1938'den 1950'ye kadar

Atatürk ömrünün son yıllarında İsmet İnönü ile dargındı. Neden dargındı? Bu soruya bugün dahi net olarak cevap vermek mümkün değil. Ama bunun husumete dönen bir dargınlık olduğu söylenemez. Yoksa Atatürk vasiyetnamesinde İnönü'nün çocuklarına sahip çıkmazdı. Daha da ötesi, eğer onu bütünüyle kafasından silmiş olsaydı, İnönü'nün siyasi kariyerini bitirebilirdi. Sanki burada dargınlıktan öte, bir kırgınlık sözkonusu. İki dava arkadaşının dargınlığı üzerine birçok rivayet üretildi. Bilhassa Menderes döneminde, öz-gürleşen muhalif basın, 1938'den beri sumen altı edilmiş ne kadar kirli dosya varsa ortaya saçmaya başladı.

Mesela İsmet İnönü'nün Kudüslü eniştesinin marifetleri ortaya saçıldı. Bu iddia Falih Rıfkı Atay'ın "Çankaya" adlı hatıratında da dile getirilir. Serveti Fünun dergisinin sahibi, işadamı, milletvekili Ahmet İhsan Tokgöz ile İnönü'nün eniştesi Kudüslü Abdürrezzak, İstanbul'daki Bomonti Bira Fabrikası'nın hisselerini satın alarak yönetim kurula girmişlerdi. Ancak Bomonti, Ankara'daki Orman Çiftliği Bira Fabrikası ile rekabet etmekte zorlanıyordu. Çünkü Ankara'daki fabrikanın birası kaliteli, üretim kapasitesi de yüksekti. Bunun üzerine Kudüslü enişte ile Tokgöz, İsmet Pa-şa'dan ricacı oldular:

"Efendim, Ankara'daki fabrika ticari değildir. Anadolu'da bira içme alışkanlığı olmadığı halde talebin çok üzerinde üretim yapmaktadır. Bu gidişle iflas edecek, milli sermayeye zarar verecektir."

Buna ikna olan İnönü, konuyu Atatürk'ün gündemine getirdi. Fakat bundan haberi olan Atatürk'ün en sadık bendelerinden Hasan Rıza Soyak, İnönü'den önce Çankaya'ya giderek bildiği ne varsa anlattı. Bunun üzerine Atatürk Hollanda'dan uzmanlar getirtip konuyu inceletti. Çıkan rapora göre;

"Ankara birası mükemmeldir. Fabrika daha da büyütülmeli ve hatta Haydarpaşa'da bir şişeleme tesisi kurularak, İstanbul piyasasında Bomonti ile rekabet edilmelidir."

Atatürk kararını bildirmek üzere İnönü'yü Çankaya'da akşam yemeğine davet etti. Raporu anlattı. İnönü, Atatürk'ün kendisine değil de Hasan Rıza Soyak'a inanmasına çok bozulmuştu ve o güne kadar hiç yapmadığı bir şey yaptı: Sesini yükselterek;

"Ne oldu paşam size, Eskiden böyle değildiniz. Artık emirlerinizi hep sofradan mı alacağız? Aramıza Kara Tahsinler giriyor. Konuşmamıza meydan vermiyorlar."

Sözü edilen birçok şaibeli bir Abdülhamit Paşası, kastedilense Hasan Rıza Soyak'tı. Atatürk bu tepki karşısında itidalini korudu, cevap vermedi ancak yemek faslını her zamankinden erken kapadı. Ertesi gün de İnönü'yü çağırarak şunları söyledi:

"Görev arkadaşlığımız bitmiştir. Ama dostluğumuz devam edecek."

"Dostluğumuz devam edecek!" Bu söze şerh koyarak konumuza devam edelim. Kudüslü eniştenin verdiği sıkıntı, İsmet İnönü'nün kardeşi Hasan Rıza Temelli yüzünden yaşadığı sıkıntıların yanında hiç kalır. İnönü ailesinin en az bilinen ferdi olan Hasan Rıza Temelli'nin kimi çevrelerde takma adı "Kambur Rıza"ydı. Ticaretle uğraşan Temelli, siyasal nüfuzu ticari ilişkilere yansıtmaktan çekinmemiş, İstanbul Valisi'nden Defterdarı'na kadar bütün yetkilileri talepleriyle usandırmıştı. Komisyonculuk yapıyordu. O zamanlar zaten tüm "işadamları" komisyoncuydu. Bir yazıhane, bir telefon, bir masa, bir sandalyeden ibaretti o dönemin tesisleri. Temelli de, Seyri Se-fain İdaresi'nin (denizcilik işletmesi) kömür ihtiyacını karşılıyordu. Yaptığı tüm iş, üçe alıp otuz beşe satmaktı. Seyri Sefain nihayet bu sömürüye dayanamayıp zarar edince işin foyası çıktı. Muhalif gazetecilerden Arif Oruç "Yarın" adlı gazetesinde vurgunu açıkladı.

