AKP’nin zorla zapt etmeye ve anlamlandırmaya çalıştığı sokak ile sokağın gerçek sahipleri ve onların gerçekleri arasındaki mücadele. Sokağı ve sokak siyasetini önemli ve belirleyici kılan budur

Hayaller, gerçekler ve sokak

GAMZE YÜCESAN ÖZDEMİR - Prof. Dr. Ankara Üniversitesi

Sokakta kimin varlık gösterdiği/göstereceği siyasetin niteliği ve memleketin geleceği açısından belirleyicidir. Dolayısıyla, sokağı bir mücadele alanı olarak örgütlemek ile AKP’nin operasyonel bir şekilde sokakta var olmaya çalışması (zorla ya da parayla örgütlenen mitingler, bindirilmiş kıtalar (örgüt üyelerinin seyirci donuna sokulması), provokasyon merkezli hareketler vs.) arasındaki fark önemlidir. Zorla ve yapay bir şekilde doldurulan sokaklar, sokağın gerçek sahiplerinin yerine ikame edilmeye çalışılıyor. AKP, algı yönetimi için her imkanı, her kanalı seferber ediyor. Zira algı yönetimi denen şey, hakikati, olduğundan farklı göstermek üzere kurulu bir süreçtir. Sokağın gerçek sahipleri ve onların gerçekleri ile AKP’nin zorla zapt etmeye ve anlamlandırmaya çalıştığı sokak arasındaki mücadele siyasetin merkezine oturduğunda sokağın temsilini ciddiye almak gerekir.

AKP, son günlerde, neden sokakta var olmaya ve sokağı örgütleyerek kendine alan açmaya çabalamaktadır? İlk olarak, 12 Eylül ürünü, barajlı, yasaklı, hileli seçim sistemine göre şekillenmiş sandık demokrasisindeki hakimiyetini yitirmiştir. Siyasetin burjuva parlamenter sınırlar içinde yapılma hali, kendi gücünü/güçlülüğünü göstermeye yetmemektedir. Kendi siyasetini sokakta görünür kılma gerekliliğini hissetmeye başlamıştır.

İkinci olarak, süregiden şiddetin yanı sıra, giderek sol/sosyalist güçlere doğru sıçrayabilecek sokak saldırıları, Haziran Direnişi’nin ardından sokağı temel düşman olarak kodlayan AKP için yeni bir ele geçirme hamlesidir. Bunlar, savaşa ve gericiliğe karşı AKP’ye ve saraya yönelen tepkileri, hedefinden saptırma ve mevcut konjonktür için operasyonel hale getirme çabasıdır. Üçüncü olarak, AKP’nin sokakta var olma çabası, Haziran Direnişi’nde açığa çıkan toplumsal ittifakı parçalama, toplumsal talepleri çatıştırma ve böylece kitlesiyle, talebiyle bir “Anti-Haziran” yaratma sürecinin işletilmesine işaret etmektedir. AKP’nin zorla zapt etmeye ve anlamlandırmaya çalıştığı sokak ile sokağın gerçek sahipleri ve onların gerçekleri arasındaki mücadele. Sokağı ve sokak siyasetini önemli ve belirleyici kılan budur. Yalnızca hegemonik bir mücadele alanı değil doğrudan var olma mücadelesinin yürütüldüğü temel mekan haline gelmiştir sokak. O halde, sokağı bir mücadele alanı olarak örgütlemek ne anlama gelmektedir?

Sokak, halka aittir. Halka, yönetimden dışlanmış olan toplumsal sınıflara aittir. Sokak, eziyet edenlerin, hor görenlerin, alay edenlerin, ıstırabı paylaşmayanların, cesaret kıranların, istismar edenlerin, korkutanların alanı ve mekanı değildir. Aksine, sokaklar, işçi sınıfının ve emekçi halkın karakterini, kültür düzeyini, yaşantı tablosunu yansıtan aynalardır. Halkın sanatçısı da sokaklardan çıkar. Tam da bu yüzden sokaklar, Orhan Kemal için bir tutkudur. Sokaklarda soluk alıp verir Orhan Kemal. Sokakları yaşar ve sokakları yazar. Halka ait sefilliği, açlığı, hileciliği, dayanışmayı, iyiliği, cesareti yansıtmakta hep sokağın dilinden yararlanır: “Yan yatmış, diz çökmüş, bağdaş kurmuş, kapaklanmış, yahut ta yuvarlanacakken, tutunuvermiş evlerin, işçi evlerinin bulunduğu sokaklar.”

Sokağa çıkmak, halkın, “bu düzen değişmeli” diyerek, evden çıkmasıdır. Sokağa çıkmak, halkın ve işçi sınıfının proleter çıkarlarını kendi kamusallık biçimleri içinde siyasal olarak ifade etmesidir. Geniş halk kesimleri, kendi tecrübelerini burjuva kamusal alanının ve burjuva parlamenter sisteminin dar ufukları içinde tanımlayamadıkları zamanlarda sokağa çıkarlar. Haziran Direnişi’nde sokağa çıkmak tam da buna işaret etmekteydi. AKP iktidarı, işçi sınıfını ve halkın büyük kesimlerini, siyasetten dışladı; yan yana duramayacak ve söz söyleyemeyecek şekilde tahrip etti; sözsüz ve eylemsiz bıraktı. Dolayısıyla, Haziran Direnişi’nde sınıfın kolektif enerjisini ve özgüvenini tekrar ortaya çıkaracak yerler sokaklar olarak şekillendi. Haziran Direnişi’nde, memleketin bir çok yerinde, AKP döneminde çirkinlik ve estetik düşmanlığı içinde düzenlenmiş sokaklar, yalnızca insanların bir yerden bir yere ulaşmak için çıktıkları yerler olmaktan uzaklaştı. Sokaklar, hayatlarına sahip çıkmak isteyenlerin seslerine ve isyanlarına ev sahipliği yaptı.

Haziran siyaseti, sokağı gerçek bir mücadele alanı olarak görüyor. Haziran siyaseti bir yandan, sokağın sesini, siyasetini ve kendiliğindenliğini sahiplenirken, diğer yandan bu sokak muhalefetini sınıf temelli bir siyasal irade etrafında örmeyi hedefliyor. Haziran siyaseti ve inşa etmeye amaçladığı sınıf iradesi, düzeni eleştirmekten öte de bir ortak yaşam ve ortak memleket ufku ve fikrini savunuyor. Haziran Meclisleri, “burjuva temsil mekanizması çöker ise halk Haziran öncesinde olduğu kadar örgütsüz değildir” derken Haziran fikrine ve ufkuna güveniyor.

Hazirancılar olarak memleketin her sokağı ve her mahallesinden yola çıkıyoruz ve söylüyoruz: “Sarayımız yok, evlerimiz kira ama mahalleler ve sokaklar bizim!”