İntikam ve gözdağı!
Dilek GAPPİ*
İnsan kimi zaman karşılaştığı gerçekliklerde, önce böyle bir iklimde yaşadığına, seviyesizliklere isyan ediyor.
Demokrasinin temelinde; yurttaşlar, hatta bugün artık ekoloji ve dünyayı paylaştığımız diğer canlıların hakları olduğunu biliyoruz. Ve tek tek olaylardan ari; laik, özgür ve demokratik bir ülke olmanın bu denli zor olması yürek burkuyor. "İnsan hakları demokrasi ve medya" üçlemesinin temelinde bu kaçıncı sarsılış?
Bu üçlü birbiriyle yakın ilişki içinde, tam ve gerçek anlamlarıyla var olduğunda ancak gerçek bir demokrasiden söz etmek mümkün.
TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın, tamamen “ifade özgürlüğü” kapsamındaki sözlerinin “terör örgütü propagandası”, “suçu ve suçluyu övme” eylemi olarak gösterilerek tutuklanması yine özünde demokrasiye batırılmış bir hançer.
Yanardağ’ın AKP’li bir milletvekilinin terörist başı Öcalan hakkındaki açıklamalarını yöneticisi olduğu TELE1 ekranında eleştirirken kullandığı ifadelerin 6 gün sonra çarpıtılarak gündeme getirilmesinin bir gözdağı olduğunun kamuoyu farkında.
***
Yanardağ’ın sözlerinin cımbızlanarak “montaj kaset” oluşturulmasıyla başlatılan sosyal medya ihbar kampanyası; uzun süredir cezalarla susturulmaya çalışılan TELE1’i yok etme hamlesidir.
Savcının davet çıkarmak yerine, TELE1’de yayındayken televizyon binasına polis ekibi göndererek Merdan Yanardağ’ı gözaltına aldırması; infaz yasasına göre yatarı olmayan bir suçlamadan tutuklanıp Silivri Cezaevi’ne gönderilmesi, hukuksuzluğun yeni bir sirayeti.
Elbette bu tutuklama özgür ve bağımsız medyaya gözdağı verme gayretidir, çünkü bu beklenen bir intikam adımıdır. Hepimiz biliyorduk ki; seçimin ardından elde edilen siyasi güçle, kalan muhalif basının da sesini kesme gayreti sürpriz olmayacak, olmadı.
Gerçeği bütünüyle görmek durumundayız. Yanardağ’ın tarzını beğenir ya da beğenmezsiniz ancak şu kesin ki; kendisi sık sık, teröre ve terör örgütlerine karşı çıkmış; demokrasiden ve çağdaşlıktan yana olduğunu kanıtlamış yurtsever; ilkeli bir gazetecidir. Altı gün sonra gelen talimatla tam da bayramda yapılan tutuklama muhalif gazeteciliğe verilen gözdağından başka bir şey değildir.
***
Gazetecilik; aptallığa, cehalete, zorbalığa ve yalana karşı bir araçtır. İyi gazetecilik; değer ve fiyat, olgular ve yorumlar, gerçekler ve söylentiler, bilim ve batıl inanç arasında ayrım yapmamızı sağlar.
Albert Camus, bir ülkenin demokratik kalitesinin büyük ölçüde basınının kalitesi, gerçeğe saygı ve kamuoyundaki tartışma düzeyinin belirlediğini söyler.
Sosyal ağlar tarafından desteklenerek, olguların ana hatlarını bulanıklaştırma çabaları Türk medyasının her yanını sarmış durumda.
Biz gazeteciler kamu yani halk adına, yanlış gördüklerimizi, çelişkileri söylemekle yükümlüyüz. Fikir ve basın özgürlüğünün temelini tam da bu ödev oluşturur. İktidarlara, güce değil halka ve tarihe karşı sorumluyuz. Medya mensuplarının fikirleri beğenilmese dahi onları cezalandırmak muktedirlerin işi de haddi de değildir.
Tarih; fikirleri nedeniyle cezalandırılan aydınları, yazarları, gazetecileri onurlandırmıştır, onurlandırmaya devam edecektir.
***
Medya karşıtı siyasi söylemlerin kışkırttığı aşırı milliyetçi gruplar, siyaset yazan ve ekonomik krizi tartışan muhabirlere, köşe yazarlarına, yorumculara ve gazetecilere saldırmak için fırsat kolluyor. Şu anda, farklı gazetecilik örgütlerine göre Türkiye cezaevlerindeki gazetecilerin sayısı 9 ila 35 arasında değişiyor. Uluslararası Basın Enstitüsüne göre Basın özgürlüğü endeksinde Türkiye’nin yeri 180 ülke içinde 149.
Yazar Stefan Zweig, Vicdan Zorbalığa Karşı adlı kitabını şöyle bitirir:
“Hoşgörüsüzlüğe karşı hoşgörü, vesayete karşı özgürlük, fanatizme karşı hümanizm, makineleşmeye karşı bireylik, şiddete karşı vicdan…”
Birlikte dayanışarak fikir ve basın özgürlüğü mücadelesine devam edeceğiz. Boynumuzda kalemi kıramayacaklar.
*İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı