Ekonominin büyümesine rağmen işsizliğin azaltmadığından söz ediliyor. Yıllardır, kemerleri sıkın, ekonomi büyüyecek, yeni iş ve istihdam alanları açılacak diyenler...

Ekonominin büyümesine rağmen işsizliğin azaltmadığından söz ediliyor. Yıllardır, kemerleri sıkın, ekonomi büyüyecek, yeni iş ve istihdam alanları açılacak diyenler, ortaya çıkan durumu izaha çalışıyorlar. Ama pek dile getirmek istemedikleri bir gerçek artık daha fazla saklanamıyor.

Çalışma Bakanı, geçen ay katıldığı bir toplantıda bu konuya değinerek şunları söyledi. "Bence biraz da psikolojik nedenler var. İşveren 1999 ve 2000 deki krizin yaşatmış olduğu o durumu dikkate alarak çok ihtiyatlı bir şekilde işletmesini sürdürmekte. Yani mevcut işgücü kapasitesine yüklenmektedir. Verimlilik ve talep artmıştır ama hala işletmelerimiz 1999 daki işgücüyle piyasadadır. Onun içinde çalışma saatlerinin artması ortaya çıkmıştır. Şu anda çalışma saatleri 52 saatten 45 saate düşse Türkiye'de 500 bin kişi daha işe hazırdır. İşletmeler buna hazırdır ama hala krizlerde yaşadığımız travmayı atamadık "

Bakan, bizim ülkemizde kamu görevi yapanların bildik üslubuyla konuşmuş. Artık herkes biliyor, bir kamu görevlisi ne zaman kendi görev alanlarında yıllardır çözüm bekleyen bir sorun hakkında açıklama yapsa hemen, sıradan bir yurttaş pozisyona geçip, kendisinin o sorunu çözmekle görevli bir kişi olduğunu unutturmaya kalkıyor. Herkesi haklı çıkaran bir oportünist yaklaşımla sorunun neden çözülemez olduğunu gösterdikten sonra suret-i haktan görünmek için bir iki saptamada bulunmayı da ihmal etmiyor.Çalışma Bakanı da aynen öyle yapmış. Çalışma Bakanı olarak yasal görevi, "istihdamı ve tam çalışmayı sağlayacak tedbirleri almak, çalışma hayatını denetlemek, sosyal sigorta hizmetlerini uygulamak, çalışanları koruyucu tedbirler almak" değil de; işverenlerin, işleri büyümesine rağmen yeni işçi almama nedenlerini topluma anlatmak olan bir sosyal psikolog gibi.

Çalışma Bakanı olursunuz da, bu ülkede çalışanların çoğunun ücreti/karşılığı ödenmeksizin fazla çalıştırılmaları gibi çok yaygın bir işçilik hakkı ihlaline maruz kaldığını, nasıl bilmiyormuş gibi yapabilirsiniz ?

Sayın Bakan'ın, eğer çalışma saati, 52 saatten 45 saate düşürüldüğünde 500 bin işsize iş sağlanabilir derken İş Kanunundaki çalışma süresinden mi yoksa işyerlerinde fiilen uygulanan ortalama çalışma süresinden bahsettiği de pek anlaşılamıyor. Bir kere yasal haftalık çalışma süresi 2-4 aylık bir periyot içerisinde ortalama olarak 45 saat. İşveren hiç fazla ücret ödemeden işçiyi 11 saate kadar çalıştırıp, karşılık olarak daha sonra az çalıştırma ya da izin verme yoluna gidebiliyor.Bu düzenlemeler, Sayın Bakanın görevde olduğu dönemde çıkarılan yeni İş Kanunu ile getirildi.Mevcut işçiyi daha çok çalıştırmaya olanak veren bu düzenlemeler sonucu işverenler yeni işçilere ihtiyaç duymayıp işsizlik azalmamışsa, o zaman İş Kanunu'nu niye değiştirirsiniz?

Hiç kimse fazla çalışmanın işçinin rızasına bağlı olduğunu söyleyip, fazla çalışma ücreti ödenen işyerleri de olduğunu söylemeye kalkmasın. Çalışanların yüzde 40'nın asgari ücretle çalıştırıldığı bir ülkede, eksik ödenen ücretlerini biraz arttırabilmek uğruna gönüllü olarak fazla çalışmak zorunda bırakıldıklarını herkes biliyor.

İşte bu yüzden işverenlerimiz yeni işçi çalıştırmaya ihtiyaç duymuyorlar Sayın Bakın ve o sebeple biz diyoruz ki "hem mevcut işlerin daha fazla kişi arasında paylaştırılması, hem de daha kısa çalışma saatlerinden kaynaklanan boş zaman olanağını ücretlilerin etkin bir biçimde kullanabilmesi için çalışma saatleri azaltılarak ilk planda 35 saate indirilmelidir" (*)