Hatırlatmalar | Koray Doğan: “Beyaz gömlekli çocuk”
Hazırlayan: Yol Politika Kolektifi
Türkiye’nin 1968’i, gençlerin, işçilerin, köylülerin emperyalizm ve emrindeki faşist güçlere karşı mücadelede milyonların bir yumruk olduğu bir uyanış süreciydi. Bu süreç, Türkiye siyasi tarihine yalnızca olayları, eylemleri ve darbeleri ile değil, nesiller boyu mücadeleye ışık olan kahramanlarıyla da geçti.
Yaşamını ülkenin emperyalizme teslim edilmesine karşı devrim, bağımsızlık mücadelesine adamış, 12 Mart sürecinde faşist güçler tarafından katledilse de anıları, fedakârlıkları, gelecek nesillerin mücadelesine ışık olan iki kahraman Ulaş Bardakçı ve Koray Doğan. Bu hafta Hatırlatmalar sayfamızda, Ankara Karşıyaka mezarlığında sırt sırta yatan, “her 19 Şubat ve 9 Mart’ta üzerlerine aynı karanfiller düşen” iki devrimcinin hatırasını okurlarımıza sunuyoruz.
***
Öldürüldüğünde 25 yaşında, ODTÜ Mimarlık Fakültesi öğrencisiydi. Tiyatro sahneleyip, fotoğraf çekiyor. Henüz Tarsus’tayken ablasına yazdığı mektuplarda, Ankara’ya geldiğinde izlemeyi düşündüğü tiyatro ve opera biletlerini ısmarlayacak kadar sanatı seviyor. Tarsus Amerikan Koleji’nden mezun olduktan sonra, 1965 Eylül’ünde ODTÜ’ye giriş yapıyor. Yükselen devrimci gençlik mücadelesinin ön saflarında yer alan Koray Doğan, DEV-GENÇ’in ODTÜ’deki militanlarından.
Sadece üniversite mücadelesinde değil, DEV-GENÇ’in bütün halkın sorunlarına sahip çıkan hareketliliği içinde Koray Doğan, Ankara’nın pek çok gecekondu mahallesinde yürütülen çalışmalara katılıyor. Köylülerin hak arama mücadelesinde DEV-GENÇ’liler ülkenin dört bir yanına yayılırken Koray Doğan da Amasya Taşova, Tokat Erbaa ve Niksar, Sinop Gerze yörelerinde bu çalışmalara katılanlardan birisi.
12 Mart sonrasında devletin devrimcilere yönelik adeta sürek avına dönüşen yok etme operasyonu içinde katledildi Koray Doğan. Mahir Çayan’ın firar sonrasında Ankara’ya geçmesinin ardından başlayan kaçaklık günlerinde Koray Doğan, onların barınma koşullarını sağlayanlardan birisiydi. Mahir’i yakalamak üzere başlatılan operasyon için Koray aranmaya başladı.
Koray Doğan, son gecesinde Oğuzhan Müftüoğlu ile birlikte Koray’ın ODTÜ’den arkadaşlarının evinde kalıyor. Sabah bir buluşma için evden çıkıyor, sonrasında arkadaşlarının bulunduğu Ayrancı Hoşdere’deki eve geri dönecek. Buluşmadan önce kaldığı eve çok yakın olan nişanlısı Nervin Tan’ın kaldığı eve uğramak istiyor. Koray kapıyı çalınca karşısında polisi görüyor. Polis onu yakalamaya çalışırken fırlayıp kaçıyor, arkasından vuruyorlar. Yaralı halde oradaki bir inşaata atıyorlar. Uzun süre yaralı halde bekletilip, sonra polis otosunda sorguluyorlar. Koray Doğan kan kaybıyla öldürülüyor.
