adaylarla oy toplayarak kazanmaya(!) çalışan bir muhalefet anlayışı sürüyor.  

O yüzden Türkiye tarihinin en karanlık katliamlarına imza atmış; bir ucu Susurluk’a bir ucu bugün mafyalara çıkan bir kontrgerilla aparatı olarak işlev gören MHP’nin Amerika denetiminde örülmüş tarihini hatırlatmakta yarar var. 

*** 

16 Mart İstanbul Üniversitesi Katliamı 

16 Mart 1978’de, İstanbul Üniversitesi Beyazıt kampüsü önünde solcu öğrencilere yapılan bombalı saldırı, 1978-80 arasında göreceğimiz toplu katliamların ilkidir. 

16 Mart’a gelinen süreçte yaşanan olaylar, esasen bu türden faşist saldırıların da habercisiydi. 1977 Haziran seçimlerinde birinci çıkan CHP, güvenoyu için mecliste çoğunluğu ancak milletvekili pazarlıkları sonucunda Ocak 1978 yılında alarak hükümet kurabildi. Henüz Haziran seçimleri öncesinde, yükselen devrimci hareketin önünü alabilmek için gerçekleştirilen provokasyonlar artmış, 1 Mayıs 1977 katliamı bu anlamda bir milat olmuştu.  

1 Mayıs katliamı ardından devrimci öğrencilere ve aydınlara karşı düzenlenen suikastlar yükselişe geçti. Ecevit, seçim sürecinde kendisine de suikast girişiminde bulunulacağını açıkladı, Demirel darbe iddiası ile YAŞ gerçekleşmeden önce Genelkurmay başkanını görevden aldı. Ecevit, Haziran seçimleri öncesinde, 1974 yılındaki Başbakanlık görevi sürerken ordu içerisinde doğrudan ABD’nin finanse ettiği, Amerikan Jusmmat binası içerisine konumlanmış olan Özel Harp Dairesinin varlığını ifşa etti. 1970’li yılların başından beri silah teçhizatından askerî eğitim verilen komando kamplarının kurulmasına kadar, devrimci yükselişi bastırma amaçlı gelişen faşist saldırıların ardındaki Amerikan desteği ülke kamuoyuna yansıdı. 

*** 

Öncesi ve sonrası 

Emperyalizm ve yerli işbirlikçilerinin 12 Mart’la kesintiye uğrayan ancak 1974 sonrası yeniden yükselişe geçen toplumsal muhalefeti resmî-sivil faşistler eliyle sindirme politikaları, 1978 sonrası başka bir boyuta geçti. Mart ayı ile toplu katliamlar gündeme gelmeye başladı. Bu katliamlardan ilki 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi Beyazıt kampüsünde gerçekleştirildi. Faşist saldırılara karşı okula toplu halde gelip giden öğrencilerin üzerine bomba atıldı. Olay yerinde 5 kişi hayatını kaybederken, 31’i ağır olmak üzere 100’den fazla öğrenci yaralandı. Daha sonra park eden arabaların arasına mevzilenmiş dört saldırgan otomatik silahlarla kaçışanlara ve yaralılara yaylım ateşinde bulundu. Yaylım ateşi sırasında da birçok kişi kurşunların hedefi oldu. Yaralılardan ikisinin de sonraki günlerde can vermesiyle ölü sayısı 7’ye çıktı.  

Daha öncesinde olası saldırılara karşı devrimci öğrencilere 50-60 polis eşlik ederken o gün sadece 11 polis eşlik etti. Olayın failleri ellerini kollarını sallayarak olay yerinden uzaklaştılar. Öğrenciler toplu halde çıkarken onlara karşı “Komünistler Moskova’ya” diye slogan atan Ülkücülerin başında Mehmet Gül vardı. Bomba da bu sloganın ardından atıldı. Gül 1999-2000 yılları arasında MHP Yozgat Milletvekilliği yaptı. Saldırganların peşine düşen polisler Reşat Altay adındaki polis tarafından engellendi.  

