İngiltere maden işçilerinden Amasra maden işçilerine…
Fotoğraf: AA

Gizem ÖZDEM 

“Bir patlama olduğu zaman da suçlanan maden işçisinin dikkatsizliği olur; oysa burjuvazi, iyi bir havalandırma sağlayarak, patlamayı bütün bütün olanaksız hale getirebilir. Dahası var, birkaç günde bir ocaktaki kazı yeri çöker, içinde çalışan maden işçileri ya diri diri gömülür, ya ezilip yaralanır. Burjuvazinin çıkarı, kömür damarının olabildiği ölçüde tamamen kazılmasıdır; kazı yerlerinde bu tür kazalar da bu yüzden olur.” (Friedrich Engels, İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu)  

“Riskli havalandırma sistemiyle üretime devam edilmesine itibar edilmeseydi, olay bu düzeyde bir faciaya dönüşmeyebilecekti” (Soma maden katliamına ilişkin davanın bilirkişi raporundan) 

F. Engels, İngiltere’de maden işçilerinin durumunu anlatan bu satırları 1840’lı yıllarda yazdı;

Soma’da 2014 yılında Amasra’da ise 2022 yılında Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük katliamları yaşandı. Aradan geçen iki asırlık zamana rağmen alıntılanan tespitler hâlâ geçerliliğini koruyor, çünkü sömürü çarkları madenlerde dönmeye devam ediyor. Soma’da, Amasra’da ve pek çok ocakta maden işçileri işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin maliyet kalemi olarak görülmesi, kâr hırsı yüzünden katledildi. Maden işçisinin kaderinin ölüm olmadığı Amasra’da yaşanan patlama sonrasında açılan davada bir kez daha gözler önüne serildi.

14 Ekim 2022’de Amasra Taşkömürü İşletme Müessesinde (ATİM) yaşanan patlamada 43 işçi hayatını kaybetmiş onlarca işçi ise yaralanmıştı. Katliamdan iki hafta sonra yürütülen soruşturma kapsamında içerisinde müessese müdürü, müessese müdür yardımcısı, işletme müdürü, İSG müdürü ve baş mühendislerin de bulunduğu 24 şüpheli gözaltına alındı.

ATİM İşletme Müdürü olan Selçuk Ekmekçi her ne kadar 4 yıldır bu görevdeyse de soruşturma aşamasında şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde maden patronlarının yüzyıllardır çiğnedikleri lapayı tereddüt etmeden önümüze getirecekti: işçi hata yapmıştır! Gerçekten maden işçisi kendi canına mı kastetmişti?

İşçi Hatası Değil Üretim Zorlaması!

Soruşturma kapsamında incelemelerde bulunan bilirkişiler, katliamın meydana gelmesindeki en temel unsuru yetersiz ve etkisiz havalandırma sistemi olarak gösterdiler. Raporda, maden havalandırmasını iyileştirmek amacıyla planlanan proje hayata geçirilseydi, metan drenajı ve madenin güvenli halde işletilmesi için gerekli yatırımlar yapılsaydı katliamın yaşanmayacağına, bu hususlar açısından aslî sorumlunun Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) olduğuna işaret edildi. ATİM bünyesinde ise kömür tozuna dair önlem alınmamasının, yeterli teknik personel çalıştırılmamasının, acil durum ve iş güvenliği eğitimlerinde eksiklikler bulunmasının katliamda etkili olduğu vurgulandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) ve Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) denetçilerinin ise denetim faaliyetlerini gerektiği gibi yerine getirmedikleri için sorumlu olduğu tespit edildi.

