İlişkilerde 'tercih' paradoksu
Aylarca laptop modelleri kıyaslayıp bir türlü birini alamamak ya da Trendyol’da kaydırıp kaydırıp kapatmak gibi… Davranışsal iktisat ve psikoloji teorisi bunu “seçenek aşırı yüklemesi” (choice overload) ile açıklıyor. İnsanlar aşırı seçenek yelpazesi altında tercih yapmakta zorlandıklarından, eğer mecbur değillerse, hiç tercih yapmama eğiliminde oluyorlar.
Sosyolog James Bossard, 1932 yılındaki araştırmasında Philadelphia şehrinde yapılan 5 bin evlilik kaydını inceliyor. Buna göre evliliklerin üçte biri beş blokluk (400 metre) bir yarıçap içinden, altıda biri aynı bloktan, sekizde biri de aynı apartmandan yapılmış. Bugün aynı apartmandan ya da aynı sokaktan biriyle evlendiğiniz fikrini şöyle bir düşünün… Namümkün, değil mi? Kimse komşunun oğluyla evlenmek istemez, komşunun oğlu Kıvanç Tatlıtuğ değilse. Çünkü dışarıda bir yerlerde daha uzun boylu, daha yakışıklı, daha eğitimli, daha zengin, Wes Anderson filmlerinden hoşlanan, bütün gurme hamburgercileri bilen, her sabah günaydın mesajı atan, Instagram’da story albümü yapmayan, gizemli, mali konularda sorumluluk sahibi ve iyimser bir hayat görüşüne sahip birileri “mutlaka” vardır…
İdeolojik dayanağı liberalizm olan neoklasik iktisada göre birey rasyonel davranır. Kararlarını optimizasyon yaparak alan birey, en az maliyetle en fazla faydayı sağlamaya çalışan hedonik bir haz makinesinden ibarettir. Kararlarını hesap kitap yapmadan, ölçüp biçmeden, eşine dostuna danışarak veya toplumsal konvansiyonlara uyarak veren kişilerin irrasyonel oldukları söylenir. Buna göre büyük bir süpermarkete gittiğinizde binlerce ürünün fiyatı, içindekileri, kalitesi, gramajı, sağlığınıza yararı ve zararı dahil aklınıza gelebilecek bütün bilgileri matematiksel bir fonksiyona koyup optimize ettikten sonra alışveriş sepetinizi belirlemelisiniz (bkz. mikroekonomi dersleri). Eğer arkadaşlarınız ABC marka peynir alıyor diye siz de gidip aynı markayı alıyorsanız akıldışı bir seçim yapmış oluyorsunuz. Çünkü belki XYZ marka peyniri daha çok seveceksiniz. Arkadaşınızın tercihini takip ederek kendinizi bu potansiyel faydadan mahrum bırakıyor olabilirsiniz. Optimum sonuca ulaşmak adına gerekli hesaplamaları ve araştırmaları yapmadığınız için neoklasik iktisatçılar davranışınızı akıldışı olarak tasvir edecektir.
REÇEL DENEYİ VE SEÇİM PARADOKSU
Sheena Iyengar ve Mark Lepper’in meşhur reçel deneyi, neoklasik tercih hipotezini test eder. Lüks bir süpermarkette birbirini takip eden iki cumartesi günü tadım stantları kurulur. Birinde müşterilere 6 farklı reçel (sınırlı-seçim durumu), diğerinde ise aynı markadan 24 farklı reçel (geniş-seçim durumu) sunulur. Müşteriler istedikleri kadar reçel deneyebilirler. Tadım yapanlara da o gün kullanılmak üzere bir dolarlık indirim kuponu verilir. İsteyenler o gün içinde beğendikleri reçeli indirimli olarak alabilirler.
Bu noktada neoklasik iktisat teorisi geniş-seçim durumunun daha üstün olduğunu savunur. Çünkü sadece 6 reçelin olduğu kümede favoriniz olan, misal, patlıcan reçeli yoksa faydanızı maksimize edememiş olursunuz. Ne kadar çok seçenek olursa fayda maksimizasyonu için ihtimaller o kadar yüksek olur… Ya da olur mu?
Iyengar ve Lepper’in sonuçlarında, 6 reçel alternatifi olan stantta müşterilerin yüzde 30’u o gün reçel satın alırken 24 reçel alternatifi sunulan müşterilerin yalnızca yüzde 3’ü reçel satın almıştır (10 kat fark). İşin ilginciyse 6 reçelin olduğu standın önünden geçen müşterilerin yüzde 40’ı durup reçel denerken 24 reçelin olduğu standın önünden geçenlerin yüzde 60’ı durup reçel denemiş. Yani geniş tercih yelpazesi ilk etapta insanlara daha çekici geliyor. Fakat iş tercih yapmaya geldiğinde insanların çok azı tercih yapıyor. Aylarca laptop modelleri kıyaslayıp bir türlü birini alamamak ya da Trendyol’da kaydırıp kaydırıp kapatmak gibi… Davranışsal iktisat ve psikoloji teorisi bunu “seçenek aşırı yüklemesi” (choice overload) ile açıklıyor. İnsanlar aşırı seçenek yelpazesi altında tercih yapmakta zorlandıklarından, eğer mecbur değillerse, hiç tercih yapmama eğiliminde oluyor.