REŞAT ALTAY

Reşat Altay’ın Trabzon Emniyet müdürlüğü yaptığı 2007 yılında Hrant Dink katledildi. İsmi Dink cinayetiyle anılan ve dava açılan Altay 2021’de bu davadan beraat etti. Görüldüğü gibi olayın failleri cezalandırılmadıkları gibi sonraki yıllarda ödüllendirildiler.  

Olaydan önce böyle bir katliamın yapılacağının 10 gün öncesinden polise bildirildiği ortaya çıktı. POL-DER İstanbul şube başkanı Kâzım Bilir 23 Mart 1978 günü bu bilgiyi gazetelere açıkladı ve buna ilişkin yazının fotokopisini basına dağıttı. Toplum Zabıtası Müdür vekili Murat Azmioğlu tarafından 8 Mart 1978 günü Emniyet müdürlüğüne gönderilen yazıda; Solcu gruba mensup öğrencilerin fakülteye gelmeye devam etmeleri halinde 8-10 gün içerisinde üzerlerine dinamit atılacağı bildirilerek, gerekli tedbirlerin alınması rica ediliyordu.  

Dilekçenin ortaya çıkmasıyla İçişleri Bakanlığınca ihbarın doğru olduğu kabul edilerek ihbarın değerlendirilip, değerlendirilmediğinin araştırdığı bildirildi. Sonrasında buna dair hiçbir işlem yapılmayarak, katliamında üzeri örtülmüş oldu. 

*** 

DOĞAN ÖZ

1978’de yükselen faşist terör 

Ecevit’in Ocak 1978’de hükümet kurma yetkisini almasının ardından, faşist saldırılar yeniden hız kazandı. 28 Şubat 1978 yılında Danıştay’a bomba atıldı. 24 Mart’ta, ülkücü faşist saldırıları soruşturduğu için meclisteki MHP’li vekiller tarafından hedef gösterilen cumhuriyet savcısı Doğan Öz katledildi. Öz’ün çekmecesinden, Başbakan Ecevit’e ulaştırmak için yazdığı kontrgerilla dosyası çıktı.  

16 Mart’ta İstanbul Üniversitesi öğrencilerine yönelik bombalama eylemi, sonrasında Bahçelievler, Maraş, Çorum katliamları ile de göreceğimiz şekilde, ülkedeki devrimci yükselişi durdurabilmek için seçilen yeni bir saldırı biçimidir. Bu saldırıların aktörleri, TSK, emniyet ve ülkü ocakları içerisinde görevli, doğrudan Özel Harp Dairesine bağlı çalışan kontrgerilla mensupları olduğu, yıllar içerisinde kanıtlarıyla ortaya kondu. Dönemin ana akım medyasında kimi zaman devrimcilere iftiraya varan haberlerle sağ-sol çatışması olarak adlandırılarak failleri özellikle muğlaklaştırılan süreç aslında ABD’nin Türkiye’deki antikomünizm faaliyetleri dahilinde, yükselen devrimci harekete karşı giriştiği ve katliam boyutlarına varan provokasyonlar ile bu saldırılara karşı direniş komiteleri gibi antifaşist örgütlenmelerle halkın kendini savunmasıdır. 

