İngiliz kilisesinin köle ticaretindeki payı

Levent ÖZÇAĞATAY - Araştırmacı, yazar

İngiliz kilisesi köle ticaretini konu edinen bir Birleşmiş Milletler raporu ve akabinde geçen yıl Gana’da düzenlenen bir konferans sonucu doğan tazminat taleplerini gözaltına alarak 18 ve 19’uncu yüzyıllarda kilisenin köle ticaretine yatırım yaptığı ve bu ticaretten kâr elde ettiği iddialarına karşı doğru olanı yapmış ve kendi atadığı bağımsız bir kurum kanalı ile akademik bir rapor hazırlatmıştı. Bu rapor sonucunda iddiaların doğru olduğu ortaya çıkmış ve kilise kölelikle ilgili eğitim ve araştırma programlarını desteklemek ve tarihlerinde köle ticaretinden olumsuz etkilenmiş toplumların ekonomilerine katkıda bulunmak için kendi bütçesinden devredilen kaynaklarla 100 milyon sterlinlik bir fon oluşturmuştu.

Bu miktarın yeterli olmadığı ve yükseltilmesi çağrılarına karşılık olarak ta köleleştirilmiş Afrikalıların soyundan gelen üyelerin çoğunlukta olduğu bağımsız bir araştırma komisyonu göreve getirilmişti. Geçtiğimiz günlerde bu komisyon tarafından hazırlanan rapor fonun 1 milyar sterline yükseltilmesini talep etti, ayrıca kiliseyi siyah Afrikalıların beyazlar gibi Tanrı'nın benzerliğinde yaratılmadıklarını iddia ederek onları aşağı bir ırk olarak görmek ve Afrikalıların kendi geleneksel dini inanç sistemlerini yok etmeye çalışmakla suçladı ve bu nedenden ötürü de kiliseyi özür dilemeye çağırdı. Komisyon başkanlığı yapan Afrika kökenli piskopos günümüzde bile dünyanın her bölgesinde hala hissedilen acı ve travmayı hiçbir mali tazminatın telafi edemeyeceğini ekledi. Kilise yönetimi buna itiraz etmediği gibi köle ticaretinden kendi paylarına düşeni almış olan firmalar, bireyler, emeklilik fonları, devlet varlık fonları ve vakıfların da suç ortağı olarak belirlenmesi ve bu nedenle de bu fona katkıda bulunmaları gerektiğini belirtti. 

Bu olumlu gelişme Kuzey Bahamalar'da 14 köle gemisinin okyanusun altındaki enkazlarının tespit edilmesi ile aynı tarihlerde oldu. Bahama adalarında konuşlanmış Amerikalı bir iş adamının önderliğinde kurulmuş olan ve Bahamalar civarında batmış gemi enkazlarının envanterini çıkaran ‘Bahamalar Kayıp Gemiler Projesi’ tarafından yapılan araştırma sonucu Karayiplere köle taşıyan gemilerin geçtiği rotanın belirlenmesi ile yerleri tespit edilen enkazlar köle ticaretinin acımasız insanlık dışı yönünü kez daha gözler önüne serdi.

Projede görev alan bir İngiliz deniz arkeoloğu daha önce bilinmeyen bu rotanın köleleştirilmiş Afrikalıların Küba ve New Orleans’taki plantasyonlara taşınmasında neden çok önemli bir rol oynadığını ve gemi kaptanları tarafından neden tercih edildiğini harita üzerinde açıklarlarken, gözyaşları içinde, rotayı, "dehşete giden yol" olarak tanımladı ve köle gemilerinin "dünyanın unutmayı tercih ettiği sömürgeciliğin ve köle ticaretinin dehşetlerini ve acılarını dile getiren ve saygı duyulması gereken sessiz tanıklar" olarak tanımladı.

