Can’ın durumu farklı, biz dördümüz Tayfun, Mine, Osman Bey ve ben Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurularımızın sonuçlarını bekliyoruz.

Hukuka değil yıldız haritasına sığınmak

Çiğdem Mater - Sinemacı, Bakırköy Cezaevi’nden yazdı. (Bakırköy Cezaevi M12) 

Hapiste olunca memlekette tutuklanıp hapse düşenler “normal hayat”ta olduğundan daha fazla radarınıza giriyor.  Güzel ülkemiz sağolsun, her gün birileri tutuklandığı için hiç konu sıkıntısı yaşamıyorum. Kim tutuklandı, hangi hapishaneye gitti falan, hep gündem. Misal, Dilan Polat ve Candan kardeşleri hepinizden fazla takip ettiğime eminim.  

Geçen hafta magazinin ve bazı haber tartışma programlarının konusu hafifseyen ve dalga geçen bir dille “hapisten ne zaman çıkacağını astroloğuna soran” Dilan Polat’tı. Şimdi, durduk yere Dilan Polat’tan yana durmak istemem tabii ama duracağım, zira bu yazıyı yazarken masamda “2024 Yol Haritanız” başlıklı yeni yılın burç tahminleri duruyor.  

Neymiş, Dilan Polat astroloğuna tahliye tarihini sormuş, ne saçmaymış, ne komikmiş? Neden komik pardon? Aynı şeyi ben de yaptım, ben de bu içine düştüğümüz saçma ve tuhaf durumu astrologlara sordum. Hatta, önümüz yeni yıl, 2024 için yeniden soracağım. Neden saçma? Daha iyi bir öneriniz var mı? Mesela hukukçulara mı sorayım ne zaman çıkacağımızı, yoksa adalete mi güveneyim? Memleket fotoğrafında, bence, yıldız haritası daha ikna edici, daha emin. 

Hukuk eğitimi almış avukatlar, akademisyenler, eski savcılar, hakimler, gencinden yaş almışına hepsi bizim bu iddianameyle hapiste olamayacağımızı, bu iddianame bile sayılamayacak metinle cezalandırılamayacağımızı, geçin cezayı “yargılama” bile olamayacağını yıllardır söylüyorlar, söylüyorlar da ne oluyor?  Sonuçta, hapisteyiz. 

Astrologlara sormayalım. Peki, doğru, “mantıklı” davranalım, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak “koruması altında olduğumuzu” varsaydığımız anayasaya başvuralım, sistemli gidelim, Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) bireysel başvuru hakkımızı kullanalım. Anayasa Mahkemesi “görevini” yapsın, “ihlal var, hapiste tutamazsın, derhal tahliye” desin (bkz. Can Atalay başvurusu). 13. Ağır Ceza Mahkemesi kararı uygulamak yerine Yargıtay’a göndersin, Yargıtay kendisiyle alakası olmayan dosyayı geri göndereceğine, usule uymamakla kalmasın, bir de üstüne, ihlal kararı veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunsun. 

Tamam, astroloğa sormayalım, hukuktan devam edelim çünkü yani adalet falan... İkinci defa AYM’ye gidilsin, AYM bir kez daha ihlal desin, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne “bu seninle benim aramda, Yargıtay’la ilgisi yok” desin.  13. Ağır Ceza yine ateş topunu Yargıtay’a atsın (ben bu yazıyı yazarken henüz Yargıtay’dan ses yoktu.) 

Bu ateş topu bütün bu mahkemeler arasında gidip gelirken, biz yıldız haritası yerine TC Anayasası’nı ezberleyelim. Tamam, biliyorum, hapse girince, hukuk fakültesi birinci sınıf ayarında hukuk öğreniyorsunuz, o normal de memlekette durum biraz ileri gitti. Ben misal, artık anayasanın epeyce bir maddesini ezbere biliyorum, ki ezberim kuvvetli sayılmaz, yalnız olmadığıma da eminim. Hayır yani, acaba dünyanın başka hangi ülkesinde sıradan yurttaşlar gündelik sohbetlerinde “ama anayasa 153, ama anayasa 83” gibi cümleler kuruyor?  Ben ne demeye ezberden anayasa maddesi biliyorum? Hem biliyorum da, ne işime yarıyor?  

