Eskinin sıradan bir mahallesi… Belki gol atan kaleye, belki Alman belki Japon kale… Belki kapalı bir dükkan kepengi, belki iki taşın arası kale. Belki ezilmiş bir kola kutusu belki havada döndürerek yamukluğu sınanmış pilastik top belki de Almancı akrabası olanın gıcır gıcır meşin topu. Tam oyunu kurmuş en heyecanlı yerine gelmişsin ki mahallenin ‘amca’larından biri iş dönüşü topu kapıverir. Bugün düşündüğünde büyük ihtimalle 30’lu yaşlarının başında olan ‘amca’ bir - iki hareket yapıp topu kaleye vurur. Kuvvetle muhtemelen gol değeri kazanmayan bu vuruş sonrasında konuşursunuz: “Bu yaşına geldi topa vuruyor.” Her ne kadar o dönemlerde göbekli ve bıyıklı futbolcularımız da olsa sonuçta futbol genç işidir. 30 yaşında artık topa vurulmaz. 40’ta emekli olunup, 50’de ölünür.

Futbolu en iyi sen oynarsın, en çok sen anlarsın. Evde baban, amcan bazı efsanelerden bahseder. Puskas der, George Best der. Tamam onlar da büyüklerdir ama şimdiki zaman futbolcuları da futbol tekniği de başkadır. O sırada senden büyüklerdir futbolun efsaneleri. Onların kartlarını toplarayak büyürsün, gazete küpürleri kesersin. Sonrasında yaşıtlarının ‘genç yetenek’ olduğu dönem başlar. Bazen kendini yerine koyar imrenirsin; bazen yeteneğine hayran kalırsın.

En güzel dönemse ‘senin futbolcularının’ en verimli dönemidir. Gelişimini takip ettiğin, ‘genç yetenek’ dönemlerini bildiğin adamın büyük futbolcu oluşuna şahitlik etmişsindir. “Ben demiştim” diyebileceğin anlar gelmiştir. Sanki sensindir sahadaki.

Senin devrindir besbelli. Tabii bir yandan da başka ‘genç yetenekler’ gelmeye devam ediyordur fark ettirmeden.

Geçen hafta Roma - Chelsea maçında tribünde Totti’yi görünce hepsi geçti gözümün önünden. Onu tribünde otururken görünce içim buruldu. Taraftarın jübile maçında “Tott Roma’dır” dediğinden fazlasıdır çünkü Totti. Takıma, renge sevdalanmanın simgesidir. Futbolun endüstriyelleşmediği, futbolculuğun profesyonelleşmediği zamanın ete kemiğe bürünmüş halidir.

Futbolculuğun para karşılığı yapılan sıradan bir meslek değil sevgi karşılığı gönül koyarak yapıldığı son kalelerdendir.

Şimdi de Pirlo “gidiyorum” dedi. “Zamanın geldiğinin farkına varıyorsunuz. Her gün fiziksel sorunlar yaşıyorsunuz, istediğiniz gibi antrenman yapamıyorsunuz çünkü sürekli bir probleminiz oluyor” diyerek yaramıza soktuğu bıçağı döndürdü bir de. Her ne kadar para için Amerika’ya gidişini bir Maldini bir Totti asaletinde bulmasam da çocukluğumuz gidiyor işte yine. Amcamız gibi babamız gibi anlatırken bulmamız kaçınılmaz kendimizi “Bir Gerard vardı, Totti, Maldini, Henry vardı” diye…

Şimdiden bakın zamanın çocuklarına kaç İnter kaç Milan forması var? Halı sahadaki veteran abilerde kaldı o formalar. Bırakın zamanınızın futbolcularını zamanınızın takımları bile gizliden emekli oluyor sanki. Futbol sadece futbol değil derken belki de tam olarak bunu kastediyorlardı. Futbol çocukluğumuz, ergenliğimiz, sevdamız, neşemiz, eğlencemiz, kolleksiyonumuz, gazete küpürlerimiz… Şimdi Müller deyince aklına ilk Thomas gelenler siz durun, Gerd diyenler peşimden gelin lütfen, artık babalarımızın tarafına geçiyoruz.