Ligin tepesindeki takımların kalitesiz

Ligin tepesindeki takımların kalitesiz futboluna rağmen heyecan her geçen gün artıyor. Fenerbahçe ve Beşiktaş şampiyonluk kupasını ısrarla birbirlerine ikram etmelerine rağmen ikisinin de eli henüz kupaya gitmiyor. Sezon sonunda Galatasaray bir sürpriz yapıp bu hovardaları saf dışı bırakırsa hiç şaşırmam.

Beşiktaş'ın geçen hafta oynadığı Rize ve Fenerbahçe maçlarını hatırlayınca, Sakarya karşısında da rahat bir futbol oynayıp, iyi bir skor alacağına inanmıyordum. Nitekim korktuğum başıma geldi. Teknik heyet ve futbolcular el ele verip, şampiyonluk yolunda çok değerli iki puanı Sakarya'da bıraktılar. Tam şampiyonluk gitti derken imdatlarına Fenerbahçe yetişti ve onlarda şampiyonluk yarışında ciddi bir yara aldılar.

Bu iki maçla ilgili yazabileceğim iki konu var: Birincisi Beşiktaş'tı Burak'la ilgili. Burak'ın artık kendini toparlama vakti geldi de geçiyor. Bobo'da 250 bin dolar fazla alan bu oyuncu aldığı parayı hak etmiyor. Burak'ın yeteneklerini bilen biri olmasam, bu kumaştan bu kadar çıkıyor, der ve kestirip atarım. Ama Burak son derece yetenekli bir oyuncu. Hem kendine hem de Türk futboluna yazık ediyor. Kendine yazık eden bir diğer futbolcu ise İbrahim Akın. Biraz çaba sarf etse, hem Beşiktaş'ın hem de Milli Takım'ın değişmez oyuncusu olur. Hele ki Türkiye'de sol açık mevkiinde oyuncu kıtlığı varken.

İkinci olarak da, Fenerbahçe-Vestel Manisa maçında Tuncay'ın ceza sahası içinde düşürülmesi ile ilgi görüşlerimi yazmak istiyorum.

Top oyunda değilken, futbolcuların birbirine yaptıkları fauller, faulin şekli ve şiddetine göre sarı ya da kırmızı kartla cezalandırılır. Tuncay ceza sahasına girerken formasından çekilip düşürüldüğü an korner atışı gerçekleşmediğinden, yani top oyuna girmediğinden dolayı hakemin sarı kart uygulaması son derece doğrudur. Bazı yorumcular hakemin düdüğünü çaldığını iddia ediyorlar. Öncelikle korner atışlarında hakem düdük çalmaz. Çalsa da top ile oynanama-mışsa hakem düdüğüne rağmen oyun başlamamış demektir. Bu en temeli kuralı bile bilmeyenlerin futbol yorumculuğu yapmasını yadırgıyorum.

LEVENT ERDOĞAN'IN TEŞVİK GAFI
Beşiktaş Asbaşkanı Levent Erdoğan, bir televizyon kanalına telefonla bağlanarak teşvik primi konusunda görüşlerini açıkladı. Levent Bey'e göre teşvik primi "etik" bir davranışmış. Aslında Levent Bey, bu konudaki görüşlerini samimi olarak açıkladı. Ama bulunduğu konum Beşiktaş'ı bağlamaktadır ve ağzından çıkacak her sözün cımbız-lanarak kullanılacağını bilmesi gerekir.

Gelelim Levent Bey'in iddilarına; Zaten rakibi karşısında kazanmak durumda sahaya çıkan oyunculara başka bir takım tarafından teşvik primi verilmesinin bir sakıncası yokmuş. Aslında bu görüşü savunan pek çok spor adamı da yok değil. Ancak bu görüşün doğruluğuna ben şahsen inanmamaktayım.

Bence teşvik primi şikenin ikiz kardeşidir. Alan da veren de suçludur. Olayı simülasyon olarak düşünelim; A ve B takımları arasında oynanacak maçtan önce C takımının A takımına teşvik primi verdiğini varsayalım.

Teorik olarak, A takımı zaten B takımını yenmek, ya da elinden geleni yapmak için sahaya çıkacaktır. Buraya kadar bir anormallik görünmüyor.

Peki, bu maçtan sonra, teşvik primi vermiş olan C takımı ile A takımı karşılaşırsa ne olur? C takımı A takımına bu kez kendilerine yenilmesi için prim teklif etmez mi? Ya da daha önce C takımından prim almış olan Atakımının oyuncuları bu takıma karşı gerçek performansları ile oynarlar mı?

Sayın Levent Erdoğan bu soruların cevaplarını verebiliyorsa teşvik primi vermenin "etik" olduğuna inanmaya devam edebilir. Ancak Beşiktaş'ta yöneticilik yaptığı sürece bu inancını dillendiremez.