Hem dizi hem film
Beau Is Afraid. (Fotoğraf: IMDb)

HAZIRLAYAN: Murat TIRPAN

Haftanın Önerisi

Korkuyorum - (Beau Is Afraid) Ari Aster (Vizyon)

Heridatary ve Ritüel ile tanıyıp sevdiğimiz Ari Aster’ın son filmi Korkuyorum (Beau Is Afraid) bu haftanın tartışmasız önerisi. Korkuyorum, türler arasında gezinen, karmaşık bir kurgusu olan, gerçeküstü ve trajikomik bir iş. Filmde Joaquin Phoenix, başrolde Beau Wasserman karakterini canlandırıyor ve film, Beau’nun annesinin cenazesine katılmak için eve dönerken yaşadığı gerçeküstü maceraları ve en büyük korkularıyla yüzleşmelerini anlatıyor. Filmde, zengin ve iş kadını olan Mona’nın oğlu Beau Wasserman‘ın, bir yandan paranoyalarıyla mücadele ederken diğer yandan annesinin cenazesine katılmak için eve dönmeye çalışmasını izliyoruz. Film, Beau’nun çocukken aşık olduğu Elaine ile yeniden karşılaşması ve annesinin gerçekten ölmediğini ve tüm yolculuğu boyunca onu izlediğini öğrenmesi gibi beklenmedik olaylarla dolu. Daha da şaşırtıcı bir şekilde, Beau’nun babasının dev bir antropomorfik penis şeklinde canavar olduğunu ayrıca bir ikiz kardeşi olduğunu öğreniyoruz. Bu olaylar, Beau’nun en korkunç korkularıyla yüzleşmesine ve sonunda kabullenmesine yol açıyor.

Aster, filmini bir “kâbus komedisi” ve bir “Yahudi Yüzüklerin Efendisi” olarak tanımlıyor, ancak bu yolculuk sadece Beau’nun annesinin evine gidişini içeriyor. Bu sıradışı ve belki de rahatsız edici yorum, Aster’ın filmdeki mizahi unsurları ve gerçeküstü öğeleri nasıl kullandığının daha baştan ifadesi.

Film ayrıca Joaquin Phoenix’in etkileyici performansı ile öne çıkıyor. Phoenix, Beau’nun yoğun paranoyalarını ve korkularını gerçekten de çarpıcı bir şekilde canlandırıyor. Öyle ki film setinde, Phoenix’in sahnelerinin fiziksel yoğunluğuna o kadar kendini kaptırmış olduğundan bayıldığı konuşuldu. Phoenix’in güçlü performansı ve Aster’ın benzersiz vizyonu nedeniyle, bu filmi kesinlikle izlemeye değer olarak görüyorum. Filmdeki gerçeküstü öğeler ve trajikomik ton, sizi hem rahatsız edecek hem de kesinlikle eğlendirecek. Korkuyorum Ari Aster’ın büyülü film dünyasına adım atmanın yeni bir parçası. Bu yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Haftanın Dikkat Çekeni

Saint Omer; Alice Diop (Vizyon)

Alice Diop’un yönetmenliğini yaptığı Saint Omer, Fransa’nın Oscar adayı olan ve birçok prestijli ödül töreninde aday gösterilen bir film. Film, Amerikan hukuk sisteminin bir sirk gösterisine dönüşebileceğini ve televizyonlarda yayınlanan duruşmaların, mesela bir spor müsabakası gibi bir eğlence kaynağı haline geldiğini gösteriyor. O.J. Simpson, Timothy McVeigh, Casey Anthony, George Zimmerman ve Derek Chauvin davalara da gönderme yaparak Amerika’daki adalet sistemine yönelik eleştirileri de içeriyor.

Saint Omer’de Paris’te yaşayan bir edebiyat profesörü ve yazar olan Rama’nın (Kayije Kagame) hikayesini izliyoruz. Rama, yeni romanı hakkında fikir edinmek için, Laurence (Guslagie Malanda) tarafından öldürülen bir bebeğin görünüşte rastgele olan cinayeti hakkındaki davayı izlemek için seyahat ediyor. Laurence’in ifadesine odaklanarak yargılama sürecini adım adım izliyoruz filmde. Bu yaklaşım, filmin açık uçlu yapısına yol açıyor ve Malanda’nın harika performansına öncelik veriyor. Film, Laurence’in hayatındaki zorlu koşulları ve çevresel faktörleri ele alarak, bir insanın nasıl böyle korkunç bir suç işleyebileceğini sorguluyor. Bu nedenle, Saint Omer’in sadece bir yargı draması olmaktan öte, insan psikolojisini ve toplumsal sorunları da ele alan bir iş olduğunu söyleyebiliriz.

Fotoğraf: IMDb

Saint Omer’in en güçlü yanı yargılama sürecinin tamamını göstererek izleyicileri sıkmak yerine, dramatik bir şekilde yargılama sürecini ele almak. Sonda ise oldukça açık uçlu bir sonla karşılaşıyoruz ve izleyicilerin kendi yargılarını yapmalarına izin veriliyor. Saint Omer, yargılamaların nasıl yürütüldüğüne dair ilginç bir bakış açısı sunuyor ve güçlü bir etki bırakıyor.