*** 

Katliama Karşı Protesto Eylemleri 

Faşistlerin o güne kadar düzenledikleri en büyük ve kanlı katliam, faşist olmayan tüm kesimlerin nefretine yol açtı. 17 Mart günü İstanbul’da, Ankara’da bütün üniversite ve yüksekokullarda forumlar, işgaller düzenlendi. 19 Mart’ta ülkenin hemen hemen birçok şehrinde demokratik kitle örgütleri olayı kınayan bildiriler ve gösteriler gerçekleştirdi. DİSK 20 Mart günü 2 saatlik iş bırakma eylemi düzenleyeceğini açıkladı. Ecevit DİSK’in bu direniş kararını yasadışı ilan etti. DİSK’in direnişi tüm devrimci demokrat kuruluşların desteğiyle başladı. Yurdun dört bir yanında hayat durdu. Esnaflar kepenk indirirdi, işçiler şalterleri kapattı. Ankara’da, İstanbul’da öğrenciler sokakları doldurdu. Tüm yurtta lise ve ortaokullarda boykot, forum ve işgaller gerçekleştirildi. TÖB-DER’li öğretmenler hiçbir okulda derse girmedi. Cezaevlerinde direnişler başladı. Memurlar her yerde işi bıraktı. Cumhuriyet gazetesi o günlerde direnişe 610 bin işçinin katıldığını yazdı.  

Geniş emekçi halk kesimlerinin o zamana kadar yaptıkları en büyük direniş olan, 20 Mart direnişi yurdun her yerinde eli kanlı faşistler ve onların destekçilerine karşı güçlü bir cevap olmuştu. 

*** 

Tertip ve Provokasyonlar 

1978’in Mart ayı boyunca bir çok tertip ve provokasyon gerçekleşti. 16 Mart Maraş ve Çorum’a uzanan sıkı yönetim ve ülkeyi iç savaşa sürükleyen toplu katliamların ilk halkasını oluşturdu. Fiziki katliamların yanı sıra o günlerde basın yoluyla ciddi bir bilgi kirliliği de yaratıldı. Devrimci Yol 15. sayıda “Faşist Güçler Devrimci Harekete Karşı Karanlık Tertipler Peşinde” başlıklı bir yazı yayınlanmıştı. Bu yazıda;  

Geçtiğimiz günlerde, emniyet müdürlüğünden yayınlanan bir “kişiye özel gizli yazıda” Devrimci Harekete ilişkin "sağlam bir istihbarattan” söz edildiği öğrenilmiştir. Öğrendiğimize göre İstanbul kaynaklı "çok sağlam bir istihbarata" dayanılarak DGDF’ye bağlı "Devrimci Yol Grubu’nun kendilerinden olmayanlara, emniyet mensuplarına, polis karakollarına saldırılar düzenleyeceğinden" bahsedilmektedir (Devrimci Yol, Sayı 15, s. 3). 

O günlerde Hürriyet gazetesi de Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığının gizli yazısının özetini haber olarak veriyor. 

Güvenilir bir kaynaktan elde edilen bilgiye göre, aşırı solda bulunan ve 'Devrimci Yol' grubu olarak adlandırılan bir grubun Silahlı Kuvvetler ve Emniyet mensuplarını hedef alan bir saldırıya geçtikleri öğrenilmiştir. Silahlı ve bombalı saldırılar karşısında teşkilatın çok dikkatli olması gerekir. Tüm Emniyet teşkilatının durumdan haberdar edilerek, saldırılara karşı uyarılması önemle duyurulur.  

Hürriyet ve bazı basın yayın organlarının MİT vb örgütlerle bağlantılı yayınlar yaptığı, Hürriyet gazetesinin daha sonra kendilerine MİT’in haberleri servis ettiğini açıklamasıyla su yüzüne çıktı. O dönemde basın yoluyla, özellikle devrimci güçler aleyhine yapılan uydurma haberlerle, olayların kimin ve neden yaptığı belli olmayan fikrî bir bulanıklık ve kargaşa yaratmayı da amaçladığı görülmektedir. Yapılan katliamlar aşırı sağ ve sol güçlerin çatışması anarşi olarak lanse ediliyordu. Böylelikle CIA iç içe geçmiş resmî-sivil faşist güçlerin antifaşist halk kesimlerine karşı yürüttüğü saldırıların zemini yaratılmış oluyordu. Türkiye sıkıyönetim ve iç savaş sürecine doğru sürüklenirken, dezenformasyon gerekli ortamın yaratılmasının koşullarını oluşturmak amacıyla sefer edilmiştir.