Hıncal Uluç ne filmi ne de benim yazdıklarımı hiç anlamamış. Şimdi merak ediyorum Boyce'un analizine neresiyle gülecek?

Büyük bir gazetenin ünlü bir köşe yazarı '300 Spartalı' üzerine görüşlerini belirtmiş. "Entel eleştirilere" bakmayın demiş. "Faşist film" diyen birine ise "poposuyla" güldüğünü söylemiş. "Bizim entel" yani eleştirmen "yuvarlak kafasındaki sivri zekâ ile" olayları günümüze taşımış ve "Leonidas Bush, Zerhas Ahmedinecat"tır demeye getirmiş. "Kızmasınmış" ama o eleştirmen yine de. Bu yuvarlak kafalı, sivri zekâlı eleştirmen kim ola ki? Ben miyim acep? '300 Spartalı'ya ırkçı diyen meslektaşlarımın sayısı az değil (Alin Taşçıyan, Uğur Vardan, Şenay Aydemir, Uğur Kutay vb.) ama galiba faşist sıfatını ben kullandım bir tek. Madem taraflardan biri çok belli, diğerinin de adını verelim o zaman. Söz konusu yazarın adı Hıncal Uluç. Kızmamamı söylemiş ama tabii ki kızdım. Çünkü Uluç'un yazısı, zekâmdan kafamın biçimine her şeyimi aşağılamış. Onun seviyesine inmeyeceğim.

ULUÇ'A YANIT TEĞMENDEN
Uluç'un yazısına cevabı şimdilik Amerikan Donanmasının bir" teğmenine (2nd Lt.) bırakacağım. Teğmenin adı Patrick Boyce. Yazının tamamı http://216.116.230.75/stories/031507/quanticosentry_27969.shtml adresinde bulunabilir. Söz konusu adres DCmilitary.com adlı sitenin, Quantico Sentry adlı donanma gazetesinin içinde yer alıyor.

Uluç'la Boyce'un ortak yanları filmi beğenmiş olmaları. Farkları ise Boyce'un filmi anlayarak, Uluç'un ise anlamayarak beğenmiş olması. Boyce'un yazısının başlığı "Muhteşem Ama Faşist Bir Sanat Eseri". Boyce yazısında filmin ve filme kaynaklık eden resimli romanın tarihsel gerçeklere uyma çabasında olmadığını ama "Spar-ta'nın savaş ilkelerinin Amerikan birliklerinin ideoloji ve ahlakına ışık tutmaya devam ettiği"ni söylüyor. II: Dünya Savaşı'nın "Git Deniz Piyadelerine Söyle" sloganının Termopil Savaşı'nın yapıldığı yere konulan kitabeden esinlendiğini, Alexander Pressfıeld'in Spartahları konu alan romanı "Ateş Kapıları"nın subayların okuma listesinde yer aldığını belirtiyor.

ŞÜPHEYE MAHAL VERMİYOR
Boyce'a, göre bunlar tesadüf değil. Yani Amerikan ordusu kendisine Spartahları örnek almakta. Termopil Savaşı'nın özünde ideolojik bir çatışma taşıdığını ve filmin bunu yansıttığını söylüyor Boyce. Spartahlar, eğer savaşı kaybederlerse Batı düşüncesinin açmakta olan filizleri, özellikle de bireycilik, bilim ve yurttaş kavramı yaşayan her şeyi kendi iradesi altına alıp ezmeye çalışan bir imparatorca yok edilecekmiş. Pers İmparatoru Zerhas'a göre yurttaş yoktu sadece kendisine hizmet eden köle milletleri vardı, demiş Teğmen Boyce. Sonra eklemiş: "Hem görsel estetiği hem de içerdiği temalarla '300 Spartalı' şüpheye mahal vermeyecek bir biçimde faşist bir film. Leni Riefenstahl'ın Nazi yanlısı 'Olympia'sına (1938) olduğu kadar 'Günah Şehri'ne de çok şey borçlu. Milli zafer uğruna kendini feda etme gibi kavramlar kutsanıyor ki Two Jima'dan Mektuplar' gibi filmler bu mevhumların dibini oymuştu. Bir filmin faşist olması illa da kötü bir şey değildir, bir sanat eserinin faşist nitelikte olması bir değer ifade etmek zorunda değildir, farkında olunması gereken bir şeydir."