‘AŞK OYUNU BUNA DERLER GÜZELİM’
Ece’yle flört ediyorsunuz; fena gitmese de arada ufak tefek pürüzler var. Geleneksel dönemde başka kadınlarla kırıştırmanız uygunsuz kaçardı, fakat günümüzde aynı anda birkaç kişiyle flört etmek çok normal değilse de eskisi kadar uygunsuz da değil. Aklınızı “Ya İlayda daha iyiyse” sorusu karıştırır durur (maliyet-fayda analizi). Feminist aktivist ve yazar Brigitte Vasallo “Sahip olduğunuz araba toplumsal statünüzü gösterir. Bu inanılmaz ataerkil algı, sevgide de üzerimize yapışmış durumda. Birlikte olduğunuz kişiye göre piyasada daha çok veya az değere sahip olursunuz, ne kadar çok partneriniz varsa o kadar çok değeriniz olur. Öyle ki sonunda bir yakınlık süpermarketi kuruyoruz, işin devrimci bir potansiyeli olsun istiyorsak alınacak yol bu değil” der. Yani günümüzde liberal ideoloji, yapmanız gereken şeyin İlayda’ya bir göz kırpmanız gerektiğini söylüyor. Nikâh memuruna “evet” derken bile aklından diğer seçeneği geçiren insanlar var. Ancak bu, hedonik bir koşu bandı gibi, sonu gelmeyen bir süreç… Zira kiminle birlikte olursanız olun, orada bir yerde her zaman daha iyi bir Merve olacaktır.
Ne kadar olsa da, internet öncesi dönemde kafanızı karıştıracak seçenekler iş yeriniz, arkadaş çevreniz, Institut Français, Goethe Institut, Instituto Cervantes ve MSA’dakilerle sınırlıydı. Fakat şimdi Tinder diye bir şey var. Tinder’ın aktif üye sayısı 50 milyondan fazla… Pasaport özelliği sayesinde coğrafya bir kısıt bile değil artık. Aynı sokağı geçtim, Yeni Zelanda’dan biriyle bile yazışabilirsiniz. Tinder’daki her bir profile ortalama 10 saniye ayırsanız yarısını kaydırmanız 8 yıl sürüyor. Siz kaydırırken kaydolan yeni üyeleri de düşünecek olursak ömrünüzün sonuna kadar kaydırmaya devam edebilirsiniz. Kenan Doğulu, “Aşk oyunu buna derler güzelim, seçmelisin birini. Bir şöyle, bir böyle derken kaçırıp harcarsın sevgileri” derken tam olarak bunu kastediyordu. Belki seçenek aşırı yüklemesi Kenan Doğulu’nun zamanında da geçerliydi ama dijital çağda çok daha geçerli.
Öte yandan online dating “sayesinde” artık aldatmak da daha kolay hale geldi… Bugün sevgilinizin telefonundaki Tinder uygulamasını sorduğunuzda size bir anlatır, cep telefonunun icat edilişinden itibaren, finalde dersiniz ki “ben bir teknoloji katiliyim, Allah benim belamı versin.” (bkz. CMYLMZ, 2007). Yıllar geçtikçe birlikte olduğunuz kişiden sıkılabilirsiniz, ona olan sevginiz azalabilir veya başka birinden hoşlanmaya başlayabilirsiniz. Geleneksel dönemde çaktırmadan paralel bir ilişki yürütmek kolay değildi. Fakat internet teknolojileri paralel ilişkilerdeki çaktırma riskini epey bir azalttı. Her şey “dur bir bakayım nasıl bir şeymiş şu Tinder” ile başlıyor. Sonra match’ler match’leri kovalıyor. Sonra biriyle yazışmaya başlıyorsunuz. Bunların hiçbiri, tıpkı zamanının ötesinde bir romantik komedi olan You’ve Got Mail filminde gerçek bir sevgilisi varken Joe (Tom Hanks) ile mailleşen Kathleen’in (Meg Ryan) dediği gibi, aldatmak bile sayılmaz (sizce de sayılmaz mı?).
Aldatma fikri bazen kulağa cazip gelebilir fakat eskiden bunu gerçekleştirebileceğiniz alan dardı. Bugün bunun için, pazarlama sloganı “Life is short. Have an affair” yani “Hayat kısa. (Gizli) Bir ilişki yaşayın” olan bir uygulama bile var: Ashley Madison. Bir “business” düşünün ki kırık kalpler, mahvolan evlilikler ve yıkılan aileler üzerine kurulsun… Şirketin CEO’su Noel Biderman evlilik dışı ilişkilerin evlilikleri uzattığını söyleyerek uygulamasını savunuyor. Aynı şekilde Facebook Dating 2019 senesinde Amerika’yla birlikte Arjantin, Brezilya, Kanada, Tayland, Singapur vs. gibi birçok ülkede kullanıma girdi. Avrupa’ya ise 2021 senesinde giriş yapması bekleniyor. Türkiye’deki kullanıcı profilini düşünürsek, Facebook Dating uygulaması buraya da gelirse çok yuvalar yıkılır. Benden söylemesi…