Haziran ülkesinin çocukları

> GAMZE YÜCESAN ÖZDEMİR Prof. Dr. Ankara Üniversitesi

Yarın okullar açılıyor. Okullara, AKP’nin iktisadi, siyasal ve ideolojik temellerini yeniden inşa ettiği okullara, gönderiyor olacağız çocuklarımızı. Özel okula gönderme veya okulu belirleme imkanına ve sınıfsal şansına sahip olanların çocukları dışında kalan yoksul halk ve emekçi çocukları korumasızca karşı karşıya kalacaklar eğitim sisteminin çürükleri ile. Walter Benjamin’in deyişiyle, “çünkü proleter ailesi çocuğunu, bu eğitim sisteminden, lime lime olmuş yazlık pardesüsünün onu keskin kış rüzgarından koruduğundan daha iyi koruyamaz.”

Piyasalaşma; dershanelerin özel okullara dönüşmesi; öğrencilerin eğitim hakkından eşitsiz yararlanması; cinsiyetler arasındaki eşitsizlikler; atanamayan öğretmenler; şifreli ve şaibeli merkezi sınavlar... Eğitim alanına ait bu konuların başında ise bilimsel ve laik eğitimden uzaklaşma yer alıyor. Eğitim müfredatlarından bilimsel ve laik içerik dışlanıyor; okullar imam-hatipleştiriliyor; zorunlu din dersi ve seçmeli din dersleri uygulamaları sürüyor; başörtüsü beşinci sınıf öğrencilerinden itibaren uygulanıyor; eğitimin bütün kademelerinde, öğrenci, öğretmen ve velinin katıldığı kutlu doğum haftası etkinlikleri yaygınlık kazanıyor. 19. Milli Eğitim Şurası’nda eğitimin bütün kademelerinde zorunlu din derslerinin okutulması, değerler eğitimi başlığında “dini”, “manevi” değerlerin verilmesi ve Osmanlıcanın ders olarak okutulması kararları alınıyor.

Haziran Hareketi, ilk ve önemli politik eylemlilik alanı olarak bilimsel ve laik eğitimi belirledi ve “13 Şubat Boykotu” ile görünür oldu. Bilimsel ve laik eğitim, Haziran Hareketi’nin vazgeçilmez mücadele hattıdır.

İlk olarak, bilimsel ve laik eğitim, Haziran Hareketi’nin ortak memleket düşünün kurucu ilkesidir. Diğer bir deyişle, geleceği birlikte kurabilmek için gerekli ilkelerden biridir. Haziran Hareketi, kapitalist topluma içkin onca çelişkiye rağmen geleceğin nasıl bir arada kurulabileceğini anlatan bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım etrafında bir araya gelenlerin oluşturduğu bir bütündür Haziran Hareketi. Geleceği birlikte üretmek ise geleceğin üretiminde belirli bir dinin ilke ve normlarını değil kendi yapacağımız kuralları esas almak anlamına geliyor. Laiklik olmadığı zaman cumhuriyet olamaz öyleyse. Laiklik bugün ve yarın her türlü cumhuriyet projesinin esasını oluşturur. Böyle olduğu içindir ki sosyalist bir cumhuriyet tasavvur edip de laiklikten vazgeçmek düşünülemez bile. Laiklik burjuvaziye ait bir kurgu ya da sınıf aldatmacası olamaz sol ve sosyalistler için. Aksine sol/sosyalist toplumsallığın imkanı laiklikten geçer. Haziran Hareketi’nin mücadelesi var olduğu sürece, toplumsallığı parçalamak kolay olmayacaktır. Haziran var olduğu sürece ortak bir memleket düşü olmayan demokrasi formüllerini (yani piyasa rasyonalitesine endeksli liberalliği ve bireyciliği) insanlara kabul ettirmek de o kadar kolay olmayacaktır.

