Çocuk istismarı… Ülkeyi yönetenler, yasa yapıcılar, özellikle “gerçek” din adamları, toplum ve siyasiler mağrurların değil mağdurların yanında durursa ve mahkemeler cezaları ciddiyetle uygularsa büyük oranda durur bu kanayan yara

İnsanım, kadınım, anneyim  bu çığlıklara duyarsız kalamam

KARDELEN TATAR SİNECAN

İklim Bayraktar'ın yaklaşık iki yıl boyunca 119 çocuk ve genç, 87 mağdur ebeveynle yaptığı görüşmeler sonucunda kaleme aldığı “Rızası Yok: Bir Kereden Çok Şey Olur!” adlı kitap Destek Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. İklim Bayraktar ile kitabın oluşumunu ve her yönüyle çocuk istismarını, yapılması gerekenleri konuştuk.

Gazeteci olmak demokrasinin adım adım yok edildiği ülkelerde bedel ödemektir. Size bunu geçmişte fazlasıyla ödettiler. Şimdi çocuk taciz ve tecavüzlerine daha derin neşter vurdunuz. Kitap çıktıktan sonra okurlardan, medya ve siyasi partilerden nasıl tepkiler aldınız?
Okurlardan çok destekleyici, güç veren mesajlar aldım. Sağ olsunlar. Bir iki eski yeni siyasetçi de tebrik etti ama bunu çekinerek kamuoyuna duyurmadan yaptılar. Medyanın yüzde 90’ı iktidarın, ekonomik gücün, tarikat/cemaatlerin denetiminde. Bu yüzden mahkemelerin sanık diye tanımladıkları bile korunup kollanıyor. Medyanın içinde bedel ödemeyi göze alarak; çocuk istismarı olaylarını haberleştiren meslektaşlarımın varlığına şükrediyor, onları çok önemsiyorum. Sosyal medya ve halk da nispeten bu konuda çekimser ve suskun kalabiliyor. Bunun nedeni de yine milletvekilleridir. Sorunun çözümü siyasetçilerde. Duyarsız kalmaları çocuklarımız ve geleceğimiz adına kaygı verici. Onlarca çocuğun tecavüz mağduru olduğunu ve çocukların sağlıklı yaşam hakkının ellerinden alındığını gündeme taşımayan, TBMM’de, sokakta, kahvede, ekranlarda bunu bağırmayan siyasiler topluma güven ve güç veremez. 

Aşk meşk gibi, kişisel gelişim gibi kolay okunacak ve hatta satacak kitap yazmak dururken, neden böyle zahmetli, riskli bir işe giriştiniz?
Konusu ne olursa olsun yazan çizen üreten her insana saygı duyuyorum. BirGün Gazetesini hazırlayan emek verenler, okunmaktan öte sorgulayan sorgulatan bir gazete yapıyor. Ben de bunu istedim, gerçekten sorgulatmak istedim. İşin risk boyutunu ise hiç düşünmedim, mesleğimi yapmak en büyük kişisel kazancım. Adliye ve emniyet kayıtlarına yansıyan olayların sayısı, gerçek mağduriyet oranını yansıtmıyor. Bu beni dehşete düşürdü. Hedefim bu konuyu gündeme taşımaktı. Okurdan çokça olumlu tepkiler alıyorum bu da zahmete ve varsa bir bedeli ödemeye değer.

Mağdurların öykülerini dinlerken hangi noktalarda zorlandınız en çok? 
Kolay olmadı. O çocukları ve aileleri dinlerken zorlanmamak mümkün değil. Geceleri sıçrayıp uyandığım çok oldu. Çok fazla içselleştirdim. Çok sevdim, gurur duydum, yaşadıkları korkunç olaylara rağmen bu kadar güçlü durmalarından, cesaretlerinden ve mücadele azimlerinden çok etkilendim.