Köle gemilerinin 1760’lı yıllarda Batı Afrika’dan ele geçirilip Karayip adalarında ve Amerika’daki şeker, tütün ve pamuk tarlalarına taşıdıkları köle sayısının yılda 40,000 civarında olduğu ve 1660’lı yıllarda başlayan bu ticaret 1807 sona erdiğinde toplam sayının 4 milyonu geçtiği kayıtlarda gözüküyor. Diğer kolonici Avrupa ülkeleri de dahil edilirse bu rakam 15 milyona yaklaşıyor. Üçgen ticaret adı verilen bir yöntemle köle taşıyan İngiliz gemileri hiç bir sefere kargosuz çıkmıyordu. Avrupa’dan Afrika’ya silah, cephane, işlenmiş metal, kumaş boyası, alkollü içkiler ve süs eşyaları taşınıyor; Afrika’dan köleler yüklenip Atlantik geçiliyor; dönüşte de şeker, pamuk, tütün, kürk ve balina yağı gibi ürünlerle İngiliz limanlarına geri dönülüyordu. Yazılı kaynaklar gemilerin fırtına nedeni ile batma noktasına geldiği durumlarda mürettebatın kurtarılmasına öncelik vermek amacıyla kölelerin alt güverteye kilitlendiğini, gemilerdeki su ve erzak sıkıntısı başladığı zaman da kölelerin canlı canlı okyanusa atıldığını belirtiyor.

İngiliz Kilisesinin bu ticarete yatırım yapmaya başlaması ise 1704 yılında yoksul din adamlarını desteklemek amacıyla kraliçe Anne adına kurulan ‘Queen Anne's Bounty’ yatırım fonunun kurulması ile başlıyor. Bu fon köle ticareti yapan Güney Denizi Şirketine (South Sea Company) yaptığı yatırımlarla büyük karlar edindi. Bu şirket yalnızca İngiliz ve İskoç plantasyon sahiplerine değil aynı zamanda İspanyol kolonilerine de köle nakliyatı yaptı. Güney Denizi Şirketi'ndeki kilise yatırımlarının 19. yüzyıla kadar devam ettiği, şirketin 1710'lardan itibaren 30 yıldan fazla bir süre boyunca Afrika'dan Güney Amerika'daki İspanyol kolonilerine köle taşımak için de özel bir sözleşme elde ettiği ve on binlerce kölenin nakil sırasında  öldüğü tarihe geçmiş bir gerçek.

Adadaki bu gelişmelerin arkasından köle ticaretindeki tek sabıkalının İngiliz kilisesi olmadığı, Roma Katolik Kilisesinin bir yüzyıldan fazla bir süre boyunca, Avrupa’nın dışındaki diğer kıtalardaki genişlemesini ve kurumlaşmasını köleleştirdiği Afrikalıların alım satımından elde ettiği karlarla finanse ettiği; Afrikalıların kitlesel olarak kaçırılması ve köleleştirilmesini; Portekiz, İspanya ve Fransa'nın küresel genişleme çabalarında köleleştirilmiş iş gücü kullanmasını onayladığı hatırlatıldı. Avrupa’dan kıtaya göç eden Protestan yığınlara ulaşmada geride kalan Amerika Katolik Kilisesinin de genişlemesini finanse etmek için yalnızca köle emeğine değil köle alım satımına yöneldiğine dikkatler çekildi.

Afrika’nın ve diğer kıtalara dağılmış diasporanın beklentisi diğer Avrupa kiliselerinin de İngiliz kilisesini takip ederek suçlarını kabullenmeleri. Tazminat konusunda ise Birleşmiş Milletler raporunda belirtildiği gibi, köle ticaretinin neden olduğu acıları ve travmayı hiçbir mali tazminat telafi edemeyecek ve geçen zaman nedeniyle, suçların gerçek faillerini ve mağdurlarını tespit etmek mümkün olamayacak.

Britanya halkının atalarının yalnızca küçük bir azınlığının köle ticaretine doğrudan katıldığı doğru olabilir. Ancak hepsinin köle ticaretinden elde edilen karlarla gerçekleştirilen Sanayi Devrimi'nin yarattığı refahtan az ya da çok yararlandığı inkâr edilemez.