Ortak memleket düşünde laiklik, emekçi sınıfın talebi olarak şekillenebilir. Laiklik, sınıfsal bir talep olarak da sahiplenilebilir. Sınıfsallık kendini siyaseten çıplak olarak göstermez. Sınıf, kültürel, siyasal, ve ideolojik öğelerle eklemlenir. Sınıf ilişkilerinin tek başına çıplak, saf bir biçimde var olmadığını saptarken, kültürel, ideolojik, etnik yapılanmaların sınıfı silikleştiren yanlarını görmeye değil; bu yapılarda sınıfı görünür kılmaya odaklanmak anlamlıdır. Laik ve bilimsel eğitimi savunmak, sınıf mücadelesinin tarihsel kazanımlarından birini ve Paris Komününden bu yana emekçilerin kalkanını sahiplenmektir. Sermaye ve emeğin uzlaşmaz çelişkisinin kalın ve gerici bir örtü altında gizlenmesine itiraz etmektir. Emeği sermaye karşısında dilsiz, sözsüz ve eylemsiz bırakan gericiliğe karşı çıkmaktır.
İkinci olarak, bilimsel ve laik eğitim, Haziran Meclislerinin ortak mücadele gündemidir. Haziran Meclisleri, bulundukları şehir ve mahallelerde, bu mücadelenin takipçisidirler. Bulundukları yerlerde veli, öğrenci ve öğretmenlerle birlikte eğitim alanında piyasalaşma ve dincileşmeye karşı mevzilenmektedirler. Haziran Meclisleri, yapacakları forumlarla eğitim konusunda ortak bir tavrı sürekli kılacaklar. Zorunlu din derslerine karşı imza ve dilekçe toplamayı sürdürecekler. Ayrıca, Haziran Meclisleri, veliler için, öğretmenler için ve öğrenciler için eğitime dair sorun, itiraz ve sorularda danışma ve dayanışma yerleri olarak şekilleniyorlar. Dışlamayı dini referanslara ve piyasalaşmaya dayandırarak kurumsallaştıran eğitim alanında, öğrenci, veli ve öğretmenin karşı karşıya kaldığı şey zulümdür. Zulüm esas itibariyle toplumun dayanışma imkanlarını yok etmektir. Bu nedenle piyasalaşmayla ve kimlik politikalarıyla parçalanmanın yıkıcı etkilerini geriletmek, sınıfın kolektif var oluşunu savunan bir aklın serbest bırakılması ile mümkündür. Sınıf aklı diye bir şey var ise eğer bunun bulunacağı, besleneceği ve savunulacağı yer laik ve kamucu toplumsal eğitim uygulamalarıdır. Haziran Meclisleri, “burjuva temsil mekanizması çöker ise halk haziran öncesinde olduğu kadar çaresiz değildir” derken bu akla ve onun sunduğu imkanlara güvenmektedir.

Üçüncü olarak, bilimsel ve laik eğitim Haziran ülkesinin çocukları için bir mücadeledir. Son yıllarda, okul kitaplarının dinci içeriği derinleşmekte ve okul kitaplarında çocuk dünyası için çok zor, zaman zaman oldukça korkutucu soyutlamalar yer almaktadır. Din evrenine dair soyut kategoriler (cin, şeytan gibi) çocuklar için cesaret kıran, çaresiz bırakan ve soluk aldırmayan deneyimler olabilir. Dolayısıyla, çocuk dünyasında korku, güçsüzlük ve itaat iç içe geçebilir. Korkusuz çocukların ülkesi için mücadeledir bilimsel ve laik eğitim mücadelesi. Cesaret, mertlik, dayanışma, gurur ve dostluk ile örebilsinler çocuklarımız yaşamlarını. İster Nemeçek, Boka ve Gereb adlarıyla bildiğimiz Pal Sokağı çocukları olsunlar; ister Haziran ülkesinin çocukları.

Hazirancılar olarak çocuklarımıza bırakabileceğimiz ne hanımız ne hamamımız ne de Sarayımız var ama adımız, onurumuz, ve bir de sözümüz var: Haziran ülkesinden vazgeçmeyeceğiz!