Adınızı ilk nerede duyup da o sihirli kelimeye vuruldum; dün gibi hatırlıyorum. Çocuktum. Kabakulak olmuşum, evde yatıyorum...

Adınızı ilk nerede duyup da o sihirli kelimeye vuruldum; dün gibi hatırlıyorum. Çocuktum. Kabakulak olmuşum, evde yatıyorum. Küçük boy bir video kaset. Eski videomuzda, döne dolana ‘Hababam Sınıfı’nı izliyordum: Edebiyat öğretmeni bir sahnede Ferit’i kaldırıp Yahya Kemal’in ‘Sessiz Gemi’sini okumasını istiyor. Ferit de yakışıklı gülümseyişiyle ‘Yanlışınız var hocam, Sessiz Gemi’yi Hümeyra okuyor, Yahya Kemal değil,’ diyor. Tüm sınıf gülüyor. Böylesine gülen insanları izleyince mutlu oluyordum.
Ne yapıyor şimdi, nerede, mutlu mu?
Gözlerinin altında mor halkalar mı var şimdi?
Artık neredeyse çalmaz olmuş eski bir kasetini zaman zaman gecenin geç saatlerinde dinleyip kimsesiz çocuklar gibi ağladığımı biliyor mu?
Sonra tabii ‘İçinden Tramvay Geçen Şarkı’. Lise yılları. Attila İlhan’ı keşfetmişim. Ferhan Şensoy’un ‘Ferhangi Şeyler’ini izlemişim tiyatroda. Çarpılmışım. Şiirlerden, türkülerden bahsetmiş Şensoy. Kalabalık, gülen insanlar yine. Onların arasında sıcacık bir battaniyeye sarınmış gibiydim. O karanlıkta mutsuz değildim artık, kırık da olsa bir gülüş...
İçinden ‘Tramvay Geçen Şarkı’yı izlerken... Yine Ferhan Şensoy. Hümeyra, siz bir yıldızdınız orada... Müzikler: Grup Gündoğarken... Neydi: Yıl 1935, AIDS icat olmadı ama Hitler’imiz mevcuttur... Neydi: Yıl 1918, mevsim sonbahar. Heidelberg’in ortasından akıyor ırmak!
Orada söylediğiniz bir şarkı vardı: Terkettim, Karl Valentin’i yıl 935, ah akşamüstü, adamım yalnız kaldı sahnede, yalnız yalnız adamlardı tiyatro... Böyleydi sözler. Yıllarca unutmadım, kalmış aklımda, kocası şair olan bir kadını oynuyordunuz, üzerinizdeki elbise yeşil miydi? Hafif bir ışık; öyle çok aydınlık bir sahne değildi. Gülümsemenin buruk bir şey olduğunu o gün öğrendim ben. General Von Papen’in emriyle askere alınmıştı kocanız...
öyle uzak ki yerim, uzakları aşıyor
bütün özlediklerim benden uzak yaşıyor
dizelerini söylediğinde düşünmüş olamaz beni
şimdi de biliyorum, biliyor olamaz onu dinlediğimi İstanbul, lise yıllarım, dinledikçe gözümde canlanıyor.
‘Sessiz Gemi’yi bulmam daha sonra. Ama ben daha çok Kördüğüm’e vurulmuştum. İlk sevgili, ilk aşk... Sözler kimindi, o zaman bilmiyordum; sonra buldum, Şevket Rado’nun... Ya her şeyim ya hiçim, sorma dünyam ne biçim, bir kördüğüm ki içim, çözdükçe dolaşıyor; özlemek mi kavuşmak mı diye düşünmüştüm. Derken Ey Sevgili Sevgilim: İşyerinde şiirler yazıyor, cuma öğleden sonra, annem hastalanmış gitmem gerek deyip Beyoğlu’na kaçıyordum, şiirlere, hüzünlere, kartpostallara, Tarık Dursun’un hikâyelerine; misal poğaça yerine çörek demeye, rakı şişesini son kadeh için masaya yatırmaya, inceliklere. Tutsana Ellerimi: Necatigil’in bir sıcaklık arar ellerimiz dizesiydi; Otuz Beş Yaş: Cahit Sıtkı’nın onulmaz şiiri. İncitme Beni: Ne kadar kırıldığımdı yaşarken; Unutulduk Bak Sevgilim: Öpünce dağılan bir yüz, bir antik heykel, deniz perileri, yaz ezgisiydi. Hepsi hepsi bu kadar işte, yeniden yaşanıyor: Yıldırım Türker’in güzelim sözleri.
yeni bir şehirde, yeni bir mahallede ne olur karşılaşıversek günün birinde hiç beklemezken kır düşmemişken henüz benim saçlarıma tüketmemişken daha ömrümüzü, ne sen, ne ben ne olur çıkıversen yeni bir ülkede birden karşıma
Evet Hümeyra Hanım... Satır aralarını şair dostum Roni Margulies’in size yazdığı şiirle süslediğim bu yazı, bugün sizin için. Bize kattıklarınız için. Şiirin son dizesini yazmıyorum buraya. Bilen nasıl olsa bilecektir.
Unutmadan, bir de ‘Kırık Bir Aşk Hikâyesi’ var. O mavi film. Senaryosuna rastlamıştım bir sahafta. Selim İleri yazmış, Ada Yayınları basmış kitabı. Yönetmen: Ömer Kavur. Müzik: Cahit Berkay. Solgun kapakta eski bir fayton resmi vardı. Bir solukta okumuştum. Filmse geçen yaz birdenbire, ikinci kanalda bir akşam karşıma çıkmasın mı?
Son sahne: Kadir İnanır size bakıp, yıllar öncesinin o eski sevgilisine, bir şehirlerarası otobüs terminalinde, ‘‘Mutluluk yanımızdan geçip gitmiş,’’ diyordu. Hababam sınıfının gülüşleri, yerini çoktan mor bir kedere bırakmıştı. ‘Otuz Beş Yaş’ plağının kapağındaki o güzelim mor kedere...Evet Hümeyra Hanım... Satır aralarını şair dostum Roni Margulies’in
size yazdığı
şiirle
süslediğim
bu yazı,
bugün sizin için. Bize
kattıklarınız için. Şiirin son dizesini
yazmıyorum buraya.
Bilen nasıl olsa bilecektir