***
Ulaş’la Sırt Sırta Yatıyor
Hoşdere’de gece birlikte kaldıkları evde onu bekleyen Oğuzhan Müftüoğlu, vurulduğunu nasıl öğrendiğini Bitmeyen Yolculuk kitabında anlatıyor: “Koray sabah erkenden evden çıktı. Daha sonra bizim evin civarında Feyyaz Kurşuncu’yla buluşup onunla birlikte yanıma geleceklerdi. (…) Ben kaldığımız evde olanlardan habersiz bekliyordum. Epey bir zaman geçti, Koray dönmedi. Kaldığımız evin penceresi Hoşdere’ye bakıyordu. Feyyaz Kurşuncu’nun bir iki kez evin önünden geçtiğini gördüm. Bir aksilik olduğunu anladım. (…) Biraz sonra, Tosun diye Koray’la fizik olarak da çok benzeyen ODTÜ’lü bir arkadaşı vardı. O telaşla eve geldi. Bana, “Koray’ın üstünde ne vardı?” diye soruyordu ısrarla. Sonra anlattı, Ayrancı’dan bir dolmuşa binmiş, Koray’ın nişanlısının evinin civarından iki kadın dolmuşa biniyor. Birbirleriyle konuşurken “şurada beyaz gömlekli, kravatlı bir çocuğu vurdular” diye bir şey söylüyorlar. Tosun da Koray’ın vurulmuş olabileceğini düşünüyor.”
Tarih, 9 Mart 1972, yer Aşağı Ayrancı, Meneviş Sokak’tır. Aradan geçen onlarca yılın sonrasında bugün de kardeşleri, arkadaşları her yıl Koray’ı vurulduğu yerde hatırlamaya devam ediyor. Koray şimdi, Ankara’da Karşıya mezarlığında Ulaş’la sırt sırta yatıyor. Her 19 Şubat’ta ve 9 Mart’ta üzerlerine aynı karanfiller düşüyor.
***
Oğuzhan Müftüoğlu Anlatıyor: “Kaçaklık Günlerinde En Yakın Arkadaşlarımdan Olmuştu”
Mahir’lerin takibi çerçevesinde örgüt üyesi askerlerin çoğu yakalanmıştı. Mahir’lerin yerini öğrenmek için sorgulanırken benim ismimi veriyorlar, nerede olduklarını o biliyor diye. Benimle de Koray vasıtasıyla irtibat kurduklarını söylüyorlar. Bu şekilde önce Koray’ın babasının Emek’teki evi basılıyor, sonra nişanlısının evi. Koray’ı burada yaralı halde yakaladıktan sonra hastaneye götürmüyorlar. Polis otosunda sorgulanmaya çalışılıyor. Kan kaybından ölüyor. Akşam Mahirlerin kaldığı Bahçelievler’deki eve gittim. Onlar haberi radyodan dinlemişler, Koray Doğan isminde bir öğrenci çatışmada öldürüldü diye. Üzüntü içinde nasıl olduğunu sordular. O dönemde kaybettiklerimiz arasında ismi çok iyi bilinmez ama Koray gerçekten bizim için çok önemliydi. Bir yıllık kaçaklık dönemindeki en yakın arkadaşlarımdan biri olmuştu. Ankara’da Deniz’lerin kurtarılması için yapılacak eylem planıyla ilgili her şey biraz ona bağlıydı (Bitmeyen Yolculuk, s. 103).
***
Tülay Doğan Anlatıyor: “Kör Kurşuna Gidecek”
Koray Doğan’ın kız kardeşi Tülay Doğan ev baskınını şöyle anlatıyor: “Bir baskın grubu gece yarısı, Emek Mahallesi 8. Cadde’deki evin kapısını çalmaya başladı. Babam bu saate acil bir hasta geldiği düşüncesiyle yataktan kalkarak kapıyı açmıştır. Karşısına çıkanlar resmi giysili askerler ve başlarında komutanlık yapan o zamanlar Ordu Garnizon Komutanlığı’na getirilen İstanbul Sıkıyönetim Komutu Faik Türün’ün kardeşi, Tevfik Türüng var. Babamla Tevfik Türüng Kuleli Lisesi’nden birbirini tanımakta idiler. Türüng babama Koray’ı bulmaları gerektiğini söylüyordu. Babam, sabah Koray’ın eve gelmesi gerektiğini, arkadaşlarında kaldığını, gerekirsek kardeşini sabah bulup karakola getireceğini söylüyor. Türüng buna karşı, ‘Bu gece oğlun bulundu bulundu, yoksa bir kör kurşuna gidecek. Bunu bilmelisin doktor’ diyordu.”
