İsrail, tüm dünyada büyüyerek gelişen casusluk endüstrisinin lideri pozisyonunda. Demokrasileri tüm dünyada tehdit ediyor. İsrail’in silah ve bilhassa casus yazılım endüstrisi, siyasi risklere karşı sigorta poliçesi görevi görüyor.

İstila teknolojisinin deneme tahtası
NGO Grubu’nun casus yazılımı Pegasus’un kötüye kullanımını engelleyecek küresel bir yönetmelik yok. (Fotoğraf: Depo Photos)

Anthony LOEWENSTEIN

Araştırmacı gazeteci Javier Valdez Cardenas, Kuzeybatı Meksika’nın Culiacan şehri sokaklarında kurşunlanarak yaşamını yitirdiğinde 2017 yılının Mayıs ayıydı. Cardenas ülkedeki uyuşturucu kartelleri üzerine araştırmalar yapan haftalık gazete Riodoce’nin haber merkezinden çıkıyordu. Katillerinden biri olan Juan Francisco Picos Barrueta’nın yakalanması dört yıl sürdü. Burrueta 32 yıl hapse mahkum edildi.

Cardenas’ın eşi Griselda Triana da bir gazeteciydi. Eşinin ölümünden günler sonra Kanadalı sivil toplum kuruluşu Citizen Lab, Triana’ya ulaştı ve telefonuna casus yazılım Pegasus’un yüklenmiş olduğunu öğrendi. Citizen Lab’in söylediğine göre casus yazılım Javier’in ölümünden 10 gün önce telefona yüklenmişti.

Pegasus yazılımını geliştiren İsrailli şirket NSO Grubu, yazılımı Meksikalı yetkililere ilk olarak 2011 yılında tanıtmıştı. Casus yazılımın suçla mücadele alanında kullanılması planlanıyordu. Meşhur uyuşturucu baronu El Chapo’nun 2019 yılında yakalanmasında Pegasus’un payı olduğu söyleniyordu. Fakat aynı yazılım düzinelerce gazeteci, muhalif ve insan hakları savunucusunun aleyhinde kullanıldı. İktidara gelen birçok hükümet yazılımı siyasi rakiplerine karşı da kullandı. Böylece Meksika İsrail yapımı yazılımın “en önemli” kullanıcısı haline geldi.

BÜYÜYEN TEHLİKE

Dünya genelinde de benzer gelişmeler yaşanıyor. Son on yılda 75 farklı devlet, geliştirilen casus yazılımları satın aldılar. Geliştirilen istihbarat teknolojileri genellikle şeffaflıktan uzak, az denetlenen özel şirketlere ait. Geliştirdikleri yazılımlar cep telefonlarımıza gizlice sızabiliyor. Bir defa sızdı mı, kamerayı ve mikrofonu dilediği gibi kullanabiliyor, telefondan veri çalabiliyor ve aramaları dinleyebiliyor. Bu gibi teknolojiler hükümetlere daha önce eşi benzeri görülmemiş ölçekte istihbarat toplama imkanı sunuyorlar. Tabii bu gücün feci şekilde istismar edildiğini görüyoruz. 2018 yılında öldürülen Cemal Kaşıkçı’nın cep telefonuna da aylar önce Pegasus yazılımı yüklenmişti.

Fakat casus yazılımları yalnızca “diktatörler” kullanmıyor. Yunanistan da casus yazılımları muhalif siyasetçilere ve araştırmacı gazetecilere karşı kullanan hükümetler arasında. Meksika’daki Cardenas olayının da gösterdiği gibi, bu yeni teknolojiler basın özgürlüğünü de tehdit ediyorlar.

Peki, ticari casus yazılımların yayılmasını engellemek için ne gibi önlemler alınıyor? Cevap şu ki, pek de bir önlem alınıyor. Küresel kamuoyunu tepkileri neticesinde “Pegasus Projesi” başlıklı uluslararası bir soruşturma yürütüldü ve NSO Grubu’nun faaliyetleri araştırıldı. Fakat istihbarat endüstrisinin kötüye kullanımını engelleyecek küresel bir yönetmelik halen yok. Aslına bakarsanız, geliştirilen yazılımları “kötüye kullanan” ülke sayısı hiç olmadığı kadar yüksek.

YASAL BOŞLUKLAR

Denetimin sıkılaştırılması konusunda herhangi bir siyasi irade olmaması, istihbarat endüstrisinin gelişimini besliyor. Bu yazılımları denetlemek, bizzat bu teknolojileri kullanmak isteyen devlet için öncelik konusu değil.

Bu eğilimi Avrupa Birliği içinde dahi görüyoruz. Brüksel “en kötü” casus yazılımları yasaklama fikrini değerlendirse de, henüz somut adım atmış değil. ABD’de atılan adımlar daha somut. ABD Başkanı Joe Biden, mart ayında imzaladığı kararnamede devletin ticari casus yazılımlar kullanma yetkilerini kısıtladı. Kararnameyi duyuran Beyaz Saray yönetimi, yaptığı açıklamada “Bu tür yazılımlar yalnızca otoriter yönetimler tarafından değil, yetkisi olmamasına rağmen sıradan vatandaşları hedef alan demokrasiler tarafından da kullanılıyor” satırlarına yer verdi.

