Her sorunun bir çözümü olmayabilir. Ama insan eliyle yarattığımız pek çok sorunun bir çözümü olduğu da aşikâr.  Açlıktan kötü beslenmeye, doğaya zarar veren tarımsal üretim yöntemlerinden iklim değişikliği üzerinde çok önemli payı bulunan gıda üretim-tüketim süreçlerine uzanan pek çok sorunun elde mevcut ve uygulanabilir çözümleri var. Bazı sorunlar büyük bir kültürel birikime dayanan teknikleri terk etmekten kaynaklanıyor. Yüzyıllardır uygulanan tarımsal üretim tekniklerini kısa sürede değiştirmeyi deneyen Hindistan’ın yaşadığı sorunların gösterdiği gibi örneğin.

Hindistan’ın önde gelen tohum şirketi Mahyco, ABD’li Monsanto firması ile1998’de ortak oldu. Aynı yıl genetiği değiştirilmiş pamuğun ekimi dikimi serbest bırakıldı Hindistan’da. Firmalar tarafından GDO ekimini özendirmeye yönelik kampanyalar ve promosyonlarla tohum ve kimyasal girdi fiyatları çok ucuz tutuldu. Firmaların yaptığı tüm bu desteklere rağmen GDO’lu pamuğu eken çiftçiler daha önceki tekniklerle ürettikleri ürünün yedide birinden daha az ürün alabildi. Yeni yöntemler hiçbir işe yaramadı. Ancak zarar sadece GDO’lu pamuk üretimi yapan çiftçilerle sınırlı kalmadı. Kimyasal gübre ve pestisit kullanımına dayalı ürün yetiştirme tekniklerini uygulayan çiftçiler de verim kaybı sorunları yaşadı. Açılan düşük faizli kredilerle borçlandırılan bu çiftçiler de zamanla borçlarını ödeyemez hale geldi. Uygulanan yeni yöntemlerin ne kadar uygunsuz olduğu çok daha iyi anlaşılıyor bugün. Hindistan’da kendine yeterlik ve biyoçeşitliliği koruma temeline dayalı aile çiftçiliği büyük zarar gördü. Son 15 yıl içinde şirketlere borçlanan milyonlarca çiftçiden en az 200 bininin hayatına son verdiği, milyonlarcasının topraklarını terk ederek bir iş bulurum ümidiyle kentlerin sefalet içindeki varoşlarına sığındıkları ifade ediliyor. Hintli yazar Arundhati Roy olan biteni “yoksulların hayattan bir leke misali temizlenmesi” olarak adlandırıyor.  

Benzeri olaylar dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanıyor. Ülkemizde tarım sektörünün bankalara olan kredi borcu 2002 yılına kıyasla 9 kat artış gösterdi. Tarımsal üretim yapan 3 milyon çiftçiden yaklaşık bir milyonu son on yıl içinde çiftçiliği bıraktı. Ancak bu zararın sadece üreticilerle sınırlı kalmadığı bilinmeli. Sağlıksız bir tarımsal üretim herkesi vuruyor. Çiftçiler işinden gücünden olurken toplum da daha sağlıksız ürünlerle beslenmeye mahkûm hale getiriliyor. Bunu glifosat ile ilgili son bulgular üzerinden anlatmak daha uygun olacak.

Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC), geçen günler içinde Monsanto firması tarafından üretilen glifosat isimli tarım kimyasalını “insanlar için muhtemelen kanserojen madde” olarak sınıflandırdı.  Glifosat kullanımı son otuz yılda bütün dünyada olağanüstü bir artış göstererek 700 bin tona ulaştı. Ülkemizdeki kullanım miktarı son on yıl içinde 8 kat arttı.   

Bu kimyasal maddenin kaç kişiyi olumsuz etkilediği bilinmiyor. Glifosatın çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığını dile getiren pek çok çalışma yayınlanmıştı. Ancak glifosat kullanmanın son derece güvenilir olduğu ve insanlarda sağlık sorunlarına yol açtığını gösterecek bir kanıt olmadığı dile getiriliyordu. Geçmişte pek çok kez gözlendiği gibi glifosat kullanımına da yeterince araştırma yapılmadan karar verildiği anlaşılıyor. Kim karar verdi? sorusuna yanıt yok. Böyle konularda herhangi bir sorumlu bulmak olanaksız kılınmıştır. Ve glifosat anlatılabilecek binlerce örnekten sadece biridir.

Başka türlü bir tarım, gıda üretimi veya beslenme herkesin meselesi. Dünyanın her yerinde yoksulları hayatın dışına süren bu sistem hepimizin hayatını yoksullaştırıyor; herkese zarar veriyor. Hindistan’da ya da ülkemizde çiftçileri yerinden yurdundan eden bir sistem bunu hiç mesele etmeyen bir insanı da sağlığından edebiliyor. Hayatın dışı ya da içi diye bir şey yok aslında. Ya da daha güvenli ve korunaklı bir hayat. Başka türlü bir hayat mümkün olmalı. Her insan için.