Dün Ertuğrul Karakaya'nın

Dün Ertuğrul Karakaya'nın 30. ölüm yıldönümüydü. Onun yaşındaki gençler ve yaşasaydı o yaşlarda olacağı arkadaşları; Ankara'dan, İstanbul'dan, İzmir'den, Manisa'dan ve daha başka yerlerden koşup gelmişlerdi Salihli'ye. Anacığının, kardeşinin ve arkadaşlarının, onu andıkları için "suçu ve suçluyu övmekten" yargılandıkları bir acayip davayı izlemeye ve yeniden açılmasına meydan okuyup böyle davaların, yine mezarı başında anmaya gelmişlerdi Ertuğrul'u.

30 yıl önce, ODTÜ A-1 kapısı önünde Osman Özdemir isimli bir jandarma sırtından vurmuştu Ertuğrul'u. 0 da yetmemiş süngüle-mişti. O jandarma 1977'de işlediği bu cinayetten, 1979'da Ertuğrul'un ailesine bile haber verilmeden yapılan bir yargılama süreci sonucu, yalnızca 4 gün tutuklu kalıp, beraat etmişti. Avukat Ömer Kavili, 28 yıl önceki duruşmanın, "Teşkil-i tarafeyn etmedikçe muhakeme mesmu olunmaz" (Taraflar bir araya getirilmeden yargılama olmaz) diyen temel hukuk kuralını çiğnediğini, katili hukuksuzluklar içinde beraat ettirilirken, onu ananların yine hukuksuzluklar içinde sanık sandalyesine oturtulduğunu söylüyordu dün.

Bağımsızlık, özgürlük ve adalet istediği için öldürülen ve yaşasaydı ülkenin saygın insanlarından biri olacağına kuşku duymadıkları bir arkadaşlarını andıkları için "Suçu ve suçluyu övmekten" yargılanan 20 sanık... Kimi Ertuğrul'un öldürüldüğü günkü yaşında, kimi yaşasaydı olacağı yaşta. Belki hepsi Ertuğrul'un o gün savunduğu düşünceleri savunmuyorlar ama hepsi daha demokratik, daha adil, daha özgür bir ülke özlemini paylaşıyorlar, onun gibi.

0 salonda yargılananlardan ve yargılamayı izleyenlerden biri... Düğününe gitmek düşle-nirken cenazesine gidilen gencecik ODTÜ'lü. Hani, o, "daha eli bir sevgili eline değmeden öldü" dediklerimizden... Ertuğrul işte!

Sahi, ne çok öldük biz! Ne kadar çok öldürüldük! 12 Eylül yıldönümlerinde ölülerimiz yürüyor sokaklarda, dirilerimizden çok; Ertuğrul gibi gencecik fotoğraflarıyla. Fatsa Belgeseli bir albümle noktalanıyor. Fatsa'yı Fatsa yaparken öldürülenlerin albümü. 0 kadar çoklar ki!

Şimdi biz, eskilere giderken, ölenlerimizi anarken, mezar başlarında ya da mahkeme salonlarında, omuz omuzayız. Eskilere giderken daha kolay boşveriyoruz aramızdaki farklılıklara. O saatlerce tartıştığımız konular, eskilere gidişimizi, birlikte ve o günlerdeki gibi coşkuyla, engellemiyor pek.

Ama ya ileri doğru giderken? Nedense eskilere gider gibi ilerleyemiyoruz hiç. Birlikte olmayı, buluşup toplumsallaşmayı hedeflediğimiz sıradan vatandaşların hiç farkında olmadıkları tartışmalarda boğulmak, bu tartışmalar yüzünden zamanında atılması gereken adımları atamamak, geç kalmak, fırsat kaçırmak, eylemek yerine söylemek... İlerlerken başımıza gelenler nedense hep bunlar oluyor.

Oysa, geride bıraktıklarımıza, o çok sayıda ölenlerimize de borçluyuz. Geriye ve onlara giderken yaptığımız gibi omuz omuza bir ilerlemeyi, üniversitelerde yeni yeni ÖTK'ler, şehirlerde yeni yeni Fatsalar yaratmayı borçluyuz onlara.

ÖDP'de içe dönük tartışmaların örgütlerde yarattığı moral bozukluğu Salihli'de de gözleniyor. O tartışmaların daha büyük yarılmalara yol açma olasılığı allak bullak ediyor insanları. Yoruyor, tüketiyor.

Şimdi, artık o tartışmaları bırakmanın, Ufuk Uras'ın, Baskın Oran'ın Meclis'e girebilmesi için omuz omuza ve var güçle çalışmanın zamanı. Uraslar'ın, Oranlar'ın, Levent Tüzel-ler'in olduğu bir Meclis, olmadıkları bir Mec-lis'ten bin kez daha iyidir. Şimdi artık, hazır seçim çalışmasına başlamışken, hedefi 22 Temmuz'la da sınırlamayıp 2009 yerel seçimlerini önüne koyan somut çalışmalara başlama zamanıdır. Bu seçim sürecinde yaşanan bocalama ve hataların en iyi ilacı iki, üç daha fazla Hopa yaratmak olur.

Şimdi, işte tam da şimdi, eskilere gider gibi ilerlemek; inançla ve omuz omuza, o geride bırakılanlara karşı sorumlulukları yerine getirmenin de en doğru yoludur.