***
Arkadaş: Ulaş Bardakçı
Rasih Ulaş Bardakçı, 1947 yılında Nevşehir'in Hacıbektaş kasabasında doğdu. ODTÜ'de okudu. 15 Ocak 1969’da ABD'nin Ankara büyükelçisi Robert Komer'in makam aracının ODTÜ bahçesinde yakılması eyleminde yer aldı.
Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) içindeki tartışmalardan DEV-GENÇ’in örgütlenmesine uzanan sürecin aktif militanlarından birisiydi. Devrimci hareket içinde küçük büyük bütün sorunların çözümü Ulaş’tan geçerdi. Mahir Çayan’ın önderliğinde kurulan THKP-C’nin önderlerinden birisi olarak, il genel komitesinde yer aldı.
THKP-C'nin ilk eylemi sayılan Küçükesat Ziraat Bankası (Ankara) soygununa katıldı (12 Şubat 1971).
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının serbest bırakılmaları talebiyle İstanbul'da, İsrail başkonsolosu Efraim Elrom'un kaçırılması eyleminde yer aldı (17 Mayıs 1971).
Elrom’un ardından İstanbul çapında başlatılan Balyoz Harekâtı sırasında yakalandı. 29 Kasım 1971'de Maltepe Cezaevi'nden, THKP-C'den Mahir Çayan, Ziya Yılmaz ile Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’ndan (THKO) Cihan Alptekin ve Ömer Ayna ile birlikte tünel kazarak firar etti. Firar, 12 Mart’ın baskı ortamı içinde bunalan toplum için bir umut kaynağına dönüştü.
Mahir’ler İstanbul’dan Ankara’ya geçerler. THKP-C’nin İstanbul’daki faaliyetlerini koordine etmek üzere Ulaş Bardakçı ve Ziya Yılmaz kalırlar. 19 Şubat 1972’de Arnavutköy Üvez sokakta çıkan çatışmada Ulaş Bardakçı katledilir.
Ulaş Bardakçı anti-emperyalist meşaleyi ODTÜ’de tutuşturan gençliğin simgelerinden, 12 Mart faşizmine karşı direnen devrimci önderlerinden birisi olarak sonraki kuşaklara ilham vermeye devam etti. Ulaş doğan birçok bebeğin isminde yaşamaya devam ediyor.
***
Kucaklaşma
Ulaş Bardakçı ve Mahir Çayan uzun zaman sonra ilk kez mahkeme salonunda buluşur. Mahir Çayan, Cevahir’in ölümüyle sonuçlanan çatışmanın ardından, yaralı halde uzun sorgulardan geçirildikten, gece gündüz yatağına zincirlendiği hücrelerden sonra, kayıpların ve ihanetlerin hüznü içinde bu karşılaşma; devrimciliğin tüm güzelliğiyle, dostluğun, arkadaşlığın, sadakatin ve sevginin en yüksek değerleri onların kucaklaşmasında büyülü bir gerçeğe dönüşür.
Eduardo Galeano, Kucaklaşmanın Kitabı adını taşıyan eserinin “dostluğa övgü” kısmında Havana’nın dış mahallelerinde yaşayanların dostlarına “memleketim” anlamına gelen “miterra” sözcüğü ile ya da “kanım” anlamına gelen “mi sangre” sözcüğüyle seslendiğin anlatır. Onlar, birbirlerinin memleketi ve kanıydı. 19 Şubat 1972’den unutulmayan Ulaş Bardakçı’dan, bize kalan miraslardan birisi de iki arkadaşın Mahir’le Ulaş’ın bir varlığın parçasıymışçasına kucaklaştığı ânın güzelliğiydi.
***
19 Şubat’ta Karanfillerle
Ulaş Bardakçı, her 19 Şubat’ta yol arkadaşları tarafından “Ulaş Yaşıyor” pankartıyla mezarı başında anılır. Karanfillerle kızıla çalan Ulaş’ın mezarında onların mücadelesi hatırlanır. Bu yıl da 19 Şubat’ta Ulaş Bardakçı mezarının başında ve ülkenin pek çok yerinde anıldı.