Cebir iki boyutlu uzayın matematiğidir. X şuysa Y budur. Bilinmeyenin sayısı artsa cebir uzayının boyutları aynı kalır. Şu kadar X, Y’ye eşitken, bu kadar Y de Z’ye eşitse bir...

Cebir iki boyutlu uzayın matematiğidir. X şuysa Y budur. Bilinmeyenin sayısı artsa cebir uzayının boyutları aynı kalır. Şu kadar X, Y’ye eşitken, bu kadar Y de Z’ye eşitse bir Z kaç X eder? Sayıları artsa da bütün bilinmeyenler aslında hep aynı düzlemdedirler. Çünkü cebir uzayı sadece bir düzlemdir. Derinliği yoktur. Cebir uzayına derinlik kattığınızda artık o üç boyutlu olur ve cebir uzayı olmaktan çıkar. Bu yeni uzayın problemlerinin çözümü için klasik cebirden daha karmaşık bir matematiğe ihtiyaç vardır. Ama bu ihtiyaç da gündelik yaşamın sıradanlığı içinde hemen hissedilemez. Ta ki yeterince sıradışı bir sorunla karşılaşana kadar. Aslında sıradışı bir sorunla karşılaştığımızda da uzun süre klasik cebirde ısrar eder, sorunu klasik cebirin yöntemleriyle çözmeye çalışırız. Çünkü daha karmaşık bir matematiğin toplumsal koşulları olgunlaşmamıştır ya da klasik cebir sorunu çözmese bile çözer gibi yapabilmektedir veya sıradışı sorun henüz sadece düştüğü yeri yakmaktadır, genel için yeterince yakıcı değildir. Öyleyse klasik cebire devam: X musluğu Y havuzunu 5 saatte doldururken Z musluğu da 4 saatte boşaltmaktadır. Öyleyse bu Y havuzunu doldurabilmek için kaç tane X musluğu gerekir? vb…

Türk siyasal elitinin Kürt sorununa yaklaşımı da henüz klasik cebirin bir adım ötesine geçebilmiş değil: “Kürt’leri dövdük, sövdük olmadı. Aslında dövüp sövmeye devam edecektik ama ortaya ABD’nin kolladığı bir Federe Kürt Devleti çıktı. Eee n’apalım şimdi? Biraz İslam kardeşliği, biraz kültürel hak, biraz bireysel hak, biraz da Gladio tasfiyesi. Belki bu sayede Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ni tasfiye edebiliriz.”

AKP’nin kavrayışıysa bu klasik cebirin de gerisinde. Henüz ne Kürt halkının bu kadar zulme rağmen nasıl olup da mücadelesini sürdürebildiğini ne de güneyde ortaya çıkan Federe Kürt Devleti’nin dört parçaya bölünmüş Kürt halkının derinliklerinde ortaya çıkardığı denklemin türünü anlayabilmiş değiller. Telaş içinde kendilerini ABD’nin ortaya çıkardığı yeni düzleme uyarlamaya çalışıyorlar. Bu uyarlanma çabası kısa vadede hem Kürtler hem Türkler bakımından kimi olumlu sonuçlar da doğurabilir. Fakat, orta-uzun vadede herkes bakımından çok daha karanlık sonuçlara ilerleme potansiyeli olan ‘olumlu’ sonuçlar. (Ekonomik krizle başetmek için finans sektörünü güçlendirmek gibi.)

Gladio meselesinin Ergenekon davası bağlamında ele alınma biçimine bakın: “Zaten Gladio, Soğuk Savaş’ın gerekleri nedeniyle kurulmuşmuş. Soğuk savaş bittiğine göre Gladio’ya da ihtiyaç kalmamışmış. Esasen Kürt mücadelesindeki yükseliş Gladio’nun ömrünü uzatmışmış. Ama şimdi İslamcılık-Osmanlıcılık-Barzanicilik sayesinde PKK de tasfiye edileceğine göre Gladio da tasfiye edilebilirmiş. (Bu son cümleyi siz Gladio’nun soğuk savaş+kirli savaş uzuvları tıraşlanabilir diye okuyun)” Çünkü bu müthiş formül sayesinde artık klasik cebirin bütün havuzları dolacak.