Oruç'un Temelli hakkında bir iddiası daha vardı: Milli Mücadele sırasında Anadolu'dan İstanbul'a ipek eşyasının şevki yasaklanmasına rağmen, Mersin'den bu işin kaçakçılığını yapmasıydi:

"Hatta Hasan Rıza Bey'in ipekli sandıkları, Mersin gümrüğünde yakalanmış ve o zaman cephe komutanı olan İsmet Paşa kendi imzasıyla bir emir vererek kaçan sanıkları serbest bıraktırmıştı. Zaferden sonra dosyadaki hususi emir yaktırılmıştır. Fakat bir zat bunun fotoğrafını aldırmıştı. El yevm mahfuzdur."

Temelli, Varlık Vergisi uygulaması sırasında bir kez daha gündeme geldi. Cumhuriyet gazetesinin sahibi Yunus Nadi'nin vergi borcunun düşürülmesinde, İstanbul Valisi Lütfü Kırdar ile birlikte Temelli'nin rol aldığı öne sürüldü. Varlık Vergisi sırasında İstanbul Defterdarı olan Faik Ökte, "Varlık Vergisi Faciası" adlı kitabında şu bilgileri veriyor:

"Hasan Rıza Temelli, Vali Kırdar'a gelip giderdi. İdrofil pamuk fabrikası sahipleri vergilerini ödeyemiyorlardı. İlgililerin sıkıştırılması için Temelli, iki defa bana geldi. Nihayet 'arkadaşlarım' dediği grup fabrikayı satın aldı. Temelli'nin de bu gruba dâhil olduğunu o zaman söylediler."

İnönü bu kardeşinden çok çekti. Yine vergi borcunu ödemekte zorlanan bir şirketin 300 tonluk bir şilebine göz koymuştu. Bunun için Vali Kırdar ve Defterdar Ökte'yi sıkıştırıp duruyordu. Beri yandan da şirket ufak ufak borcunu ödeyerek iyi niyet gösteriyordu. Ökte, Temelli'nin baskılarından bunaldığı bir gün ona şunları söyledi:

"Borcunu ödemek isteyen herkes bu imkânlardan istifade eder. Bu mükellef de iyi niyet sahibidir ve borcunu ödüyor. Bizi de kendinizi de size yakın olanları da (İnönü'yü kastediyor) boş yere töhmet altına sokacaksınız."

Temelli hakkında bir başka olaya ise gazete-ci-yazar Emin Karakuş bizzat şahit olmuştu. Kömür dağıtımında sorumlu şirketin müdürü Sadrettin Enver'in yanına giden Karakuş, Temelli'nin kömür tahsisi için müdürü sıkıştırdığını gördü. Temelli odadan çıkarken müdür Karakuş'a dönüp sordu:

-Tanıdın mı?

-Hayır.

-Cumhurbaşkanı'nın kardeşi Hasan Rıza Temelli.

-Tevekkeli değil, Demokratlar ne zaman fırsat bulsalar 'Peki... Kambura ne diyelim?' der. Acaba Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün, kardeşi tarafından yapılan bu gibi girişimlerinden hiç mi haberi yoktu?

Ayaspaşa / Talimhane Apartmanları
HALK
fırkası sosyetesine mahsus apartman inşaatı faaliyeti son günlerde biraz gevşemiştir. Bunun iki nedeni var: Birinci sebep Başvekil İsmet Paşa'nın zevceleri hanımefendi ile diğer vatanperver zevatın Ayaspaşa kabristanı (ki, Şinasi de burada yatardı) üzerine kurdurdukları onar, on beşer daireli mükellef apartmanların tamamen bitirilip kiraya verilmiş olmasıdır. İkinci sebep ise, bir kısım muteber zevatın Taksim'den biraz yukarıdaki Talimhane'ye göz koymuş olmalarıdır. Harbiye mektebine ait bu meydanlık, aralarında kavgasız dövüşsüz taksim edilebilirse, yeni inşaadarın derhal başlanacağı ümit ediliyor. Ayaspaşa kabristanını Ayaş Paşa torunlarından birine verdiren Başvekil İsmet Paşa'ydı. Bu kişi koca kabristanı alır almaz, önce İsmet Paşa'nın hanımefendilerine bir apartmanlık yerceğiz hediye etmiş, sonra da asırlık servileri kestirip, mezar taşlarını söktürerek geri kalanını yüz binlerce liraya hükümet rüesasına satmış, ardından da Mısır'a savuşmuştu. Hanımefendinin apartmanı bu arsa üzerine kurulmuştu ki, arsanın bedeli elli bin lira tahmin ediliyor. Apartman Başvekil Paşa'nın mahdumları küçük Ömer beyefendinin cep harçlıklarından tasarruf edilen iki yüz küsur lira ile vücuda getirilmiştir.

Arif Oruç: Yıkılan ülke, kalkınan zümre

Yarın / Broşür no: 5

Şafak Altun'un "Rüşvetten Özelleştirmeye: Yolsuzluğun 100 yıllık Tarihi" adlı kitabından.