Bazı insan hakları örgütleri yayımlanan kara listeyi takdirle karşıladılar. Fakat yakından bakıldığında bambaşka bir hikaye olduğu anlaşılıyor. Pegasus yasaklanmış olsa da, ülkede telefonlara sızabilecek farklı casus yazılımlar halen kullanımda. ABD’li yayın kuruluşu The Intercept’in 2022’de yayımladığı bir analize göre ABD kabinesinde temsil edilen 15 bakanlığın tamamı, İsrailli Cellabrite şirketinden son yıllarda yazılım satın almıştı.

Tabii ABD hükümeti NSO Grubu’nun Landmark isimli yazılımını kullanmaya devam ediyor. Bu jeolokasyon uygulaması cep telefonlarını dünyanın her yerinde takip edebiliyor. Bu gibi yazılımların halen kullanılıyor olması, Biden yönetiminin casus yazılımlar konusundaki nihai tavrının sorgulanmasına sebep oluyor.

Yayımlanan kararnamede büyük boşluklar var. Örneğin ABD istihbarat ajanslarının bizzat geliştirdikleri yazılımlar kararnamenin kapsamında değil. İsrailli casus yazılımı yasaklamak, savunma sanayisinde İsrail’in gerisine düşen ABD teknolojilerine siper silahlar alanında avantaj sağlıyor.

İSRAİL’İN SİGORTASI

Casus yazılımların yeterince denetlenmemesi en fazla İsrail’e yarıyor. 2010 yılında kurulan NSO Grubu, İsrailli siber silah üretici şirketlerden yalnızca bir tanesi. Dünyada siber casusluk ya da istihbarat teknolojileri satın alan 75 devletten 56’sı, bunları İsrailli ya da İsrail bağlantılı şirketlerden aldılar. Bunlar arasında NSO Grubu, Cellebrite, Cytrox ve Candiru gibi şirketler var. Bu şirketlerin tamamı İsrail Savunma Bakanlığı onaylı ve bakanlık tarafından denetleniyor.

İsrail için casus yazılımlar kazançlı bir “işkolu” olmakla kalmıyor, önemli diplomatik avantajlar da sağlıyor. İstihbarat dünyasının çehresini değiştiren bu teknolojilere karşı inanılmaz bir talep var. Bu sinsi casus yazılımlar, Filistinlilerin yaşamını da doğrudan etkiliyor. New York Times gazetesi tarafından yayımlanan bir araştırmaya göre NSO Grubu ile imzalanan çeşitli sözleşmeler, Arap ülkeleri ile İsrail arasında imzalanan anlaşmalara “doğrudan etki etti” ve bunlar arasında İbrahim Mutabakatı da var. Sonuç olarak NSO Grubu gibi şirketler, İsrail devletinin askeri ve diplomatik bağlarını güçlendiren gayriresmi kurumları olarak görülebilir.

İsrail için “istila teknolojilerini” ihraç etmek yeni kazanılmış bir alışkanlık değil. Yüz tanıma araçları, “akıllı” duvarlar, insansız hava araçları, biyometrik veri toplama ürünleri ve casus yazılımları aralarında Bangladeş, Myanmar, Birleşik Arap Emirlikler, Suudi Arabistan ve Filipinler'in de bulunduğu 130’dan fazla ülkeye satıyor. Küresel Güney ülkeleri arasında İsrail yapımı silahlar ya da “karşı istihbarat” ürünleri satın almamış pek az ülke var.

Son 50 yılın en baskıcı rejimlerinin de genellikle İsrail ile yakın çalıştıklarını görüyoruz. Bu ülkeler arasında diktatör William Tubman yönetimindeki Liberya ve kendi yerli nüfusuna soykırım uygulayan Guatemala da vardı. Kurulan bu ilişkilerin arkasındaki düşünüş, İsrailli siyasetçi Yohanah Ramati tarafından şöyle tarif ediliyordu: “İsrail, bir tür parya devletidir. İnsanlar bizden bir şey istediklerinde, onlara ideolojik sorular sorma lüksümüz yok. Destekleyemeyeceğimiz tek bir ideoloji var, o da Amerikan karşıtlığı. ABD’nin yardım etmekten çekineceği bir devleti desteklersek, farkına varmadan kendimize zarar vermiş oluruz.”

Benzer şekilde casus yazılım ihracatı, İsrail’in 56 yıldır sürdürdüğü Filistin işgaline diğer devletlerin karşı koyması durumunda kullanabileceği bir “koz” oldu. İsrail’in silah sanayisi ve bilhassa casus yazılım endüstrisi, siyasi risklere karşı bir tür sigorta poliçesi görevi görüyor. İsrail yapımı silahlar kullanmalarına rağmen Filistinlilerin zalimce ezilmesine karşı çıkabilecek pek az ülke var. Nihayetinde, sizi besleyen eli neden ısırasınız?

Çeviren: Fatih Kıyman

Kaynak: New Internationalist