İntihar meselesi politiktir ve politikliği yalnızca devletin kapsamı içindeki hizmetlerle ilişkili olmasından gelmez. İntihar toplumsaldır ve özellikle içinde yaşadığımız Türkiye sosyolojisinde bir anlamı vardır.

İntihar, politik bir halk sağlığı sorunudur

Nesli Zağlı - Uzman Psikolog.

Bu ülkede yaşamlarının en canlı, en üretken ve en rüya gibi olması gereken dönemlerinde, gençler ardı ardına yaşamlarına son veriyor. İntihar bir halk sağlığı sorunudur ve politiktir. Gerçekleşen intiharların üzerine biraz olsun düşünen biri bu intiharların altında yatan “derin devleti” görür. Devlettir çünkü intihar her ne kadar bireysel nitelikte bir eylem olsa da, azmettiren sosyoekonomik koşullar devletin sağlamakla mükellef olduğu asgari barınma, beslenme ve güvenlik ihtiyaçlarıyla ilişkilidir. Derindir çünkü yaşamına son veren bireyin psikolojik çaresizliği buzdağının sadece yüzeyde görünen kısmıdır. Son dönemde ardı ardına gelen üniversite öğrencilerindeki intiharlarda altını bile kazımadan geçim sıkıntısını, olumsuz yaşam koşullarını, geleceksizlik temalarını görmek mümkün. Her intihar şahit olanın içini yakar ancak şu an bizler için gençlerimizin yaşamlarına son vermeleri hiç onulmayacak yaralar açıyor. Geleceksizlik hissimizi ve sisteme olan öfkemizi artırıyor. Ekonomik ve toplumsal krizler birbiri ardına sahne alırken, sistem bizden en tazelerimizi, en cıvıl cıvıl olanlarımızı alıyor. Buna izin veremeyiz. 

İntiharlar elbette sadece bizim gibi azgelişmiş, stabiliteden uzak, otokrat rejimlerin hüküm sürdüğü muhafazakâr toplumlarda yaşanmıyor. İntihar evrensel bir insanlık gerçekliği ve çok katmanlı bir olgu. Ancak bu katmanları soyarsanız çekirdekte psikopolitik bir yüzeye ulaşmanız her zaman mümkün. Kuzey Avrupa ülkeleri örneğinde olduğu gibi sosyokültürel ihtiyaçların gözetildiği, yaşam koşullarının da elverişli olduğu yerlerde özkıyımlar ne kadar politik bağlamdan uzak görünürse görünsün, özünde neoliberal düzenin yarattığı yabancılaşma ve izolasyonla ilgili olması büyük bir ihtimaldir. Halk sağlığı söz konusu olduğunda herhangi bir devletin, her kademede bireysel ihtiyaçları gözeten, özkıyım riskini ortaya çıkmadan tespit edebilen ve gerektiğinde önlemeye yönelik bir eylem planını devreye sokan sistemlerinin olması insan hakları gereğidir. Yaşanan intiharlardan sonra Halk Sağlığı Uzmanları, Türkiye Psikiyatri ve Psikologlar dernekleri gibi yedi ayrı halk ve ruh sağlığı oluşumu ortak bir bildiri yayınlayarak intiharlara dikkat çekti, bunların önlenmesi için bir eylem planı talep etti ve en önemlisi böyle bir çaba için kendilerinin de her noktada desteğe hazır olduklarını belirtti. Bu ülkede ne varsa, polarize ve politize olup yandaşlaşmamış sivil toplum kuruluşlarında var. 

