Hayaller sanat, gerçekler vasat

hayaller-sanat-gercekler-vasat-62423-1.> EZGİ ÇELİK e.ezgicelik@gmail.com

Melis Tör ve Zeynep Aydın Kocatürk. Yirmialtı yaşında iki genç kadın onlar. Birçok ortak özellikleri var. Farklılıkları da. Dışarıdan baktığınızda yaşları değişir bir hal alıyor. Kimi zaman büyüyor, kimi zaman küçülüyorlar. Ama genel olarak kendi yaşlarında kalmak tercihleri. Ve hep en doğal hallerinde. Yeterlilikleri çok yüksek. Her şeye koşabilir, yetebilir ve altından kalkabilir duruyorlar. Ama istemeleri şart. Kendi tercihleriyle yaptıkları, seçtikleri bir şey olduğu müddetçe, ellerinden çok da bir şey kurtulamaz gibi gözüküyor. Zaten tam bu noktada yakalıyor konu beni. Enerjilerini en doğru şekilde kullanan bu iki kadın ne oldu da başladıkları bu yolda yarım kaldılar?

Bu iki kadının ortak özelliklerinden en mühimi, ikisinin de yollarının sanatla kesişmiş olması. Yolları sanatla kesişmiş ve onlar hayatlarını bu şekilde devam ettirme kararı almışlar. Her insan, sadece istediği için sanatın bir kolunu seçebilir ve sanat sepetçilere eklenebilir. Yaratıcılığın en şehvetli tarafı da bu değil midir? Ne zaman, nereden, kimden gelebileceğini kimse kestiremez! Fakat bu iki kadını ve onlar gibi birçok sanatçı adayını durumdan ayıran bir şeyler var. O da seçimleri. Bizim ülkemize de, dünyaya da bakıldığında, sanatla uğraşmanın dışında, bunu bir seçim olarak okumanın, gerçekten de bir ‘tercih’ olduğu görülebilir. Özellikle Türkiye gibi bir ülkede bu kesinlikle, özel bir tercihtir. Çocuk yaşlarda sizi kendiliğinden buna yönlendiren çok az olur. Ancak çocuklar yeteneklerini, o fütursuzluklarıyla cayır cayır ortaya koymaya başlayınca, aileler fark eder, kollarından tutmaya karar verir ve en yakın ilgili kişiye teslim ederler. İç sesleri genelde “Yani bizce bir gariplik, belki hafif bir sempatiklik” olan aileler, sorumluluk onlardan gidince rahatlar. Çünkü onlar için ağır bir durumdur. Çocuk ‘sanatçı’ kişilikse çok kıymetli bir hazinedir ve derhal doğru ellerde bakımı yapılmalıdır. Değilse de, o zaman bu bir fazlalıktır ve derhal çocuğun içinden çekip çıkarılmalıdır. Bu kadınlar şanslı ailelere sahip olanlardan. Aileleri de. Çünkü onlardaki birer hazineymiş ve baştan beri fark edilmiş. Zeynep Aydın Kocatürk, lisede güzel sanatlar okuluna yönlendirilmiş mesela. Yedi yaşından itibaren, okulundaki sene sonu gösterilerinin şarkıcısıymış. “Ben de bayılırdım tabii buna” diyor kendisi de. Lisede ses eğitimi olmadığı için enstrüman okumuş. Üniversiteye geçince de hemen ses eğitimine yönelmiş. Melis Tör de aynı Zeynep gibi ne istediğini en baştan biliyormuş: “Küçüklüğümden beri içimde sanata yönelmek vardı. Bu yüzden hemen güzel sanatlar üniversitelerinin sınavlarına hazırlandım. Kazandığımı duyunca mutluluktan ne yapacağımı şaşırmıştım çünkü çok çalışmıştım ve bu okula girmeyi çok istiyordum.” Bu kadar isteğe sonrasında ne olduğunu soruyorum. Çünkü bu iki genç kadın da bu kadar istekle seçtikleri şeyleri yapmıyorlar. Zeynep opera okumuş ve mezun olmuş. Piyano öğretmenliği yapıyor: “Şu an piyano eğitimi veriyorum. Üniversitede tek şansım piyano hocamdı ve piyanonun üstüne şandan daha fazla gittim.” Melis ise güzel sanatlar heykel bölümünü kazanmasına rağmen üçüncü sömestrde bazı şeyleri sorgulamaya başladığını söylüyor: “Hocalardan yoklama almak yerine işlerimle ilgilenmelerini beklerdim. Açıkçası okulun bu kadar klasik bir eğitimi olduğunu bilmiyordum.” Bu durumda fazla sabredememiş Melis ve okulu yarıda bırakmış. “Şu an takıya yöneldim. Eski etnik takıları toplayıp, kendi yenimi yaratıyorum.” ‘Bohepsy’ adında yeni kurduğu markasıyla takılarını satışa çıkarmak üzere.

Mesele şu ki, bu kadınlar zaten hiçbir özel muameleye ihtiyaç duymuyorlar. Çünkü onlar kendi özel anlarını kendileri yaratmayı seviyorlar. Acayip özgür ruhlular. “Peki hiç mi yapmayacaksınız mesleğinizi” diye sorduğumda Melis “Hiç kelimesini kullanmam ve içimden geleni yapmayı severim. Eğer öyle bir dönemim olursa zevkle” dedi. Zeynep ise opera istemiyor. O kadar gerçekçi ki cevabı hayranlık uyandırıyor “Çünkü içimde öyle bir aşk yok. Bir de tabii ki Türkiye’de çok zor.” Ama asla vazgeçmiş değil: “İyi ve yetenekli insanlarla karşılaşırsam kendi müziğimi yaparım. Bir de kitap yazmak istiyorum mutlaka.”

Son olarak onlara “Peki neden” diye soruyorum. Her şey adına… “Bence bu ülkede doğru olan pek fazla bir şey yok ve sanat yapabilmek inanılmaz zor” diyor Zeynep. Melis’in söyledikleri ise yol gösterici nitelikte “Girmek istediğiniz okulu iyi araştırın. Okulun mezunlarıyla konuşun. Mümkünse derslere, atölyelere girmeye çalışın. Ama en önemlisi gerçekten neye eğiliminiz olduğunu keşfedin ve doğru mentorlarla buluşun.” Onlarla tanışınca onlara değil de, ülkedeki problemlere yanmaya başlıyorsunuz. Yoksa bu kızlar bir harika dostum!