Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un medya yöneticileri ile yaptığı toplantı dün hemen bütün gazetelerin manşetindeydi...

Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un medya yöneticileri ile yaptığı toplantı dün hemen bütün gazetelerin manşetindeydi. Öne çıkan da, ABD’nin PKK liderlerinin yakalanması için emir verdiği sözleri oldu. Bu sözler ABD’li yetkililerce doğrulanmasa ve Başbakan Erdoğan ABD’nin henüz hiçbir somut adım atmadığını söylese de, Org. Başbuğ'un sözleri önemliydi ve dünya medyası tarafından da öne çıkarıldı.

Türkiye çok tehlikeli bir şiddet sarmalı içerisine girmişken, Genelkurmay’ı n verdiği mesajlar daha bir anlam kazanıyor. Akşam gazetesinin “Diplomatik Muhtıra” manşeti bu anlamı vurgular nitelikteydi. Orada, “muhtıra”nın hedefleri arasında sayılmasa da Org. Başbuğ’un mesajlarının önemli bir kısmı medyayaydı ve “terör” haberlerine “ince ayar” verilmesi gerektiği söyleniyordu.

ÇGD’NİN DEĞERLENDİRMESİ

Büyük gazetelerin kimi köşe yazarları uyarıların ne denli yerinde olduğunu yazdılar. Türkiye’nin gittikçe gerildiği bir ortamda, Eskişehir’de Uğur Kaymaz ve babasının davasını izleyenlere yapılan saldırı tehlike çanlarının hâlâ çaldığını gösterirken, Genelkurmay açıklamasının çok daha dikkatle irdelenmesi gerekiyor. Bu çerçevede, Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin olasılıkla medyada pek yer bulmayacak değerlendirmesini buraya almakta yarar görüyorum:

“11 Eylül sonrası dünyaya hakim olan şiddet ortamı ve bu ortamdan hareketle ABD’nin başını çektiği “terörizmle savaş” ve “güvenlik” anlayışı, hemen her ülkede özgürlükler aleyhine gelişmelere yol açtı. Batı demokrasilerinde, yeni antiterör yasalarıyla özgürlükler sınırlanıyor, “daha çok güvenlik için” ifade ve basın özgürlüğünden fedakârlıklar yapılması isteniyor. Oysa, 11 Eylül'den bu yana yaşananlar gösteriyor ki, daha çok güvenlik için özgürlüklerden yapılan fedakârlıklara karşın çok daha güvensiz bir dünya ile karşı karşıyayız.

Türkiye, (sansürün kaldırılışının yıldönümü olan) bir 24 Temmuz’a daha yalnızca bu uluslararası iklim içinde değil aynı zamanda içerde derinleşmekte olan bir şiddet ortamında giriyor. Mayınlar patlıyor, bombalar patlatılıyor, infazlar gerçekleştiriliyor, masum siviller öldürülüyor ve güneydoğuda operasyonlar yoğunlaşıyor. Şiddet ortamı derinleştikçe, sağduyu sesleri duyulmaz oluyor. (.)

Terörü ve şiddeti övücü, özendirici, cesaretlendirici yayınlar yapmak, toplumda yılgınlık ve korku yaratıcı tarzda haberler vermek evrensel gazetecilik ilkelerinin de reddettiği şeylerdir. Çağdaş Gazeteciler Derneği; terörü, şiddeti ve savaşı övüp, özendiren bir gazetecilik anlayışını reddeder ve hiçbir şekilde kabul etmez.

Ancak, “önce güvenlik” anlayışıyla özgürlüklere sınırlamalar getirilmesi, yeni terörle mücadele yasalarıyla daha baskıcı yapılara yönelinmesi de kabul edilemez. “Terörle mücadele” adı altında, kimi sivil toplum örgütleri, basın kuruluşları ve kişilere dönük hukukun ve çağdaş demokrasinin sınırlarını aşan uygulamalara izin verilmemelidir. Türkiye'de gazetelerin, kitapların yasaklandığı, belli bölgelere sokulmadığı dönemler de oldu. Bugün gelinen nokta, bu türden önlemlerle amaçlanan hedeflere ulaşılmadığını ortaya koymaktadır.

“Önce güvenlik” söyleminin özgürlükler aleyhine işleyerek bir yönetim biçimine dönüşmesi, bu anlayışla yeni “anti-terör” yasaları çıkarılması, korkarız ki, sansürü ve oto sansürü güçlendirecek, halkın haber alma hakkı zedelenecektir.

Gereksinim duyduğumuz şey, ülkedeki bütün kurumların şiddetin toplumsal temellerini yok etmek için üzerlerine düşen görevi yerine getirmeleridir. Bu noktada, medyaya ve gazetecilere düşen görev terörü ve şiddeti öven, özendiren bir anlayışa kesinlikle karşı olmak, ama aynı zamanda halkın haber almak hakkından ve özgürlükleri savunmaktan da asla taviz vermemektir.”

Gazetecilerin işi hiç kolay değil, şiddet sarmalına giren ülkelerde habercilik zor iştir.