İki kitap, iki yazar

Esme Aras - esmearas@gmail.com

Ankaralı yazar Pelin Buzluk’un öyküleri, 2002’den bu yana çeşitli dergi ve seçkilerde yer aldı. Kitapları Yaşar Nabi Nayır, Selçuk Baran ve Sait Faik adına verilen öykü ödüllerine değer görüldü. Hâlâ senarist, serbest editör olarak çalışan yazarın son kitabı “Yer Değiştiren Sular” (2023) İletişim Yayınları tarafından okurla buluşturuldu. İçindeki on öyküyü kucaklayan bir adı var kitabın. Dostluk, dayanışma, direniş, aşk, arzu, düşler alemi, özlem, anmak, beklemek, sevmek, hatırlamak, hastalık, ölüm ve ölememek gibi kavramlara değinen Buzluk’un yeni öykülerini, önceki kitaplarına aşina olan okuyucusu ilk anda yadırgayabilir, biraz anlatımcı, açıklayıcı yazdığını düşünebilir. Zira yazar bu kez farklı bir yaklaşım denemiş gibi görünüyor. Onun senaryo yazım süreçlerindeki deneyimi öykülerine yansımış, sezdirmenin uzağına düşen kalemi, görüntülerin gücünü kelimelerine yükleyerek, sinema diliyle okuruna seslenme eğilimine yönelmiş.

Işıksız, güneşsiz deliklerde görülmeyen, rutubet içindeki hayatlar su yüzüne çıkmış bu öykülerde. Karnını gönlünce doyurmayı nicedir unutan inşaat işçileri ya da işten çıkarılan fabrika çalışanları, makinaya kaptırdıkları eksik uzuvlarıyla aslında baştan kaybedilmiş bir yaşamda ayakta durabilmek, hayata tutunabilmek için çabalıyor. Bir yolculuk sırasında acı kardeşliğinden doğan birliktelikler veya daha fazla konuşmanın, açıklama yapmanın anlaşılmayı sağlamadığı diyalogların kurulduğu yüzeysel ilişkiler ağı içinde, umutsuzlukları kabullenmek de buna dâhil. Bazen de uzlaşmaz bakışlar altında bir araya gelmeler, zoraki bayram kutlamasının hoyratlığı, evsizlere ev olan parklar, kendine sığabileceğin kadar bir yuva bulmuş olsan da bir türlü üstü örtülmeyen ayazdaki evsizlikler… Dünyaya anlam katma çabaları, kendi yaşamını anlamlı kılma arayışları arasında gidip gelen akıntılar… Hepsi de farklı karakter ve kimlikler arasında hemdert olmak, yan yana durmaktan, çoğunca öykülere mekân olan Ankara’da birbirine tanıklıktan gelen başka bir bağ kurulabileceğinin altını çiziyor.

∗∗∗

Samsun, Bafra’da yaşayan, beş kitabı bulunan ve hâlen Edebiyat Nöbeti Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yürüten Semrin Şahin’in “Küller” (2023) adlı son kitabı İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. Kitaptaki on yedi öyküye mekân oluşturan doğal ve kırsal yaşam alanları, kent hayatına hapsolmuş modern insana tüm güzelliğini cömertlikle sergilerken; cep telefonu, baz istasyonu, bilgisayar, internet, kısacası elektronik cihazlardan uzakta tek ihtiyacın biraz sessizlik ve kendiliğindenlik olduğunu hatırlatıyor. Öyküler, sanatın yalnız insana ait olmadığını, fırsat tanınırsa etrafımızı saran tüm canlı yaşamın gelişimine katkı sağlayabileceğini söyleyerek başlıyor. Yazar nesli tükenmekte olan Anadolu Pars’ı, sınırın ötesindeki yabancı topraklara göçen bir aile, hiçbir seçme şansı olmadığı halde etnik kökeni nedeniyle sevilmeme, ebeveynlerin evlat ayrımı yapması yüzünden kardeş kıskançlığının nerelere varabileceği gibi konuları işlerken; aslında iyilik ve kötülük arasında salınan hikâyelerinde ne anlatırsa anlatsın, okuru peşine düşüren bir doğa izleği çizmiş. İster göl isterse deniz manzarasıyla, bitki ve hayvanlar aleminin çeşitliliğiyle, ormanlık arazilerde gezdirdiği karakterleri aracılığıyla gösterdikleri ve duyurdukları sayesinde, kitabın kapak görseline eşlik eden rengi gibi tüm öykülerin üzerine sinmiş bu atmosfer.

Çocukların, genç insanların anlatıcı veya başkarakter olduğu öykülerde erkek dünyasının kullandığı dil iyi yansıtılmış. İçinde yolculuk izleği barındıran hikâyelerden, ev içlerinden, aile yaşamından, anne babalardan alınan intikamdan, çocuklukta açılan yaralardan ama büyüdükçe ne yapılsa kapanmayan hesaplardan söz edilmiş. Geceleyin tekinsiz sokaklarda çalışmak zorunda kalan beden işçileri, su basan linyit ocağında boğulan madenciler, ihanet, zehirlenen dünya, gökyüzünden yağan ölü kırlangıçlar, sema döner gibi tabiata yakılan ağıtlar, savaştan kaçamayanlar ve özünde iyilik kolyeleri takmakla insanlığın gerçekte iyi olamayacağı gibi konular yazarın kurgu evreninde kendine yer bulmuş. Son öyküde ise fantastik bir öğe gibi duran sarmaşığın çiçek açmasıyla bu evren griden mora doğru çalarken sanat her şeyi iyileştiren gücüyle hayata yeniden heveslenmenin mümkün olabileceğine işaret etmiş.