Google Play Store
App Store

Güney Afrika’nın “soykırım” suçlamasıyla UCM’de açtığı davada İsrail savunmasını yaptı. İsrail’in avukatları sorulara doğrudan yanıt vermezken, verilen yanıtlar da İsrail’in aylardır dillendirdiği söylemlerin tekrarıydı.

İsrail’in inkâr politikası
Fotoğraf: AA

Tanupriya SINGH

Güney Afrika’nın Uluslararası İsrail’in Gazze’de işlediği suçlara yönelik Ceza Mahkemesi’ne (UCM) taşıdığı soykırım davasının ikinci duruşması 12 Ocak günü görüldü. Üç saat süren duruşmada bir gün önce Güney Afrika’nın yasal temsilcileri tarafından seslendirilen suçlamalara İsrail tarafı yanıt verdi.

İsrail’in kuşatma altındaki Gazze’ye yönelik apansız saldırıları 12 Ocak itibarıyla 98’inci günündeydi. UCM’de görülen 24 saatlik dava sırasında İsrail yaklaşık 151 Filistinliyi öldürdü. Filistin Sağlık Bakanlığı’nın cuma günü paylaştığı verilere göre ekim ayından bu yana toplam 23 bin 700 insan öldürüldü ve 60 bin kişi yaralandı.

11 Ekim günü görülen duruşmada Güney Afrika, Gazze’de İsrail’in soykırım suçu işlediğine dair kapsamlı kanıtlar sundu. Adila Hassim ve Blinne Ni Ghralaigh isimli avukatlar, Gazze’de kitlesel yerinden edilme olgularına ve bölgede yaşanan derin insani krizin detaylarına yer verdi. Sivillerin “açlık, susuzluk ve hastalık” kaynaklı ölüm riskiyle karşı karşıya olduklarının altını çizdi.

İsrail, savunmasında sunulan delillere “karşı veriler” ile cevap vermeyi reddetti. İsrail Dışişleri Bakanlığı’nı temsil eden Tal Becker, açılış konuşmasında Güney Afrika’nın “maddi ve hukuki gerçekleri çarpıttığını” öne sürdü ve “soykırım kavramının İsrail’e karşı silah olarak kullanıldığını” öne sürdü.

SUÇLU HAMAS MIYMIŞ?

Güney Afrika’nın UCM başvurusu Gazze’de yaşananları Nakba, istila, apartheid ve kuşatmadan oluşan tarihsel bağlamın içinde ele alıyordu. Becker ise “bu savaşı başlatan tarafın İsrail olmadığını” öne sürdü ve İsrail devletinin kendini Hamas ve benzeri Filistinli örgütlerden koruduğunu iddia etti. İsrail temsilcilerinden Malcolm Shaw da duruşmanın ilerleyen kısımlarında bu argümanları tekrar etti, yaşanmakta olan çatışmaların “gerçek bağlamının” 7 Ekim saldırısıyla başladığını söyledi.

İsrail Dışişleri Bakanlığı, perşembe günü yaptığı açıklamada Güney Afrika’yı “Hamas’ın yasal kolu” olarak tanımladı. Becker da konuşmasında bu iddiaları tekrar etti ve Güney Afrika’nın Hamas ile “yakın bağlarından” dem vurdu. Güney Afrika’nın UCM’ye yaptığı başvuruyu ise “İsrail’in kendini savunma hakkına engel olmayı amaçlayan bir iftira kampanyası” olarak tarif etti.

Söz konusu “öz savunma” hakkı 2004 yılında da UCM’de görülmüştü ve mahkeme İsrail’in bu hakkının “işgal ettiği topraklarda” geçerli olmadığına hükmetmişti. Soykırım Sözleşmesi’nin belirli maddelerine temas eden suçlamalara yanıt vermekten kaçınan İsrail, uluslararası insani hukuka uygun hareket ettiğini öne sürdü.

Becker’in savunmasında kilit önem arz eden diğer bir argüman da, İsrail’in aylardır dillendirdiği söylemlerin tekrarıydı. Hamas’ın askeri yapılanmasını “sistematik ve hukuksuz bir şekilde sivillerin yoğun olduğu yerlerde konuşlandırdığını” öne sürdü.

Yeraltı tünellerinden söz etti ve “evlere, camilere, Birleşmiş Milletler tesislerine, okullara ve hatta hastanelere bağlanan” binlerce giriş noktası olduğundan söz etti. Bu savaş taktiğinde Hamas’ın “sivilleri ve hassas tesisleri” kendine kalkan yaptığını öne sürdü. Buradan hareketle de İsrail’in konutlara, okullara ve hastanelere yönelik saldırılarının “meşru askeri hedeflere yönelik saldırılar” olarak görülmesi gerektiğini iddia etti.

Becker’dan sonra söz alan hukukçu Malcolm Shaw, Güney Afrika’nın başvurusuna dair bazı prosedürel ve teknik konulardan uzun uzadıya söz etti. Pretoria hükümetinin İsrail’e “konuya dair istişarede bulunacak” fırsatı vermediğinden, bu konuya Soykırım Sözleşmesi’nin 9’uncu Maddesi’nde değinildiğinden söz etti.