Boyce'a göre '300 Spartalı' kesinkes faşist bir film ama faşist demek kötü demek değil. Boyce şunları da söylemiş: '300 Spartalı' gibi bir film tarihi değil daha çok kendimizi nasıl görmek istediğimizle ilgilidir. Leonidas'ın karısı Gorgo, eşikteki tehlikeye karşı şehir meclisini uyarıp, harekete geçmeye çağırır ve "özgürlük bedelsiz değildir" derken Amerikan Kongresi'ne de hitap ediyor olabilirdi. Leonidas adamlarına özgür bir yeni dünya düzenini savunduklarını söylüyor. Kişisel özgürlüğe dayalı bu düzen orta-doğulu düşmanlarının arkaik ve baskıcı batıl inançlarının kar-şısındadır." Boyce '300 Spartalı' gibi filmlerin giderek karmaşıklaşan dünyamızı anlamamıza yardımcı olduğunu da söylüyor.

Amerikalı Teğmen Boyce filmin mesajını, bugüne dair söylemeye çalıştıklarını, ideolojik konumunu çok iyi anlamış ve benimsemiş. '300 Spartalı' onun için nihayetinde iyi bir film. Faşist demek de kötü demek değil zaten.

BOYCE DA SİVRİ ZEKÂLI BİRİ Mİ?
Hıncal Uluç ise ne filmi ne de benim yazdıklarımı hiç anlamamış. Yazısının tutar tarafı yok ama o yazıyı belki başka bir zaman ele alırım. Şimdi merak ediyorum Boyce'un analizine neresiyle gülecek Hıncal Uluç.

Öyle ya bu filme faşist demek, bugünle alakasını kurmak sivri zekâlılıktı, popoyla gülünecek bir şeydi. Benimle tam tersi değer yargılarına sahip Donanma Basın Sözcüsü (umarım rütbe ve unvanları yanlış tercüme etmiyorumdur) Boyce da sivri zekalı biri mi?

Formül filmlerin laneti
Altın Çiçeğin Laneti
Orijinal Adı:
Man cheng jin dai huang jin jia Yönetmen: Zhang Yimou Oyuncular Chow Yun Fat, Li Gong, Jay Cho-u Türü: Aksiyon-Macera-Romantik Ülke: Hong Kong, Çin

Rhang Yimou'nun şiddeti estetize eden müthiş stilize filmlerinden sıkılmadıysanız 'Altın Çiçeğin Laneti' yeni bir fırsat daha sunuyor. Bu kez gerçi dövüş sahneleri 'Kahraman' ve 'Parlayan Hançer-ler'deki kadar yoğun değil. Kavga-dövüşünyerini bir türlü ika edici olamayan, aşk, en-sest ve ihanet ilişkileri almış. Fakat olmamış işte, bu saray entrikalarını tetikleyen hırslar ve tutkular renk ve desen cümbüşü içinde boğulmuş, ortaya 3. sınıf bir Shakespeare avantür filmi çıkmış.

Bir küpten ibaret film
z ve Müzik --- Orijinal Adı: Music and Lyrics Yönetmen: Marc Lawrence Oyuncular: Hugh Grant, Drew Barrymo-re, Jason Antoon Türü: 3 Boyutlu Ülke: ABD

