Benim İlke Şen’le tanışmam 2004 veya 2005 senesine rastlamakta. Ortak müzisyen arkadaşlarımızın gitar dersi verdiği bir müzikevinde karşılaşmış; flamenko, klasik müzik ve perdesiz gitar üzerine konuşmuştuk.

İçindeki çocukla sesleri resmeden bir kompozitör: İlke Şen

Ozan Eren

Müziğe yönelecek kişilerin erken yaşta müzik eğitimine başlamaları birçok açıdan önemli görülmektedir. El-göz koordinasyonun gelişmesi, işitsel becerinin artması, uzun süreli konsantrasyon yeteneğinin kazanılması gibi etkenler erken müzik eğitiminin avantajları arasındadır. Ancak kimi zaman bireylerin sanata dair potansiyellerinin farkına geç varabilmeleri veya çevresel/toplumsal etkiler nedeniyle kendi potansiyellerini ortaya çıkartacak müzik eğitimine ileri yaşlarda başlamaları söz konusu olabilmektedir. Diğer yandan, özellikle Türkiye’deki ekonomik sebeplerden kaynaklı kaygılar birçok gencin müzik dışındaki alanlarda lisans eğitimi almasına yol açmıştır. 1990’ların sonlarında ve 2000’lerin başlarında işletme, iktisat, elektrik-elektronik mühendisliği gibi bölümler Türkiye’de daha revaçtayken bugün psikoloji, psikolojik danışmanlık ve rehberlik, sınıf öğretmenliği, tıp, hukuk fakülteleri/bölümleri daha çok ilgi görüyor gibi gözükmektedir. Mesleki itibara dair yürütülen güncel araştırmalardan birine göre (Sunar, 2020: 39), müzisyenlik mesleği itibar açısından 2020 sıralamasında 39. sırada yer almaktadır. Bu haftaki yazımda ele alacağım İlke Şen müzikle geç karşılaşmış bir kompozitör olmakla birlikte kararlı bir şekilde kompozisyon çalışmalarına yönelmiş; bu eğilimini eserlerine de verimli ve nitelikli bir şekilde aktarabilmiş kompozitörlerden biridir.

Anadolu Üniversitesi’nde maliye bölümünde lisans eğitimi alan Şen özellikle Eskişehir’in kendisine çok şey kattığını belirtirken “çok renkli bir kent” olarak tanımladığı bu şehrin aynı zamanda “anlamlı temaslar”a vesile olduğunu ifade etti (Şen, 2022). Eskişehir’deki paylaşımlar için “zaman, mekân, sohbet ve müzik birbirini var ederdi” (Şen, 2022) diyen kompozitörün müziğe yönelmesiyse liseden sonra, üniversiteye hazırlık döneminde, gitarda flamenko müzik çalarak olmuş. Flamenkoyu çok sevdiğini; “ama müziğe dönüştüğü noktada daha başka bir müzik duyma ihtiyacı” (Şen, 2022) duyduğunu ifade eden müzisyen 28 yaşında Başkent Üniversitesi Kompozisyon Bölümü’nde burslu olarak lisans eğitimi görmeye başlamış. Bölümü birincilikle bitirdikten sonra yine aynı üniversitede ve bölümde yüksek lisans yapmış. Halen İstanbul Üniversitesi Kompozisyon Bölümü’nde doktora öğrencisi olan Şen bir taraftan da Maltepe Üniversitesi’nde ders saati ücretli olarak orkestra dersi vermekte ve çeşitli müzikevlerinde klasik gitar öğretmenliği yapmakta (Şen, 2022).

Benim İlke Şen’le tanışmamsa 2004 veya 2005 senesine rastlamakta. Ortak müzisyen arkadaşlarımızın gitar dersi verdiği bir müzikevinde karşılaşmış; flamenko, klasik müzik ve perdesiz gitar üzerine konuşmuştuk. Tanışıklığımızın ardından bir süre birbirimizden fazla haber alamamıştık. Mayıs 2010’da, Ankara’daki Allegro Müzikevi’nde klasik gitar dersi vermeye başladığımda tesadüfen İlke Şen’in de orada ders verdiğini öğrenmiştim.

Bu haftaki yazım için e-posta üzerinden İlke Şen’e, kompozitörün bestelerine ve farklı müzik tarzlarından etkilenmesine; müzik kariyerine ve müziğe yaklaşımına dair bazı sorular yönelttim. Müziği bir “temas noktası” olarak gördüğünü ifade eden Şen (Şen, 2022) “bestecilik” ve “öğretmenlik” olmak üzere iki farklı temas noktası yakaladığını belirtti. Diğer yandan, kompozitör, anaakımın dışında bir müzik eğilimine sahip olsa da müzik aracılığıyla farklı temasların önemine işaret etti:

“…konservatuvarda kompozisyon okumak, Türkiye’de genel olarak ana akımın dışında olmaktır… Yaptığım müzik ana akımın içerisinde olmayabilir; ama benim yapmak istediğim şey, bestecilik anlayışım ifade üstüne kurulu olduğu için bu ifade her noktadaki insana, dinleyiciye ulaşmayı hedefleyebilir ve ulaşabilir de… İnsanlar kendilerini ifade etme çabası içerisindeler. Müzik de bu ifadenin araçlarından bir tanesi ve bu, birçok insanı bir araya getirebilen, toplayabilen, bir arada tutabilen bir şey. Bunun çok güzel örnekleri var. Maltepe Üniversitesi’ndeki derslerimden birinde, hiç müzikle ilgisi olmayıp arabasında ‘dım tıs dım tıs’ müzik dinleyen bir öğrencim, bir gün, kendisini, arabasında Stravinsky dinlerken bulduğunu söyledi… Benim için önemli olan işte bu temaslar” (Şen, 2022).