Aynı gün müdürler ve baş mühendislerin de aralarında olduğu 8 şüpheli olası kastla öldürme ve bilinçli taksirle öldürme suçlamaları ile tutuklandı. Bilirkişiler tarafından aslî sorumlular arasında gösterilen TTK Müdürü, TTK Genel Müdürlüğü bünyesindeki diğer yetkililer ve bakanlık müfettişleri hakkında ise suç vasfı görevi kötüye kullanma suçu kapsamında bırakılarak soruşturmanın ilerlemesi bakanlık iznine tabi kılındı. ÇSGB, savcılığın soruşturma izni talebini reddederken, Enerji Bakanlığı ise talebin keşif işleminden sonra değerlendirileceği yanıtını verdi. Bu şekilde asıl sorumluların soruşturulması sürüncemede bırakılmış oldu.

Bartın Ağır Ceza Mahkemesinde başlayan kamu davasının ilk duruşmasında; ATİM bünyesinde çalışan sanık mühendislerin yetersiz altyapının farkında olmalarına rağmen üretimi devam ettirdikleri anlaşıldı. Dahası satılabilir kömür miktarını arttırmak için, alınan kömürün yıkama sistemine (lavvar) dahil edilmeden yer üstüne çıkarıldığı, bunun TTK Genel Müdürünün talimatı ile yapıldığı itiraf edildi.

Daha fazla kömür satmak amacıyla yapılan bu işlem için kömürün yeraltındaki nakliyat rotası değiştirilmişti, bu değişikliğin zaten yetersiz olan havalandırma altyapısını tamamen çökerttiği anlaşıldı. Soma maden katliamının da temel nedeni olan yetersiz havalandırma altyapısı ile üretimin zorlanması sorunu, Amasra’da yaşanan katliamda da kasıtlı bir tercih olarak ön plana çıkıyor.

İktidarın Politikaları Maden İşçisinin Hayatını Elinden Alıyor

Amasra’da yaşanan maden katliamına ilişkin davada gelinen aşamada; toplanan deliller, hazırlanan bilirkişi raporları, sanık sorguları katliamın Sayıştay raporlarında dahi somut şekilde öngörülen risklere rağmen gerekli teknik altyapı oluşturulmadan, havalandırma sistemi düzenlenmeden, yeterli yatırım yapılmadan ve iş güvenliği önlemleri alınmadan, tehlikeli koşullarda üretime devam edilmesi nedeniyle gerçekleştiğini göstermektedir. Personel sayısındaki yetersizlik ve denetim eksiklikleri de katliama davetiye çıkarmıştır.

İktidar; Soma’da, Ermenek’te özel maden şirketlerine uyguladığı sermaye yanlısı işçi düşmanı politikalarını Amasra’da olduğu gibi devlet bünyesindeki maden ocaklarında da uyguluyor. TTK bünyesindeki işçi sayısı bilinçli şekilde azaltılırken aynı zamanda çıkarılan kömürün artırılması hedefleniyor. Kamuda artık yerleşik hâle gelen liyakatsizlik ile yetersiz, bilgisiz yönetim kadroları olağan hale gelmişken Amasra’da durum daha da vahim bir hâl alıyor. Öyle ki işletmenin yönetim kadrosunda olan müessese müdür yardımcısının yetkilerinin fiili olarak elinden alındığını ve hiyerarşik yapının tamamen bozulduğunu görüyoruz. İktidar, işçi hayatını maliyet unsuru olarak görüyor, devlet bütçesinde işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri için ayrılan bütçeleri iptal edip daha fazla kâr elde edebilecek projelere yatırım yapıyor. Zonguldaklı maden işçisinin dediği gibi aşağıda ölüme yukarıda açlığa mahkûm edip bir de işçilerin hatasından bahsediyor. Bugün Amasra maden katliamı özelinde, mahkeme salonlarında da iktidarın bu politikalarını teşhir etme, esas sorumluların cezalandırılmasını sağlama hepimizin sorumluluğu. Bu sorumlulukla; 24 Temmuz’da üçüncü duruşma serisi başlayacak olan ve mağdur işçiler ile hayatını kaybeden işçilerin ailelerinin dinleneceği duruşmalarda orada olmalı, bu davaya sahip çıkmalı, katliamın hesabını birlikte sormalıyız.