Toplumumuzdaki insanların, gençlerin, işçilerin, kadınların vb yaşamlarına son vermelerinin engellenmesinde tabii ki en büyük rol devlet hazretlerine düşüyor. Özkıyıma yönelen insan sadece bir anda dürtüsel bir şekilde ölmeyi seçmiyor (Bu da bir olasılık ancak çok çok daha düşük bir olasılık). Bu insanlar haftalarca, aylarca çaresizlik, korku, öfke, çökkünlük ve umutsuzluk gibi duyguları yaşıyor. Bu şekilde hisseden biri nereye başvurabilir? Her bir hastasına en iyi olasılıkla beş dakika ayırabilen ve karşısındakinin asıl ihtiyacına erişemeden bir ilaç yazıp göndermek zorunda kalan bir devlet hastanesi psikiyatristine mi? Bu korkunç kamu hastaneleri koşullarında intihar riskini tespit etmek bir ruh sağlığı uzmanı için ne derece etkin olabilir? Bakın bu, kamuda çalışan ruh sağlığı uzmanlarının tercihi değil. Bu çarpık sistemi iyileştirmesi gereken yine devlettir. Ruh sağlığı hizmetleri, önleyici, kapsayıcı, güvenilir ve donanımlı olmalıdır. Ruhsal zorluk içine girmiş biri gerektiğinde yardım hatlarından, gerekirse online hizmetlerden, gerektiğinde de yüz yüze hizmetlerden yararlanabilmelidir. Üniversitelerin kendi bünyesindeki ruh sağlığı birimleri de güçlendirilmeli, gerektiğinde STK’ların da desteğiyle önleyici hizmetler tüm yükseköğrenim sistemine dahil edilmelidir. 

İntihar meselesi politiktir dedik ve politikliği yalnızca devletin kapsamı içindeki hizmetlerle ilişkili olmasından gelmez. İntihar toplumsaldır ve özellikle içinde yaşadığımız Türkiye sosyolojisinde bir anlamı vardır. Sosyolog Emile Durkheim’ın İntihar adlı eserinde bahsettiği gibi intiharların daha bireysel, daha politik ya da daha toplumsal görünen nedenleri vardır. Ama Durkheim’ın sosyal bağlara olan vurgusunu önemsiyorum. Tam da 2000’lerden sonra doğan gençlerimiz, iktidar partisinin yarattığı anominin kültürel bağları da tırpanladığına bir dönemde yaşıyorlar. İlişkiler ve bağlar farklı bağlamlarda gittikçe zayıflıyor ve hatta kopma noktasına geliyor. Dijitalize gençlik bir arkadaşının karşısına geçip: “Son dönemde iyi hissetmiyorum, kendimi metroda rayların altına atasım geliyor” diyemiyor. Dese de iyice bireyselleşmiş, bencilleşmiş, dijitalleşmiş ve küflenmiş zihinlere erişemiyor. Bu noktada işte, iş bize düşüyor. Bizim toplum olarak bağları tekrar onarmamız; örgütsüz veya tercihen örgütlü okul kulüpleri, dernekler, paylaşım grupları, destek grupları kurmamız ve iyi geliştirilmiş ruh sağlığı hizmetlerine yönlendirme için bilinçlenmemiz lazım. 

Beni buraya kadar okumuş olan, ama politikadan da sıkılmış olan genç arkadaşlarıma da birkaç söz bırakayım. Sizler için daha iyi bir dünya, daha iyi bir düzen ve koşullar oluşturamadığımız için kendi adıma çok üzgünüm. Siz elbette ki yaşamda daha iyisini hak ediyorsunuz. Biliyorum ki burnunuzu bile bu bataklıktan çıkarmak zor geliyor. Nasıl denkleştireceğinizi, nasıl devam edeceğinizi ve devam ettirmeye çalıştığınız bu mücadelenin yarınını bilmiyorsunuz. Yarınını öngörememek en büyük psikolojik şiddetlerden biridir, bunu biliyorum. Bozkırın ortasında kıvrılarak uzayan bir yol düşünün. Siz tekleyerek ağır aksak ilerleyen bir araçtasınız. Bakın çevrenize ve sadece kurak, tekdüze yolu görün. Ancak önünüz hiç görünmüyor. Nereye varabileceğini bilememek fena. Ama o yola bir de uzaktan, daha uzaktan bakınca bir vaha olmasa da yolun biraz daha ilerisinde soluklanabilecek birkaç ağaç altı olduğunu, biraz adımlarsanız bir yudum suya kavuşabileceğini bir düşünün. Belki tüm bu yaşadığımız kuraklık geçicidir. Belki obrukların ardında da yaşam vardır. Dokunmak, çoğalmak, bütünleşmek ve yeşermek yaşamı katlanılır kılar. Hepinizin biricik yaşamları ve bu dünyaya dokunma ihtimaliniz çok kıymetli. Lütfen yolun bu kör ve kör olası noktasında vazgeçmeyin. Hayat her koşulda, direne direne, omuz omuza yaşamaya değer…