"Zorlama” 1 Kasım seçimlerine 24 gün kala devletin reorganize hukuk işlemez “milli-yerli” yapıları daha da etkin kılındı. Resmi illegal yapılarını devlet içinde sürdüren, lüzum halinde iç savaş provasına çıkan bir ayağı mafyatik-lümpen diğer ayağı kontrgerilla örgütlenmeleri, iyice görünür oldu.

Cam medya plaza kapısına dayanan, azmettiricisi bir eski özel harekâtçı olan gazeteci saldırganı, uyuşturucu dahil kabarık suç kaydına yaslanıp “Ne çekiyorsun vatan haini miyiz?” dediği anda “milli-yerli” müesses çetelerin devreye girdiği belli oldu.
Ne de olsa 32 vatandaşın katledildiği Suruç’la girdiğimiz Yeni Türkiye’nin son iki aylık alacakaranlık döneminde çocuk, kadın, polis, asker, sivil tabutlarla kuşatılmış seçim alanında tabutlar ikiye ayrılırken, illa sandıkları birleştirme çabasındaki “fiili rejimin” mutlak iktidar kaygısı giderek büyüyordu.

Şarkılı türkülü vasat reklamcı yapım, sahte sevinç gösterili seçim bildirgesinde 13 yılda açlık ve yoksulluğun dibine sürüklediği geçici güvencesiz işli/işşizliğe mahkûm milyonlarca vatandaşına neoliberal hayırsever edasıyla “asgari ücret piyasasında” el artırıp, göz kırpmaya çalışırken de gizleyemiyordu.

Seçim bildirgesinin göbeğine yerleştirilmiş “Başkanlık sistemine” oy toplamak için kamu zenginlik kırıntı, kırpıntısı promosyon paketleri alt alta sıralanırken 7 Haziran seçimlerinde “tek başına iktidar” olamadığı için Meclis’in iradesini çalıştırmayan “Yeni Türkiye’nin”.... demokrasi, şeffaflık, eşit vatandaşlık gibi her biri yakıcı insani yıkım ve hak gaspını imliyordu, plastik vaat manzumesi gölgesiz kalabalıkları çarpıyor muydu bilinmez...

Ama o gün sahnede vıcık vıcık demokrasi belagatine batırılmış çıkartılmış tiz sesle okunan seçim kampanya parodisine, Hacı Lokman Birlik’in Şırnak’ta boynundan iple zırhlı araca bağlanmış cesedinin sokaklarda küfürle sürüklenme trajik “gerçeği” amansızca eşlik ediyordu.

Yasaların dokunamadığı, ölmüş olana kötülük ve işkence milli pratiği “dehşet performansı” sahipleri tarafından aleniyetle kayıtlanıp yayınlanıyordu.

Ne sokakta yaralı halde Hacı Lokman Birlik’e 28 kurşunla infazının ne de cesedine yapılan sapkınlığın failliği, onların şehvetli sunumuna engel olabilirdi.

Çünkü IŞİD infaz videolarını aratmayacak bu “meczup şiddet” siyasetin yerini alan “ürkütücü gücüyle” kitlelere doğru “siyasi mesaj” olarak servis ediliyordu.

Anlaşılan toplumsal özdeşlik ve duygudaşlığı uzun yıllardır mezhepçi/etnik hat üzerinden ağır “terörize” edilen ülke seçimler yaklaştıkça yeleli, salyalı linç ve vahşet gösterilerini “en üst sınıra varmış şiddetle” yaşayacaktı.
Ve Kürtlerin de tahrik olup sokağa çıkınca organize milli refleksle karşılaşacağı iç savaş manzaraları; parlamenter sistemi derinden çatlatan iç siyasette Rus uçaklarının hava sahasında cirit attığı dış politikada, sıcak paranın hızla çıkış yaptığı büzüşen ekonomide tarihsel yenilgi yaşayan “fiili rejime” zaman kazandıracaktı.
Ama söylemeden geçemezdik...

Bir insanın insanlığını yok etmeye çalışırken kendi insanlığınızı kaybettiğiniz mutlak ve zamanlar üstü bir bilgiydi...
Yani “insan kavramı” o kişinin insan olma saygınlığı ve onurunu sizin saygınlığınız ve onurunuzla eşdeğerlik esasında sizden çok önce ve habersizce bütünlemişti.

Ve siz de tüm ceset paralayıcı vahşiler gibi faili olduğunuz “kötülük” sonrasında asıl insanlık dışına atılanın kendiniz olduğunuzu anlardınız...
Kim bilir bir gün kovulduğunuz “insanlığın” meğerse hayatta insan olarak kalmanın tek imkânı olduğunu da...