Irkçılık ve yabancı düşmanlığına karşı solcular harekete geçmeli
Fotoğraf: AA

Prof. Dr. Ali ARAYICI / Paris

Avrupa'da ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ırkçı ve faşist saldırılar her geçen gün artıyor. Bu durumda, ırkçılık ve yabancı düşmanlığından beslenen yabancı ve göçmen karşıtı aşırı sağcı, ırkçı ve faşist partilerin giderek güçlendiğini ve seçimlerde oy oranlarının yükselttiğini gösteriyor. İtalya'da ırkçı ve faşist bir partinin iktidar olması, Fransa ve Almanya başta olmak üzere göçmen kabul eden ülkelerde ırkçı ve faşist partilerin güçlenmesi birer çarpıcı örnek.

Fransa'da ırkçılığa ve faşist saldırılara zemin hazırlayan sığınmacı ve göç yasasına ilişkin oylama Marine Le Pen'in Ulusal Birleşme Cephesi (RN) tarafından desteklendi. Irkçı söylem serbest bırakıldı. Bu gelişmeler, sosyal medyada ve başka yerlerde kimlikçi geri çekilme lehine durmak bilmeyen bir ideolojik propaganda zemininde gerçekleşti.

SARKOZY KAPIYI AÇTI

Fransız İnsan Hakları Derneği (LDH) Başkan Yardımcısı Marie-Christine Vergiat'nda dile getirdiği gibi 19 Aralık 2023'te Fransa'da 40 yıldan bu yana ki en kötü yabancı düşmanı ve ırkçı yasa kabul edildi. Bu ırkçı ve yabancı düşmanı göç yasasının oylanması, toplumda büyük bir elektro şok etkisi yarattı. Yasa, 2002'den bu yana topluma sızmış olan zehrin sadece bir örneği.

Nicolas Sarkozy İçişleri Bakanı ve ardından Cumhurbaşkanı olarak ırkçı RN'nin kelime dağarcığını ve bazı önerilerini tereddütsüz benimsedi. 2007'de Göçmenlik ve Ulusal Kimlik Bakanlığı'nı kurdu. 2010'da Fransa Cumhuriyeti tarihinde ilk kez göçmenlik sorununu İçişleri Bakanlığı'na bağladı. Başka bir deyişle göç, Sosyal İşler Bakanlığı altında bir entegrasyon meselesi olmaktan ziyade, bir güvenlik meselesi haline geldi.

Aynı politikalar, Sosyalist Parti'li (PS) François Hollande'ın cumhurbaşkanlığı döneminde de sürdürüldü. Aşırı sağın oylarını kazanmaya yönelik bu girişimler, sadece düşünceleri önemsizleştirmeye yaradı. RN'nin oy oranı yükseldi ve 2022'deki Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda 15 milyondan fazla oy aldı. Seçmenler, her zaman aslını kopyaya tercih edeceğinden tüm bunlar sürpriz değil. 19 Aralık’ta da Le Pen sessizce ideolojik bir zafer kazandı.

Şiddet eylemleri giderek artıyor. Aşırı sağcı, ırkçı ve faşist gruplar sokaklarda gösteri yapıyor. Maalesef, tüm bunlar 1930'lu yılları anımsatıyor. Başkalarına karşı nefreti körüklemek, toplumu parçalayan ve bölen her türlü eşitsizlik ve ayrımcılıkla mücadele etmeyi ya da bunlarla başa çıkmayı reddedenler için en kolay çözümdür.

AŞIRI SAĞIN GÜCÜ

Aşırı sağın, ırkçı ve faşist partilerin gücü korkulardan geliyor. İstikrarsız ve tehlikeli bir dünyada ulusal sınırlar ve edinilmiş kimliklerin savunulması yoluyla mutlak koruma hayalini teşvik ediyorlar. Bu hedefleri refahla mücadeleye bağlıyorlar. Kabul edilmiş bir rekabetçi model içinde ve sınırlı kaynakların olduğu bir dünyada, en gerçekçi şeyin mevcut zenginliği paylaşan insan sayısını azaltmak olduğu duygusuna oynuyorlar.   

Ne yapmak gerekiyor? Aşırı sağın, ırkçı ve faşist partilerin söyleminin gerçek dışı olduğunu söylemek, onlara hiçbir taviz vermemek, sahte argümanlarını çürütmek gerekiyor.

Ancak, bu rasyonel çözümleme çabası, geleceğe olan güveni tazeleyen, öfke ile umudu birleştiren, dağılmış işçi sınıfının kendi kaderini kontrol eden; siyasi bir halk haline gelmesini sağlayan hümanist ve güven verici bir toplum vizyonuyla desteklenirse etkili olacaktır.

Merkez sağ, “güven”, piyasa ve düzen önerirken; aşırı sağ, ırkçı ve faşist partiler, endişe ve koruma duvarı öneriyor. Sol, bu projelere karşı durmak istiyorsa, eşitlik, eşit-yurttaşlık, dayanışma ve itidal ile birleşmiş bir toplumu teşvik etmeli.

YENİ BİR SOL BAŞLANGIÇ

Fransız solunun yeni bir başlangıca gereksinmesi var. Herkesin seferber olması gerekiyor. Sandıktan yüz çevirenleri geri kazanabilecek yeni bir toplum vizyonu inşa etmek istiyorsak, büyük meydan okumaya gereksinim var.

Aşırı sağ kendisini bir alternatif olarak sunuyor. Bu durum boşa çıkarılmalı. Solun yeni bir imaja ihtiyacı var.

Macronizm ve merkez sağ, küreselleşme ve onun en savunmasızlar üzerindeki istikrarsızlaştırıcı etkileriyle biliniyor.

Avrupa’da uzun süre iktidarın dışında bırakılan, aşırı sağ ve ırkçı partiler, bugünlerde kendisini geçmişte kaldığı düşünülen güçlere bir alternatif olarak sunuyor. Kimlik siyasetine başvurdular. Medeniyetler savaşı takıntılarını ilerlettiler.

Tarihçi Roger Martelli'nin işaret ettiği gibi, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının aktif mi yoksa pasif mi olduğuna karar veren küresel gelişmelerdir. Sovyetlerin dağılması, sosyal devletin budanması, ultra-liberalizmin uzun hegemonyasının yarattığı yıkımın birbirini izlediği ve iç-içe geçtiği bu uzun süreç toplumları da şekillendirdi.

Belirsizlik ve endişe artarken farklı bir dünya ve toplum inşasına dair inanç da maalesef ki azalıyor. Solun, sosyalistlerin ayağa kalmasının zamanı. Başkalarına yönelik nefretin her türlüsünü reddeden herkesin acilen harekete geçirilmesi gerekiyor.