Tek adam rejimi takip edilemez bir hızla yıkmaya devam ediyor. Yıkım çok sert ve yaygın. Öyle ki en dikkatli ve mücadeleci göz dahi üzerine düşen son tuğlanın nerden düştüğünü bilemez halde. Hız, tek adamın keyfiliğinden, öfkesinden geliyor. Hızlı ve öfkeli…

Hız daha iyi ve etkin kararlar verilmesini sağlamıyor, hız her verilen kararın sonra yamalı bohça düzeltilmesi ihtiyacını doğuruyor. Tabii yamalı bohça düzeltmek de yeni sorunları… Hız bütüncüllüğe düşman. Yıkımı hızlandıran bir kısır döngü hali bu. O kısır döngü Saray rejimini öfkelendiriyor. Öfkesi, halkta dinmeyen demokrasi iradesine ve o iradeyi temsil eden herkese ve her şeye karşı. Öfkesi Cumhuriyet’in değerlerine ve onu temsil edenlere karşı. Ulusa sesleniş adeta bir “Hızlı ve Öfkeli” film dizisine dönüşmüş vaziyette.

Saray’ın adımları olağan seyrine bırakılırsa yıkımın altında kalacak olan halk olacak, hepimiz olacağız. Olağan seyrine bırakmamak ise demokratik haklarımızı sonuna kadar kullanma ve bu talep etrafında halkı buluşturabilmekten geçiyor. Yıkımı durdurmak ve tersine çevirmek için büyük bir dirençle mücadele verenlerle birlikte, işte o son düşen tuğlanın nerden geldiğini ısrarla ve yüksek sesle sormak ve anlatmak zorundayız.

Mesela, sadece son bir hafta içerisinde alınan kararlar bir ülkenin geleceğinin en temel yapı taşı olan eğitimin üzerinden bir silindir gibi geçti yine. Bir değil birkaç tuğla birden düştü üzerimize, üstelik zaten yıkımın çoğu gerçekleşmişken…

Yıkımın en görünür olanı üniversite giriş sınavlarına dair yaşanan felaket! Çok uzun süredir yıkımın devam ettiği eğitimde bir tuğla daha düştü sınava girecek milyonlarca gencin başına! Tüm keyfiliğince sınav tarihlerini bir ileri bir geri değiştirdi.

Dünden bugüne değişen pek bir şey yok iktidar cephesinde; dün sorular çalınıyordu, şifreli sınavlar yapılıyordu. Bugün de sınavlar emeğin sınandığı, bilginin tartıldığı değil iktidarın oyuncak ettiği keyfi araçlardan birisi yine. Yapılacağı tarih bile belli olamayan bir sınavın ne ölçmesini bekliyoruz! Bir kişinin hırsının, öfkesinin içine hapsolmayı kabullenmiş olanlar ve tek adam birlikte bir ülkenin gençlerinin geleceğiyle oyun oynuyor. Sadece tek adam değil, tek adamlığı kabul eden ve topluma kabul ettirmek için yıllardır bu siyaseti büyütenler de sorumlu bu felaketten. Elbet gençler, elbet halk, elbet bizler bir sonraki sandık, bir sonraki demokrasi sınavı geldiğinde bunun hesabını soracağız!

Bir de yıkımın tozu dumanından ne olduğunu dahi fark edemediğimiz değişiklikler oluyor bir yandan. 28 Nisan 2020’de Resmi Gazete’de “Devlet Yükseköğretim Kurumlarında Öğretim Elemanı Norm Kadrolarının Belirlenmesine ve Kullanılmasına İlişkin Yönetmelik”te yapılan değişiklikler yayınlandı. Seçilmişlerin de yer aldığı üniversite senatolarının yetkileri atanmışların tekelindeki üniversite yönetim kurullarına aktarılıyor. Yani yine atanmışlar seçilmişleri ezecek. Üniversite içindeki birimler ve bölümler kendi birimlerine dair yapılacak atamalarda “uygun görüşü” vermeyecekler artık, sadece görüşleri sorulacak; yani, uygun değil derse dahi üniversitelerin tek adamları istiyorsa birime ve bölüme atamayı yapacak. Yani yine merkeziyetçilik yerelliği ve katılımcılığı ezecek. Ez cümle tek adamlığı bilime, basına, hukuka, hayata dayatan zihniyet hızlı ve öfkeli yıkıma devam edecek.

Yönetmelik değişikliğinin içeriği kadar ortaya çıkış süreci de bu hızlı ve öfkeli düzenin yapıtaşlarından. Yönetmeliğin doğrudan muhatabı olan akademik kurumların değişiklikten haberdar dahi edilmemesi, görüşlerinin alınmaması, bir oldu bitti ile dayatılmış olması içerikle uyumlu.

Niteliği Saray rejimince bunca zayıflatılmış olan eğitim bir yandan da gittikçe pahalanıyor, eşitsizlikleri tekrar tekrar üreten bir ayrıcalığa dönüştürülüyor iktidar tarafından. Son açıklanan enflasyon verileri de bu gerçeği bir kez daha anımsatıyor. Üstelik koronavirüs nedeniyle harcamalarımız en temel ihtiyaçlarımızla sınırlanmışken işte o en temel ihtiyaçlar olan gıda, konut, sağlık ve eğitimin enflasyonu, en yüksek fiyat artışlarına işaret ediyor. Kamucu bir anlayışla sunulması gereken bu haklara erişimi, hem özgürlükleri yok ederek hem de piyasaların kar güdüsüne terk ederek yok edişe devam ediyor iktidar.

Enflasyonda yaşadıklarımız akademiden bağımsız değil, akademide yaşadıklarımız hukuktan bağımsız değil, hukukta yaşadıklarımız basın alanından bağımsız değil. Mücadelemiz de bu bütüncüllükle demokrasi güçlerini buluşturmaktan bağımsız olamaz, olmayacak!