Sevgili arkadaşım Can zaten 25 Nisan 2022’den beri hepimiz gibi hukuksuzca hapiste ama 15 Mayıs itibarıyla hukuksuzluk zirve yaptı, seçilmiş vekil olarak Silivri’de tutulması Anayasa’ya aykırı.  Hakkında 29 Aralık itibarıyla AYM tarafından alınmış iki ihlal kararı var. AYM kararlarının her türlü mahkeme kararının üstünde olduğu, Anayasa’nın 153. maddesiyle güvence altında. Can’ın, tıpkı hepimiz gibi, zaten hiç hapiste olmaması gerekiyordu da hadi girdik, ne yapalım, 15 Mayıs’ta bırakılması gerekiyordu, hadi olmadı 28 Ekim’deki ilk AYM kararıyla derhal tahliye edilmeliydi, tamam, hadi o da olmadı, 21 Aralık’taki ikinci AYM kararıyla çıkmalıydı. 29 Aralık itibarıyla, anayasa ihlali sürüyor, Can hâlâ Silivri’de.  

Can vekil olduğu için, AYM-Yargıtay kavgası fazla ortada olduğu için gündem Anayasa’nın 153. maddesi ama aynı Anayasa’nın bir de 90. maddesi var. 

153’ü ezberlediniz: “Anayasa Mahkemesi kararları kesindir. (...) Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” 

Şimdi bir de Anayasa’nın milletlerarası anlaşmalara dair 90. maddesinin son paragrafına bakalım: “Usulüne göre yürürlüğe konmuş, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” 

Anayasa okur-yazarlığımız artık milletçe had safhada. Evet, haklısınız, 90. madde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ve dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını kapsıyor. Anayasa diyor ki: “AİHM kararlarını uygula.” 

Doğru, 13. Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay AYM kararına uymayarak Anayasa’nın 153. maddesini ihlal ediyor ama sadece Gezi Dosyası kapsamında bile bu ilk anayasa ihlali değil. Kim bilir memleketin dört bir yanında kaç mahkeme benzer ihlaller yapıyor?  

AİHM, Osman Kavala’nın Gezi davası kapsamında yaptığı bireysel başvuruyu 10 Aralık 2019’da “ihlal ve derhal tahliye” diyerek karara bağladı. Dört yıl önceden söz ediyoruz. Hiçbir şey olmadı, karar uygulanmadı, Osman Kavala 2017’den beri altı yılı aşkın süredir hapiste. Yani anayasa Gezi Davası’nda Aralık 2019’dan beri ihlal ediliyor, 90. madde ihlali görmezden geliniyor. Selahattin Demirtaş’ın uygulanmayan AİHM kararını, “yasal tutukluluk süresi” dolmasına rağmen tahliye edilmeyen Gültan Kışanak’ı, adını bildiğimiz, bilmediğimiz, yüzlerce, binlerce insanı düşünün hapisteki… 

Bu arada, darbe anayasası deyip duruyorlar, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmaların kanunların üstünde olduğu , Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin ve bağlayıcı olduğu AKP döneminde yapılmış anayasal düzenlemeler.  Anayasa’ya, kendi koydukları maddelere uymuyorlar, vahamet o boyutta..  

Can’ın durumu farklı, biz dördümüz Tayfun, Mine, Osman Bey ve ben Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurularımızın sonuçlarını bekliyoruz. Diyelim, AYM “ihlal” dedi, uygulanacak mı? Olmadı AİHM’e gideceğiz, diyelim “ihlal” dedi. Yine aynı soru: Uygulanacak mı? AYM’nin önünde 130 binden fazla dosya varmış, AİHM’de Türkiye ikinci sıradaymış. Ne kadar çok insan hukuksuzlukla baş etmek için anayasaya ve uluslararası sözleşmelere sığınmak zorunda! Sığınıyoruz da ne oluyor? Kararlar uygulanmıyor. O zaman ne yapıyoruz? Haliyle astrolojiye, yıldızlara sığınıyoruz, haritalara soruyoruz. Bununla da kalmıyoruz, tutuklandığımızdan beri herkes dinince, inancınca dualarıyla gökleri deldi, biliyorum. Antakya’da buhurlar mı yakılmadı, Dersim’de Düzgün Baba’ya mumlar mı adanmadı, Hac zamanı Mekke’den “sizin için Kabe’de dua ettik” haberleri mi almadık, kiliselerde mumlar mı yakılmadı… Herkes elinden, dilinden geleni yapıyor işte, hukuktan umut kesilince öyle oluyor. 

Ben de tabii daha neşeli bir yeni yıl yazısı yazmak isterdim ama güzel ülkem pek müsaade etmiyor, benim suçum değil. 2024’ün mahkemelerle işinizin olmayacağı, elinizde maddelerini ezberlediğiniz o küçük, kırmızı anayasa kitapçığıyla gezmeyeceğiniz, dileklerinizi neşe, aşk ve sefa için dileyeceğiniz bir yıl olmasını umarım. Silivri’den Kandıra’ya, Tekirdağ’dan Sincan’a, Edirne’ye, İzmir’e, Batman’a, memleketin tüm hapishanelerine, haksızlığa uğrayanlar için hukuktan yana, adaletli şahane yıllar diliyorum!