Devrimci duruma evrilemeyen bir devrimsel durumdur Gezi. Hiç kimsenin yapay olarak yaratamayacağı. Söze dökmekten bile çekineceğiniz. Ütopik bir gerçeklikti çünkü Gezi aslında.

İçerideki Gezicilere, dışarıdaki bir Geziciden mektup

Necmiye ALPAY - Dil Bilimci 

Merhabalar,  

Mektup her zaman az çok yürek sızlatan bir yazı türüdür ama siz içerideki Gezicilere yazmanın sızısını tanımlamak mümkün değil. 

Sayısız insan, sayısız vesileyle “hepimiz Geziciyiz” dedik, bu sloganı attık, böyle açıklamaları imzaladık. Peki, neden sizler içeridesiniz de bizler dışarıdayız?  

Bu sorunun mantıklı ya da hukuki bir yanıtı yok. İlk bakışta olabilirmiş gibi geliyor, çünkü hepimiz Gezici olabiliriz ama bazılarımız Gezi’ye daha fazla emek vermiş olabilir vb. Gelgelelim, böyle savların adalete temel olabilecek, nesnel bir ölçüsü olamaz. Gerçekten de “hepimiz oradaydık”, binlerce, onbinlerce kişi, sayısız. Zaten beraat da ettiniz bir aşamada. Yine de, yine de içeridesiniz.  

Belli ki yetkililer darbe zamanlarındaki gibi “ibret olsun” mantığıyla baktılar ve sizleri o mantıkla seçtiler, bir tür piyango usulü. Suça göre sanık değil, kişiye göre suç bulma yöntemiyle. Bulunur nasıl olsa bir suç, etiketler hazır. Beğen, beğendiğini yapıştır. Osmanlıda oyun çok, demiş atalar.  

Kişisel olarak, Gezi ruhu diye bir şeyi yaşamış olmak hayatımın 68’den sonraki en değerli uğrağı olmuştur. Tam da kuşak olarak, yaşlandık artık, 68 bütün bütün gerilerde kaldı, bir daha göremeyeceğiz öyle günler derken, hiçbir aklın, hele bütün o komplocu hesapların yanından bile geçemeyeceği günler yeniden doğuverdi, hem de şehrin en büyük parkını korumaya odaklı, en büyük bulvarlara barikatlar kurup en büyük meydanı kendi kolektifliğince bezeyerek... Aklın en heyecanlı hali demek daha doğru belki, öfkenin en mizaha bürünmüşü, birbirine güvenin en değerlisi, som dayanışma. Gerçek olamayacak kadar güzel denilen türden. Yüzde yüz içselleştirilmiş bir dayanışma. Devrimsel bir durum. Devrimci duruma evrilemeyen bir devrimsel durumdur Gezi. Hiç kimsenin yapay olarak yaratamayacağı. Söze dökmekten bile çekineceğiniz.  

Belki hepimizin zihninde, bir gün, yakındaki bir gün, bitecek bu ütopya, diye bir duygu dolaşıyordu. Ütopik bir gerçeklikti çünkü Gezi aslında. Bir yandan da her şeye değerdi, masumdu çünkü. “Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.” 

*** 

Hepinizin masumiyetinin tanığıyım. Hepinizle Gezi’de ya da demokrasi mücadelesinin başka bir uğrağında mutlaka karşılaşmışızdır. Zoom ya da fiziksel, her toplanışta gözlerimiz yine sizi arıyor. 

 Birkaç ay önce bir büyük toplantı çıkışı birinizin annesine rastladım. Arkadaşımdır aslında, yine de o an birlikte yürüme isteğimin farklı olduğu nu hissediyordum: Hapishane halkı, tabii aynı ruhla dolu olanlar, mıknatıs gibi çeker birbirini. İçeriden birinci elden iyilik haberleri almak, yakın olmak, bir sıcaklık iletmek istersiniz. Selamınızı ilk elden yollayabilmek. Yılların ardından kendi anneniz de karışır birden araya, onu çoktan yitirmiş bile olsanız. 

İnsan en büyük acıyı haksızlık karşısında hisseder. En büyük suçluluk duygularını ise biz “normal” hayatımıza devam ederken yakınlarımızın haksızlığa uğramasıyla hissederiz. Çaresizizdir, ne desek mahkeme duvar. 

*** 

Öyle görünüyor ki asıl suçlular, kendilerine ait olduğunu çok iyi bildikleri suçların cezalarını bizlere yapıştırmayı bir yöntem olarak benimsemiş durumdalar. Benzer davalar, özgürlüklerin, insan haklarının savunucularına karşı açılan tüm davalar, Gezi’de kaybettiğimiz  

Berkin, Ali İsmail, Abdullah, Medeni, Hasan Ferit, Ahmet, Mehmet ve Ethem’in ölümüyle ilgili davalar dahil tüm Gezi davaları, iktidara payanda yaratma taktikleri olarak gitgide daha pervasız, daha haksız, daha hileli.  

Mektupların yönü ve mekânların içeriliği dışarılığı değişkenlik gösterir bizlerin hayatında. Günlerle aylarla yıllarla değişen süreleri telaffuz eder dururuz. Arada bir davalarla ilgili açıklamalarınızı ya da birinci sınıf bir yazınızı okuruz, içeriden yollanmış. Göneniriz.  

Mektup gibi vesilelerle biz -şimdilik- dışardakiler de bir kez daha tavır almak fırsatını buluyoruz: Hepimiz Geziciyiz! Ebediyen! Minnetle ve sevgiyle.