İşte haziran da geldi. Haziran yaz başlangıcı. Şairlere, yazarlara, sanatçılara ilham kaynağı olmuş. Hep olumlu ve beklenti....

İşte haziran da geldi. Haziran yaz başlangıcı. Şairlere, yazarlara, sanatçılara ilham kaynağı olmuş. Hep olumlu ve beklenti içeren bir yanı olmuş haziranın. Ü.Yaşar Oğuzcan’da “Ben eylül sen Haziran “ derken  sevgilinin taze kendisinin ise köhnemiş yanına vurgu yapmıyor mu? Genelde haziran, bir başlangıç, umut, yenilik ifade ediyorken, eylüle ise tam tersi anlamlar yüklenir. Oysa eylül de pek ala güzelliklerin, umudun, yenilenmenin başlangıcı olabilir. ( Özellikle eylülü bekleyenler için bu satırlar tebessüm nedeni olacaktır.) Sözün özü, keramet aylarda değil insanlardadır. Umut ve yenilenmenin başlangıcı insanın içindedir. Yeter ki insan kendiyle barışık, doğru, içi dışı bir olsun. Aslında bu özellikler insanda filiz verince onun oluşturduğu örgütler, kurumlar ve yapılanmalara da bir şekilde yansıyacaktır. Dünya genelinde yaşananlara bakacak olursak insanlık için daha epey alınacak yol var gibi görünüyor.  Özellikle insanlara ve onların oluşturduğu yapılanmalara sinen ikiyüzlülüğün, içten pazarlıkçılığın, samimiyetsizliğin yarattığı ortam kaos ortamı oluyor.
Son günlerde ülkemizde yaşananlar tam da buna denk düşüyor.
Cumhurbaşkanı fırsatlardan, olumlu gelişmelerden söz ederken, evler, işyerleri, okullar, sendikalar, konfederasyonlar basılıyor. İnsanlar gözaltına alınıyor.
Faşizan baskı denip geçmiş eleştirilirken, polis, jandarma, mahalle baskısı ile faşizan baskının daniskası uygulanıyor. Yolsuzluklara karşıyız, Zahid Akman istifa etsin derken Deniz Feneri dosyaları aylardır Türkçe’ye çevrilemiyor, dava sündürülüyor. Ve bütün bu gelişmeler ortada, riya diz boyu iken  vatandaşça samimiyet mumla aranır oluyor.
PKK 14 Nisan’da 1 Haziran’a kadar eylemsizlik kararı alıyor. Ertesi gün DTP’ye yönelik tutuklamalar başlıyor. Kürt Hareketi ne zaman silahtan uzaklaşma eğilimine girse siyasi yapılanmaları üzerine baskılar başlıyor. Bu durum çözümün değil çatışmanın isteniyor olduğu kanısını pekiştiriyor. Ve doğal olarak çözüme yönelik tüm resmi söylemlerin inandırıcılığı kalmıyor. Kürtlerin çocuklarına , gençlerine, kadınlarına, parti yöneticilerine ve nihayet sendika yöneticilerine karşı son günlerdeki yoğun baskı ve tutuklamalara rağmen PKK’nin  eylemsizlik kararını 15 Temmuz’a ve hatta 1 Eylül’e kadar uzatması barışa uzatılan önemli bir el olarak kabul edilmelidir. Uzatılan bu el muhatap olarak kabul edilmeyebilir. Bu durumda resmi iradenin  muhatap olabileceklerin elini kırmaya yönelmesi anlaşılır bir durum değildir. Daha da ötesi büyük bir çelişkidir. Eğer gerçekten samimiyet söz konusu ise öncelikle en sondan başlayıp KESK gözaltılarına derhal son verilmelidir. Diyoruz amma; samimiyet konusunda da hiçbir ip ucu göremiyoruz.
Başbakan’ın tekrar yardımcılığına getirdiği Bülent Arınç bir yandan TSK’ye yönelik açıklamalarında “Kimse bana hukuk öğretmeye kalkmasın. Ben emir eri değilim”derken diğer yandan hukuksuz bir şekilde KESK yönetici ve üyelerine yönelik jandarma baskınlarına yol açan EMASYA Protokolu yapılıyor.
Geçenlerde Gülay Göktürk köşesinde, “B. Arınç’ın üslubunu seviyor ve takdir ediyorum. Zira ilkelilik, dobralık ve netlik içeriyor.” demişti. Şimdi bir yandan emir eri değilim diyeceksin diğer yandan jandarmanın tüm isteklerine – hukuksuz olduğunu - bile bile evet diyeceksin. Bu dobralık mıdır? Yoksa riyanın daniskası mı?
AKP’nin, Başbakanı’yla, Cumhurbaşkanı’yla dillendirdiği hiçbir söylem samimi değildir. Emek örgütlerinin önünde küresel kapitalizmin- emperyalizmin saldırısına karşı siyasi öznesiyle ortak tavrı için bu haziran önemli bir dönüm noktası olmalıdır. Eylülü ve daha sonrasını beklemeden, yeni seçenekler bulanıklığında debelenmeden var olan seçeneği değerlendirmelidirler.
Diğer yandan Kürt Hareketinin eylemsizlik çağrılarına yanıt gelebileceği son derece zayıf bir ihtimal olarak gözükmektedir.Bu durumda ağustosta beyan edileceği söylenen yol haritası gereği çıkılacak yeni yolda yoldaş seçimi de önem kazanmaktadır. Bu yolda  muhafazakar demokrat, liberal demokrat, sol demokratlarla doldurulan fakr-u zaruretten mustarip kardeşler ülkesinde  Fikr-i zaruret dolmuşunun bırakın uzun bir hattı, kısa bir hattı bile kaldıramayacağı açıktır.
İşte haziranda geldi. Eğer söz konusu olan yolculuksa bilinen bir ütopyaya doğru; o zaman hem ağustos böcekleri gibi sahne alıp türküler söylemeli hem de karıncalar gibi çalışmalı, devrim biriktirmeli içinde yolcu.