Yaptığı bestelerden maddi bir kazancı olmadığı için müzik endüstrisinin dışında yer aldığını söyleyen Şen için esas motivasyon kaynakları eserleriyle yer aldığı etkinlikler ve bazı yarışmalar olmuş (Şen, 2022). Sesin Yolculuğu Festivali’nde çalınan “Okyanus ve Yankı” adlı eserinin müzik kariyeri açısından büyük öneme sahip olduğunu belirten kompozitör, bu eserin Finlandiya’daki Turku Konservatuarı’ndan öğretim elemanlarının katılımıyla Whatever Works! Contemporary Music Festival etkinliğinde seslendirilmesinin önemini özellikle vurguladı (Şen, 2022). Ayrıca, 2020’de gerçekleştirilen 4. Uluslararası Mikrotonal Gitar Yarışması’nda “kompozisyon” dalında Şen’in ikincilik elde ettiğini de belirtmekte yarar görüyorum.

Küçük yaşlarda kendisini resimle ifade eden kompozitörün zaman içinde resimden uzaklaşmasının ailesini üzdüğünü belirtmesi ve sanatta yeni ifade olanaklarına dair söyledikleri de ilginçti: “Ben müzik yapmıyorum; hâlâ resim yapıyorum. Sadece fırçamda artık sesler var. Resim yapar gibi, bir şeyi seslerle çizmeye, seslerle anlatmaya çalışıyorum” (Şen, 2022).

Sami Hatipoğlu, Ertuğ Korkmaz ve Kemal Mete Sakpınar’la kompozisyon çalışmış olan Şen, müziğini belli bir yapıya veya yaklaşıma sıkıştırmak yerine ifade imkânlarını farklı tarzlarla çoğaltmayı tercih ederken besteciliğine dair şunları ekledi:

“Bu, tonal bir yapı da olabilir; bir an atonal, minimal yaklaşımlar veya dizisel bir yapıyı da kullanabilirim. Makamsal bir ezgi çekirdeği de olur; flamenkonun tınısal bir yapısı da… O yüzden ben stillerle ve tarzlarla daha özgürce ilişkilenmeyi tercih ediyorum. Benim tek odağım müzik ve ifadecilik üzerine kurulu olan müzik oluyor. Bu, bütün stillerden çok daha öte bir şey benim için” (Şen, 2022).

Aslında bestelerini kendisinin değil, içindeki çocuğun yaptığını söyleyen kompozitör (Şen, 2022), bunu söylerken, çocukların özgürce dışavurum imkânlarına sahip olduklarının da farkında gözüküyor. Seslerin birbiriyle ilişkisinde ve bir aradalığında insanların birbiriyle ve toplumla etkileşimine paralellikler gören Şen’in söyledikleri yine dikkat çekiciydi:

“Sesler benim için canlı bir organizma gibidir aynı zamanda. İnsanlara benzetirim. Belli koşullarda bir araya gelip birliktelikler meydana getirirler. Belli bir sosyolojik kümelenme veya yaşam formu oluşturabilirler. Kimi feodal, kimi anarşik; kimi farklı bir sistem veya sistemsizlik içinde… İstersem mikroda insan olan sesi ele alırım; istersem de makroda toplum olan daha büyük formdaki müzikal örgütlenmeyi ele alırım” (Şen, 2022).

Müzik-birey-toplum ilişkisine dair analizlerde seslerin örgütlenmesine ve çağrıştırdıklarına dair ilgili literatürde farklı tartışmalar karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, Deryck Cooke (1959: 54), neşeyi ifade eden majör üçlünün kilise otoriteleri tarafından uzun süre olumsuz karşılandığına; ancak sonraki yüzyıllarda sekülerleşme yönündeki gelişmelerin eski algıyı değiştirmeye başladığına değinmiştir.

İlke Şen’in yeni eserlerini ve eserlerindeki sistemleri, sistemsizlikleri; ya da süreklilik veya kopuşları ben de takip ediyor olacağım.

Kaynaklar
Cooke, D. (1959). The language of music. Oxford: Oxford University Press.
Sunar, L. (2020). Türkiye’de mesleki itibar: Dönüşen çalışma hayatı ve mesleklerin sosyal konumu. Journal of Economy Culture and Society, Supp (1), 29-59. https://doi.org/10.26650/JECS2020-0053
Şen, İ. (2022). Kişisel görüşme.
13 Nisan, İstanbul.