Fakat bu müthiş formülün Gladio analizinde değinmeden geçemeyeceğimiz bir gariplik var: Gladio’nun sosyalizm tehlikesi karşısındaki varlığı da, PKK’nin askeri mücadelesini geniş bir alana yaydığı dönemdeki varlığı da bayağı bir normal görülüyor bu analizde. Demek ki yeni bir tehdit ortaya çıksa ya da tehditler kendilerini yenilese yeni Gladio’lar kurulmasında da, tıraştan arta kalanların yeni duruma uyarlanmasında da sakınca yok. Baksanıza Ergenekon Operasyonu’na eşlik eden bütün Gladio analizleri eni sonu gelip soğuk savaşın bitmiş olmasına, güneydeki Federe Kürt Devleti ile iyi ilişkiler kurma ve bu sayede PKK’yi tasfiye etme hedefine dayanıyor. Tasfiye edilenlere ‘gereksiz hale geldiniz, siz varsınız diye PKK’yi de tasfiye edemiyoruz’ demeye getiriliyor. Fakat bu öyle bir soğukkanlılıkla söyleniyor ki insan sormadan edemiyor: 70’lerde 80’lerde sosyalizm, ardından PKK tehdidine karşı bütün bunları yapanlar bu kuvveti nereden buldular? Bunu yapanlar yarın benzeri bir tehdit algılarlarsa ne yaparlar? Bu analizde aynının yapılmasının önünde bir engel yok. Ta ki emperyalist ağabeyler de onaylayacak olsun.

Demek biz bir uyarlama/uyarlanma operasyonuyla karşı karşıyayız. Türk devleti soğuk savaş ertesinde karşı karşıya kaldığı PKK tehdidi nedeniyle gerçekleştiremediği uyarlama/uyarlanma operasyonunu PKK’ye karşı sığındığı ABD-Barzani dostluğu nedeniyle biraz yapıyor, biraz da yapıyor gözüküyor. Asıl mesele hayati bir tehdit olup olmaması, hayati tehditlerle mücadelede emperyalist ağabeylerin tavsiyelerine uyulması.

Zaten Ergenekonculara dönük darbecilik suçlaması dışındaki ikinci büyük suçlama zamanaşımına uğramış olmak. Yargılanan bölümün sorunu yeni koşullara uyanamamış ya da bu koşullarla uzlaşamamış olmak.

Bakmayın X’ten, Y’den havuzdan falan bahsettiğimize. Aslında hikâye, kadim havuç sopa hikayesi. Sermayesinin kapasitesizliği sayesinde Türk devletinin elinde pek bir havucu olmaz, olanı da özgüven eksikliğinden paylaşamaz. Fakat anlaşılıyor ki denklemin yeni unsurları sopaya çekidüzen vermeyi zorunlu hale getirmiş.

Ne de olsa her Gladio, mevsiminde güzel. Ya da en doğrusu “mevsiminde her Gladio güzel.”

Bu havuz hikâyesi AKP’siyle, Gladio’suyla düzenin ortak tasavvuru. Elinizde analiz aracı olarak sadece basit cebir varsa evreni de düz tepsi olarak hayal edersiniz. Ama hatırlatalım: Bu ülkenin sosyalistleri, Kürt yurtseverleri, havuzlarda büyüyen çiftlik balıkları değiller. Yeraltı sularıyla birleşen büyük ırmaklarda yaşar, okyanuslara açılan denizlere yüzerler. Analiz araçlarının da çiftlik balıklarının basit cebiri olmadığını söylememe bilmem gerek var mı!