Hakan YURDANUR

Malum seçim döneminden yeni(k) çıktık. Ama bunu “son“ olarak değil de “sonuç” olarak okumanın daha doğru olacağını düşünmekteyim. Seçimlerin yükselen dalgası (sadece bizde değil tüm dünyada) milliyetçilikti. Özellikle milliyetçilik tarafından koruma altına alınan ırkçı söylem ve eylemlere bolca şahit olduk, olmaktayız. 

Irkçılık kısaca, kendi ırk özelliklerini diğer ırklardan (canlılardan) üstün görmek diğerlerini de aşağılamak yok saymak olarak tanımlanıyor. Türcülük ise, insanın mutlak üstünlüğünü savunuyor. Bu iki tanım birbirinden kuvvet alan, besleyen çok özel organik bağlar içeriyor. Irkçılık, insan - insan ilişkisini hizaya sokarken, türcülük, insan - insan dışı canlılar arasındaki tahakkümü anlatmakta. 

Canlıları ait oldukları ırktan ya da türden dolayı farklılaştırmak, ötekileştirmek ve en sonunda da “ya hizmet et ya da terk et“ sürecine sokmak ırkçılık ve türcülüğün ortak atar damarıdır. 

Bu iki kafatasçı düşüncenin bir ortak özelliği de biyolojik farklılıklar üzerine kurulu oluşudur. Burada üstün olan insandır ama “erkek “ olan insan! Tüm canlıları “erkekleştiren“ bu anlayış temelde sermaye ve mülkiyet ilişkilerini de barındırmakta. Bu konuya yazının son bölümünde değineceğiz. 

***

Irkçı ve türcü anlayışlar için, kendinden olmayanlar birer yabancı olarak görülmekte. Yabancı olan da dışlanmalı ve dışarıya atılmalıdır! Yabancı olan insan için, üstün olana benzeme, tektipleşme ya da terk etme dışında bir seçenek yoktur. Aynı şekilde yabancı olan hayvanın yaşamı da ya yük çekerken, ya sirkte gösteri yaparken, ya mezbaha da kesilirken, ya da zevk için kurşunlanırken sona erecektir…

***

Irkçı ve türcü ideolojilerin dili de birbiriyle örtüşmekte. “Öküz gibi adam” derken bu iki birliktelik net bir şekilde ifade edilmekte. Hem insan, insan olmayan, ondan daha aşağıda bir canlı yerine konmakta hem de öküz, bir canlı olmanın dışına itilerek yok sayılmakta. Öküz gibi adam olmamak için önce öküzler yok edilmeli diyen bu dil, “adam” kavramı üzerinden de erkekliğe gönderme yapmakta. Ötekileştirme sadece hayvanlara gönderme yapmaz, bitkiler de kullanılır. “Ot gibi insan“, “muşmula suratlı“ derken de hayvanlarla birlikte bitkilerin yani tüm canlıların hedef gösterildiğini belirtmek gerek. 

***

Irkçı türcülüğün üst aşamalarından bir tanesi de “sahipsiz - başıboş hayvan“ söylemidir. Sahip olmak, mülkiyetine alıp kontrol etmek, tahakküm kurmaktır. Evcilleştirilen kedi/ köpekler mülk alanı içine alınsın, evcilleştirilemeyenler (ya da dışarı atılan) de sistemin dışına çıkarılsın. Evcilleşip sistem içinde kalanlar devasa bir sektör haline getirilen mama, bakım, aksesuar vd üzerinden tüketime, alışverişe devam etsin. Etmeyenler de yok edilsin! Burada sokak kedisi ya da başıboş köpek kavramının ardında sermayenin bu dev pazarı içinde olmayan grup kastedilir. Yani bu hayvanlar için özel mama kullanılmaz, sağlık harcaması yapılmaz, aksesuar alınmaz. İşte bu nedenle bu hayvanlar bilerek, isteyerek medya gücü ve efsaneler eşliğinde ötekileştirilir ve onlara karşı büyük bir kamuoyu yaratılır. Sermayenin işine yaramayan tüm hayvanlar acilen öldürülebilir! Sokak hayvanlarına uygulanan şiddetin, nefretin ardında asıl bu neden yatar. O nedenle bu sorunu sürekli vurgulamak ve gündemde tutmak gerekli. Örneğin mama fiyatlarına yapılan her zam sonrası, özellikle medyaya bu tür şiddet olayları servis edilir. Falan yerde falan köpek dehşeti diye! Bu gerçeği gizlemenin çok önemli bir oyunudur! Hayvan hakları savunucularının bunu net bir dille her yerde açıklamaları çok önemli olacaktır. 

***

Başladığımız gibi bitirelim. Kapitalizm faşizmin, faşizm milliyetçiliğin, milliyetçilik ırkçılık ve türcülüğün koruma kalkanıdır. Ve orjinine en başta yazılı bulunan kapitalizm eleştirisini ve ona karşı mücadelesini yapmayan hiç bir hareket başarılı olamayacaktır!