Çağlar Demir yeni romanı “Pupa”da insanın kötülüğünün sınırlarına bir yolculuk yapıyor ve hızı bir an bile düşmeyen bir polisiyeye imza atıyor.

Hayatımızın bir dönemeci: Suç
Çağlar Demir

Ferhat ULUDERE

Çağlar Demir Edisyon Kitap etiketiyle yayınlanan yeni romanı “Pupa”da polisiyenin sınırlarını zorlayarak okuyucularını hızı hiç kesilmeyen bir maceraya davet ediyor. Demir ile hem kitabını hem de Türkiye’deki polisiyeleri konuştuk.

PUPA
Çağlar Demir
Edisyon Kitap, 2023

“Pupa”nın ortaya çıkışıyla başlamak isterim. Genelde romandan senaryo yapılır ama “Pupa”nın ilerleyişi bunun tam tersi. Bir senaryoyu romana çevirdin…

“Pupa”yı ki ismi “Ayna”ydı, senaryo olarak kaleme aldım. Aklımda kitaba çevirmek yoktu. O zaman başka bir roman yazıyordum. Senaryonun bitmesinin ardından sunduğum ünlü bir yapım şirketi senaryoyu beğendi ama benden komple almak istedi, adımı geçirmeden onların ürünüymüş gibi. Bu beni sinirlendirdi. Sonra başka bir yere sunmadan eve gelip ‘bu benim ikinci romanım olacak’ dedim ve çalışmaya başladım. Diğer dosyayı kaldırdım rafa, bir hırsla… Sanrım o gün kırk sayfa kadar yazdım. Nihayetinde “Ayna” oldu “Pupa”, senaryo oldu roman…  Bazı okuyucular film gibiydi, bir solukta okuduk, keşke senaryo olsa diyorlar. Ben de onlara o yapıldı böylesi daha iyi diyorum.

Kitap bir polisi merkeze alsa da bir insanın suça nasıl itildiğini de özetler nitelikte… Lakin bunun üzerinden bir tartışma yürütmüyor, suç ve toplum ilişkisini merkeze taşımak yerine bir alt metin olarak yer alıyor…

Aslında o tartışmayı, okurken okuyucunun kendine göre yapması daha çok hoşuma gidiyor. İlk kitabımda da bir terazi koymuştum okuyucunun önüne. Okuyucu ile bu noktada buluşmak beni mutlu ediyor. Suçun sadece bir olay değil, bir insanın hayatındaki bir dönemeç olduğunu vurgulamak. Suça sürüklenmiş bir karakterin içsel dünyasını ve yaşadığı zorlukları anlamak. Bunları okuyucunun kucağına bırakmak daha keyifli bir bağ oluşturuyor. Bunu söyleyen okurlar oluyor bazen, onların o alt metni nasıl algıladığını, nasıl çözümlediklerini dinlemek beni mutlu ediyor. Çünkü suç ve toplum ilişkisi beni derinden etkileyen bir mevzu. Yapısı, nasılı, sonucu… Düşündükçe aklımı kaçıracak gibi oluyorum, hele kendi içimde tartışmaya başladığımda. “Pupa”yı yazarken de her karakterin iç sesini aynada kendime okudum aslında. Senaryo halinin ismi o yüzden “Ayna” idi. Her karakterle yüzleştim, hepsinin hem haklı hem haksız yanları vardı. Bunlara değinmeye kalksam uzar giderdi konu ama daha keskin çizgilerle bu mevzuya değinmek istiyorum. Bilmiyorum ne zaman olur ama…

Kahramanımız Ali polisiye hikâyelerin o baskın karakterlerinin ötesinde bir komiser. Yalnız, vicdanlı, kararsız ve bazen de bir kaybeden, kendinden sonrakilere rol model olamayacak bir kişi… Neden böyle bir seçim yaptın?

Ali komisere çok kesin, çok sivri uçlar yüklemek istemememin nedeni aslında gerçeğe biraz yaklaşmak, sıradan bir karakter bu toplum suç ilişkisine bulaştığında nasıl hissediyor? Bir de yetkili bir kişi olunca nasıl düşünür? Bunlar beni tetikledi. Çalışkanlığı ile bir yerlere gelen insanlar bazen rol model olmayacak kadar özünden kayıplar veriyor. Ali de böyle bir karakter. Onun kendi akışını göz ardı etmek istemedim. Hayat sizi üzse de kalkar ertesi gün işe gidersiniz… Bu bizim gerçeğimizdir, kimse buna özenmez. Biraz bu yanını göstermek istedim.

Karakteri başka maceralarla geliştirmeyi düşünüyor musun?

Yeni kaleme aldığım romanın komiseri maalesef Ali değil. Okuyucu Ali’yi mi isterdi bilmiyorum ama Ali Komiser başka maceralara devam eder diye düşünmedim hiç. Belki de eder bilmiyorum. Belki de okuyucular büyütür Ali Komiseri ama şu anda öyle bir niyetim yok. Belki ilerde. Yeniden bir karakterin içine girmek daha eğlenceli geliyor. Yeni yazdığım olayda Ali’nin nasıl davranacağını biliyorum ama yeni karakter benim için de yeni bir macera oluyor. Böyle mi davranır? Davranmalı mı? Zihnimi daha açık tutuyor diyelim.

Polisiye son çeyrek asırda bambaşka bir yere geldi. Eskiden çok okunmayan bir tür olmasına rağmen şimdi çok satanlar raflarının gediklisi bir tür oldu. Bunu neye bağlıyorsun?

Polisiye roman türü, zamanla birçok alt tür ve çeşitlilik kazandı. Geleneksel dedektif hikâyelerinden psikolojik gerilimlere, teknoloji odaklı suç romanlarına kadar birçok farklı alt tür ortaya çıktı. Bu çeşitlilik, geniş bir okur kitlesini çekebilmelerine olanak sağladı. Polisiye romanlar, televizyon dizileri ve filmleri aracılığıyla popüler kültürde daha fazla yer bulmaya başladı. Behzat Ç. ile bu ivmelenme arttı. Modern polisiye romanlar, sadece suçun çözülmesine odaklanmak yerine karakter gelişimine ve derinliğine daha fazla vurgu yapmaya başladı. Günümüz televizyon işlerinin tekdüzeliği ve ısmarlama kitapların mantar gibi türemesi bu konuda sürekli kendini geliştiren polisiyeye ilgiyi çevirdi diye düşünüyorum.