Çocukları aileden korumak lazım diyorsunuz, tepki almaktan çekinmediniz mi?
Öyle yaşanmış örnekler gördüm ki, gerçekten çocukları o ailelerden korumak lazım. Sadece ailelerden değil çeşitli çevrelerden, özellikle çocuk istismarını din maskesiyle meşru göstermeye çalışan oluşumlardan ve onların etkisinde ve baskısı altında kalanlardan tepki alacağımı biliyorum. Bu çalışmanın en önemli çıkış noktası da buydu. Genel tepkisizlik nedeniyle her gün artan, yüzlercesi duyulmayan istismarlara dikkat çekmek. Ben insanım, kadınım, anneyim. Tepki alacağım diye bu çığlıklara duyarsız kalamam çünkü yarınlarda benim torunumun, tanıdıklarımın, yüzlerce çocuğun atacağı yeni çığlıkların çoğalmasına katkım olmasını asla istemem. Emin Çölaşan’ın önemli bir sözü var “önce insan sonra gazeteci” Bu bana çok uyuyor.

Anlatılanların sanrı/kurgu olabileceğini düşündüğünüz oldu mu; o kadar inanılmaz ki çocukların söylemleri?
Bazılarında gerçekten bu kadarı da olmaz dediğim şüpheye düştüğüm oldu. Araştırmayı derinleştirdim. Ne yazık ki o rezaletlerin hepsi yaşanmış. Evet birçoğu inanılmaz derecede vahşi, iğrenç ürkütücü, o nedenle bir miktar sansür uyguladım. Mahkeme aşamasında bu çocuklara «nasıl tecavüz ettiklerinin» tatbikatını yaptırıyorlar. Bir dizi setinde dizi çeker gibi detaylandırılıyor. Bu çocuklar senarist değiller, acılarını pazarlamıyorlar! Onlar tekrar tekrar aynı acıyı yaşıyorlar anlatırken. Bunların sanrı olduğunu düşünmek o çocuklara en büyük haksızlık olur. 

İstismarlar sadece eğitim düzeyi düşük yerlerde ya da köylerde mi yaşanıyor?
Küçük yerlerde yaşananlar yüzde 80 medyaya düşmüyor, gizli kalıyor duyulmuyor ne yazık ki. Büyük kentlerde merdiven altı kurslarında, bazı oluşumların içinde, okullarda, mahallede yaşanıyor. Hatta yakın aile ve akraba içinde. Bilinen duyulan haberleştirilenler de zaten bunlar oluyor. Her yaşanan taciz ve tecavüz kayıtlara geçse inanın insanı insanlığından utandıracak kadar büyük bir tablo çıkar ortaya! O nedenle cesurca dile gelen, çığlık atan bu çocukların duyulmasını önemsiyorum.

Öğretmenlere de sorumluluk düşüyor demişsiniz haklı olarak.
Haddimi aşmak eğitim emekçilerine haksızlık olur. Ancak öğretmenler aile kadar yakınlar çocuklara. İyi gözlemlediklerinde bazı durumları çok net anlayabilirler ve yetkililere haber verebilirler diye düşünüyorum. Misal 45 dakikalık derste 3 kez tuvalete giden, ya da haftalarca altına kaka kaçıran, teneffüslerde en kuytu yerde sırtını duvara dayayıp kollarını kendine sararak kendini korumaya alan ya da aşırı şiddet yanlısı, aşırı içine kapanık bir çocuk dikkatlice gözlenmeli. Bu nedenle kıymetli öğretmenlerimize vurgu yapmak istedim. Birçok çocuğun mağduriyetine, erken teşhis misali son verebilme şansına sahipler. 

Onlarca çocukla konuştuktan sonra, kitapta yayımlanan öyküleri neye göre seçtiniz? 
Hepsi kitapta yer alsın istedim çünkü çocukların isteği yaşadıkları haksızlıkların ve acıların duyulmasıydı. Hatta birçoğu gönül koydu, sitem edenler de oldu. Onlara hikâyelerinin ikinci kitapta basılacağının sözünü verdim. Öte yandan bu konuda yayınevinin tecrübesine ve seçtiklerine güvendim. Destek Yayınları çok cesurca bu çocukların sesinin duyulmasını sağladı.
 
Çocukların mağdur edilmediği bir ülke olabileceğimizi öngörüyor musunuz?
Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, «Annenin diz kapağının üstü tahrik eder» ve «sakalını kesen erkekler diğer erkekleri tahrik edebilir» diye topluma din kisvesiyle fetva verenler karşısında susarsak çocuk çığlıklarını çoğalarak duyarız. Ülkeyi yönetenler, yasa yapıcılar, özellikle “gerçek” din adamları, toplum ve siyasiler mağrurların değil mağdurların yanında durursa ve mahkemeler cezaları ciddiyetle uygularsa büyük oranda durur bu kanayan yara.