‘GELİŞİGÜZEL SÖYLEMLER’

İsrail’in Gazze’de soykırım gerçekleştirmek istediğine yönelik iddialar perşembe günkü duruşmada detaylıca ele alınmıştı. Güney Afrikalı ekipten Tembeka Ngcukaitobi, “İsrail’in soykırım gayelerinin dayanağı, düşmanı yalnızca Hamas’ın askeri kanadı olarak değil, Filistinlilerin yaşamına derinlemesine nüfuz eden Hamas’ın tamamı olarak tanımlaması” dedi.

“Kanıtlar arasında yer verdiğimiz ifadeler ve açıklamalar devlet yöneticilerine ait ve devlet politikalarının tarifi niteliğindedir” dedi ve İsrailli askerlerin dans ederek “Gazze’deki kimse masum değil” sloganları attıkları videoyu; Binyamin Netanyahu’nun kullandığı “Amalek benzetmesini” kanıt gösterdi.

Fakat Shaw,“İsrail’in Filistin halkını kısmen ya da tamamen yok etmek istediğine dair gelişigüzel söylemlerden başka bir kanıt yok” iddiasını öne sürdü. Devlet yöneticilerinin açıkça belgelenmiş soykırım çağrılarını “bazı İsrailli siyasetçilerin münferit yorumları” ve “gelişigüzel alıntılar” olarak tasvir etmeyi tercih etti.

Bu kişilerin devlet yöneticileri olması Shaw tarafından görmezden gelindi. Halbuki Filistinlilere “hayvani insanlar” yakıştırmasını yapan ve “her şeyi yok edeceklerini” söyleyen kişi İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’tan başkası değildi.

Diğer önemli bir detay da, İsrail başsavcısının duruşmalardan 2 gün önce, 9 Ocak günü yaptığı basın açıklamasıydı. Açıklamada “Çatışmalara taraf olmayan sivillere yönelik şiddet çağrıları suç niteliğindedir ve halkı tahrik olarak ele alınabilir” dendi. İsrail Meclisi yardımcı sözcüsü Nissim Vaturi de bu açıklamaya cevaben ertesi gün konuştu ve “Gazze’yi yakıp yıkın” sözlerinin arkasında durduğunu söyledi ve “Gazze’deki hiçbir insanın masum olmadığını” söyledi.

Shaw, cuma günkü savunmasında İsrail’in “sivillerin zarar görmesini asgari düzeye indirmek” için ne gibi önlemler aldıklarından söz etti. Yayımlanan uyarılardan, telefon görüşmelerinden, dağıtılan broşürlerden ve bölgeye “erişimi sağlanan” insani yardım malzemelerinden söz etti. Tabii söz konusu savunmada Gazze’ye neyin girip çıktığını hangi hakla ve ne şekilde kontrol ettiklerine değinmedi.

Shaw’ın ardından İsrail Adalet Bakanlığı Uluslararası Adalet Birimi’nden Galit Raguan söz aldı. O da Gazze’deki sivil ölümlerinden Hamas’ın sorumlu olduğunu, “şehir savaşlarının daima sivil ölümlerine sebep olduğunu” söyledi. Sivil ölümlerini “İsrail’in askeri hedeflere yaptığı saldırıların kasıtsız fakat yasal sonuçları” olarak tanımladı.

Raguan iddialarını sürdürdü ve Hamas’ın hastaneleri askeri amaçlar için kullandığını iddia etti. İsrail’in hastaneleri bombalamadığını, hastane “yakınlarında” gerçekleşen çatışmalarda bu tesislerin “zarar gördüğünü” iddia etti.

Raguan, İsrail’in “sivil zararları azaltma birimine” değindi ve sivillerin seyahat edebilmeleri için güvenli rotalar oluşturulduğundan söz etti. Bu rotalarda gerçekleşen İsrail saldırılarına değinmedi. Sivilleri uyarmak için hazırlanan broşürlerden, televizyon yayınlarından, sosyal medya içeriklerinden söz etti. Gazze nüfusunun haftalardır telekomünikasyon ağlarına ve internete düzgün erişemediğinden bahsetmedi.

ŞİMDİ NE OLACAK?

UCM’de görev yapan 15 hakime ilaveten İsrail ve Güney Afrika tarafından atanan iki hakimden oluşan heyet, şimdi iddiaları görüşmeye koyulacak. Ara kararın önümüzdeki haftalarda çıkması bekleniyor. Fakat Güney Afrika’nın mahkemeye ilettiği dosyaya dair nihai kararın çıkması yıllar alabilir. UCM kararlarının hukuki bağlayıcılığı bulunuyor.

Cuma günü Almanya, İsrail’i desteklediğini beyan eden bir açıklama yayımladı. Soykırım iddialarının “herhangi temelden yoksun” olduğunu söyledi. Hükümet sözcüsü Steffen Heberstreit, Almanya’nın üçüncü taraf olarak davaya resmi müdahalede bulunacağını da sözlerine ekledi.

Çeviren: Fatih Kıyman

Kaynak: People’s Dispatch