Türkiye günlerdir MİT-Yargıtay-Çakıcı ilişkisini konuşuyor.

Türkiye günlerdir MİT-Yargıtay-Çakıcı ilişkisini konuşuyor. Bu memlekette solcuların başı istihbarat örgütüyle, yargıyla hep belada olmuştur. Gerçi başka memleketlerde de pek farklı olduğu söylenemez ya! Solcular istihbarat örgütlerinin takiplerinde yaşayıp, tezgahlarından geçip, mahkeme hakeme dolaştıklarından bu örgütlerden pek hazzetmezler.


Oysa, sistem ister sosyalist olsun ister kapitalist, her ülkenin, her devletin bir istihbarat örgütü olur. Polisi, mahkemeleri, yüksek yargı kurumları olur. Çoğu zaman da bunların başında bir ''milli'' sıfatı bulunur ki, bu sıfatın kullanılmasından amaç sağcı olsun solcu olsun milletin bütünü ve ülkenin çıkarları için çalışacağı ön kabulüdür. Böyle olunca, her vatandaş kendi istihbarat örgütüne de sahip çıkar. Milli atletin olimpiyat başarısından duyduğu gururu, milli istihbarat teşkilatının başarısından da duyar.


İstihbarat teşkilatlarının en ünlülerinden biri kuşkusuz CIA'dir. Teknolojiyi sonuna kadar kulanır. Her halde, şimdilerde başını Irak'tan, Afganistan'dan biraz kaldırıp yoksulların desteğiyle iktidarını sağlamlaştıran Venezüela'nın solcu Başkanı Chavez'e ne oyunlar oynayabileceğini düşünmekle meşguldür. Güney Amerika'da; Şili'de, Salvador'da, Guatemela'da, Panama'da gerçekleştirdiği darbelerle, İran Devrimi öncesi çuvallamasıyla, Irak'ta yalan yanlış istihbaratlarıyla anımsanır. Prestiji, itibarı yüksek midir? Belli çevrelerde belki, ama dünya halklarının midesini bulandırdığı kesindir ve Amerikan halkı tarafından da sevgiyle kucaklanmaz. Peki, bu çok mu önemli?
Şahsen Kurtlar Vadisi gibi dizilerin bir tek bölümünü bile izlemedim. Öyle istihbarat örgütleri, karanlık ilişkiler, komplo teorileri gibi konulara meraklı değilimdir, bilmem. Lakin bilenlerden dinlediğim, bir istihbarat örgütünün başarısının temelinde kendi halkının gözündeki itibarının, saygınlığının ve halkı tarafından sevilmesinin yattığı.
Günlerdir yazılıp çizilenlere bakıyorsunuz: Bir müteahhit, MİT Operasyonlar Daire Başkanı Kaşif Kozinoğlu ile organize suç örgütü lideri olarak anılan Çakıcı arasında mekik dokuyor. MİT'çi Kozinoğlu ile Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya buluşuyor, adı hükümetlerin yıkılması, bakan ve başbakanların Yüce Divan'a gönderilmesiyle ilişkilendirilen Çakıcı'yı konuşuyorlar. MİT Müsteşarı Yargıtay Başkanı'nın yalan söylediığini belirtiyor. Köşe yazarları Abdullah Çatlıların, Haluk Kırcıların ASALA ile mücadele için MİT'le pazarlıklar yaptığını anımsatıyor. Para, silah, cinayet, uyuşturucu, Susurluk, yasadışı ilişkiler ve bunların orta yerinde adı geçen ''milli'' kurululuşlar. Bazı yazarlar şu son tartışmaların Türkiye'nin ''bağırsaklarını temizleme faaliyetlerinin bir parçası'' olabileceði görüşünde. Memleketin kirli bağırsakları olduğunda ise hemen herkes hemfikir.
Köşe yazarları yaşanan tartışmanın MİT'e de Yargıtay'a da prestij kaybettirdiğini vurguluyor. Yazık!


MİT'in adı bütün bu tartışmaların ortasında dolaşırken, İsrail'li gazeteci dostum Yossi Melman'ın ABD'de de bir süre ''best seller'' olan kitabını yıllar önce bana imzalarken konuştuklarımızı anımsıyorum. Kitabın adı ''Every Spy is a Prince'' (Her Casus Bir Prenstir) ve dünyanın bir başka ünlü istihbarat örgütü Mossad'la ilgili en önemli ktaplardan biri sayılıyor. Kitabı verirken Yossi kısa bir özetini de yapmış ''Mossad'ın üç dönemi var: Yükseliş, Duraklama ve Düşüş. Yükseliş döneminde Mossad her İsrail vatandaşının canı gibi sevdiği, pırıl pırıl bir örgüttü. O dönemde her Mossad ajanı vatandaşların gözünde hiç kirlenmemiş bir prens gibiydi. Ne zaman ki Mossad pis işlere bulaştı, vatandaþların da gözünden düştü. Aksamaya, operasyonları yüzüne gözüne bulaştırmaya başladı. Halkın bağrına basmadığı bir istihbarat örgütü başarılı olamaz'' demişti.
Gerçekten böyle midir? Bilmiyorum. Ancak bana öyle geliyor ki, memleket bağırsaklarını bir temizleyebilse, hem vatandaşlar rahat edecek hem de devletin MİT gibi kurumları.