Diyarbakır’daki tarihi Keçiburcu yapısı uzun süre sonra yeni bir etkinliğine evsahipliği yaptı. Gülsen Bal’ın küratörlüğünde Anadolu Kültür ve British Council’ın desteğiyle gerçekleşt

 Diyarbakır’daki tarihi Keçiburcu yapısı uzun süre sonra yeni bir etkinliğine evsahipliği yaptı. Gülsen Bal’ın küratörlüğünde Anadolu Kültür ve British Council’ın desteğiyle gerçekleştirilen sergi ‘Nerede Olmuşsa Orada Olacağım’ başlığını taşıyor. Farklı güncel malzemelerin yanyana geldiği gurup sergisinin tanıtım metninde ‘Avrupa’nın ne kadar Avrupalı olduğunu’, ‘Avrupa’daki politik iklim ve değişken demografi’ içinde gündelik yaşamdaki heterojen öğelerle homojenleştirici resmi anlatılar arasındaki çatışkının incelendiği söyleniyor. Oysa sergideki çalışmalar yanyana getirildiğinde Avrupa kıtası üzerine bir düşünüm denemesi ya da herhangi bir coğrafik çerçeveleme görülmüyor. Çağdaş öznenin farklı sosyal mekânlarda, farklı toplumsal denetim mekanizmaları tarafından çevrelenişinin konu alındığını söylemek daha mümkün.

 Cengin Tekin’in ‘Sükunete Davet’ isimli tek parçalık fotoğraf çalışması daha önceki yıllarda sanatçının üstüste yığılı yorganlar arasına sıkışmış genç erkek bedeni üzerine kurduğu diziyi takip ediyor. TV karşısındaki sedir üzerine oturmuş ataerkil bir figür görünüyor resimde. Yakından bakıldığında sedirin içinden bir kol sarktığı farkediliyor. Geleneksel aile yapısı içinde genç insanın yaşadığı sıkışmayı konu alan bu komposizyonun yanında sergide Tekin’in ‘Serbest Vuruş’ isimli fotoğrafik dizisi de yer alıyor. Diyarbakırspor’un sahasında baraj kuran aile fertlerine rastlıyoruz. Burada aile kavramı baskıcı yanıyla değil, bölgede süregiden siyasi gerilimden bütünüyle etkilenen ve hedef haline gelen sosyal bir birim olarak betimleniyor. Dilek Winchester’ın antropolojik bakışı tiye aldığı kitap çalışmasında Keçiburcu’na yakın Gavur Mahallesi’nden toplanan anekdotlar çözümleyici yaklaşımdan uzak bir biçimde haritalandırılan aile yapı larıyla yanyana diziliyor. Yataygeçişli, girift aile ilişkileri oyunsu bir zemine çekiliyor.

 Turan Aksoy’un fotoğrafik kompozisyonlarında arkaplanı sıkışık kentsel ortam oluşturuyor. Çıplaklığıyla kendi özel alanına çekilmiş erkek figür klostrofobik gerilimden sıyrılmak üzere dişiliğe gönderme yapan, kendi fantazmasıyla kurduğu nesnelere temas ediyor. Kypros Kyprianou ve Simon Hollington’un video çalışması da tanımlanmamış bir kentsel ortam içine yerleşiyor. Yüksek binalardan aşağıya uzanan kamera çekimleri günümüzdeki kent yaşamı üzerinde gezinirken, araya giren güvercinler Marx ve Engels’in rolünü üstleniyor. Komünist Manifesto’dan alıntılanan tümcelerin bugünkü dünyayı ve kapitalin işleyişini tanımlanama kapasiteleri test ediliyor. Genco Gülan’ın kurduğu ‘Kayıp Uçak’ isimli ironik yerleştirme dünyayı yukarıdan takip ederek yeni denetim mekanizmaları oluşturan uydu sistemlerini, kültür endüstrisinin Yıldız Savaşları gibi filmler aracılığıyla kurduğu teknolojik berraklık ve görkem yanılsaması nı, ve ABD’nin emperyal kurgusunu düşlemsel de olsa tahrip etme arzusunu yanyana getiriyor. Dijital malzemelerle hazırlanan bu kusursuz görsel işlerliğin dengesi, arkaplana yerleştirilen, ABD’deki iki havalimanın websitelerinden alınan kule konuşmalarının birbiri içine geçmesi ve anlaşılırlıktan çıkmasıyla bozuluyor.

 Charles Kriel’in çift taraflı projeksiyonunda statik, taşlaşmış ve eril bir tarihselliğin karşısına, dinamik, esnek ama disipline edilmiş bir kadın bedeni yerleştiriliyor. Gülsen Bal’ın projeksiyon çalışmasında kıyıya vurmuş, hareketsiz, baygın yatan bir beden görüntüsü dijital görsel ve işitsel efektlerin kurduğu kesintilerle birlikte veriliyor; ‘dışarı’ya, ya da daha özelde, uygarlığın kapladığı alanın dışına düşme/çıkma fantezisi ile korkusu arasındaki ikircikli durum öne çıkıyor. Sergi Cuma gününe kadar gezilebilir.