1980'lerin pop gruplarını, özellikle George Michael'ın 'Wham'ini hatırlatan bir video-kliple başlıyor 'Söz ve Müzik'. Gayet başarılı ve komik bir küp bu. Ne yazık ki filmle ilgili söylenebilecek güzel sözlerin çoğu da o küple birlikte bitiyor. 8o'ler Reagan ve Thatcher yıllarıydı ve bu politik olarak karanlık dönem pop müzikte yansımasını son derece pırıltılı bir şekilde bulmuştu. Sanki sarı saçların öne çıkmasında Aryan ırka özgü bir saflık arayışı da vardı gibi. Neyse, filmin kahramanı müzisyen Alex 8o'Ierde yaşadığı zirveden, grubun diğer elemanı tarafından terk edilince düşüyor. İş panayırlarda şarkı söylemeye kadar gidiyor. Sonra bir gün zamane şarkıcılarından biri yeniden şarkı yazmasını talep ediyor. Ama Alex sadece beste yapıyor, söz yazamıyor. Tesadüf bu ya, evine çiçeklerini sulamaya gelen genç kız yetenekli bir söz yazarı çıkıyor. Ortaya çıkan besteye karıştırılmaya çalışılan Siyah ve Hintli renkler neyse ki tutmuyor ve yeniden saf beyaz bir müzik elde edilince 8o'lerin muzaffer günlerine dönüşün kapıları açılıyor. Alex'le, Sophie birbirlerine aşık oluyorlar tabii. Romans pek işlemiyor, komiklikler de geveze diyaloglar içinde gürültüye gidiyor.

Kıyamet, şimdi ve daima
Apokalipto
Orijinal Adı: Apocalypto Türü: Aksiyon-Macera-Romantik Ülke: ABD

Mel Gibson bir film yapınca hemen alarm zilleri çalıyor, bakalım yine ne ırkçı haltlar karıştırmış diye teyakkuza geçiyoruz. "Apokalipto"yu bu gözle izledik ama açıkçası Gibson'ın bu kez ne anlatmak istediğine filminden yola çıkarak vakıf olamadık. Tamam, röportajlardan ve filmin başındaki alıntıdan biliyoruz ki Gibson, Maya Uygarlığı'nın çöküşüyle bugünün Amerika'sı arasında paralellikler kuruyor. Amerika'yı da çökmekte olan bir imparatorluk olarak görüyor. Derdi Mayaların öyküsünü anlatmak filan değil ve zaten tarihsel gerçeklere pek takılmıyor. Yüzlerce yıl önce çökmüş büyük Maya kentlerini İspanyolların gelişine kadar yaşatması derdinin başka olduğunu gösteriyor. Yoksa elbette Gibson filmi çekmeden önce Maya tarihi hakkında bilgilenmiştir. İyi ama ne anlatıyor Mel? Şehirlerin bir yozluk ve vahşet kaynağı olduğu, çekirdek aile ve doğaya dönmek gerektiğini mi? Olabilir.

Önce ormanda yaşayan ilkel bir Maya kabilesi görüyoruz. Bu Maya kabilesi, avlanıyor, eşek şakaları yapıyor ve mutlu mesut geçiniyor. Sonra birgün şehirden insan avcıları gelip kabilenin erkeklerini alıp götürüyor. Tapınaklarda kurban edilmeye götürülen tutsaklardan Jaguar Pençesi, astronomi uzmanı Mayaların hesaplarından kaçan bir güneş tutulması sayesinde serbest kalma şansını yakalıyor. Ama bunun için büyük bir mücadele vermesi gerekiyor. Doğrusu kötülerin çoğu zaman karikatürleştiği "Apokalipto" bol kanlı yapısına rağmen ilgi ve merakla izleniyor. Gibson'ın tempoyu düşürmediği ve başarılı bir macera filmi çektiği söylenebilir. "Apokalipto" uzun süre hatırlanacak bir film değil fakat. Sıkmayan ama kalıcı bir etkisi de olmayan bir film.

Tosbağalar yine ekibi topladı
Ninja Kaplumbağalar
Orijinal Adı: Teenage Mutant Ninja Turtles Yönetmen: Kevin Munroe Türü: Animasyon-Macera-Komedi-Fantastik-Dram Ülke: ABD

USTA Splinter, Ninja Kaplumbağalardan birini, eğitim alması için ülke dışına gönderir. Kalanlardan biri, gizlice şehirdeki kötülüklerle savaşmaya başlar. Bunun nedeni giden kaplumbağanın yerine geçmek istemesidir. Eğitimde-kinin geri dönmesiyle, güçlerini birleştirirler ve önemli olanın takım halinde çalışmak olduğunu fark ederler.