Unutmak ve unutarak yaşamaya devam etmek... Artık dinlediklerimizi, duyduklarımızı, şarkıları, melodileri, filmeri, bir zamanlar sevmiş

Unutmak ve unutarak yaşamaya devam etmek... Artık dinlediklerimizi, duyduklarımızı, şarkıları, melodileri, filmeri, bir zamanlar sevmiş olduklarımızı kolayca unutabilen insanlar olduk. Hayata bir yerinden tutunabilmek adına gerekli olan unutmak eylemi artık daha bir kolay sanki. Telefon numaralarını, doğum günlerini, randevularımızı hatırlatan bir teknoliji bizi “unutmayan” insanlara dönüştürdü(!) Bizim yerimize herşeyi teknolojik aletler düşünür oldu. Hafızamızda kazınan telefon numaraları, sevdiklerimizin doğum günü tarihleri bize geçmişten kalanlar hep. Kendi telefon numaramızı bile bilmiyoruz artık. Biz unutmaya devam ederken internet bizim hakkımızdaki bilgileri kaydediyor. Facebook, Myspace gibi sitelerden ve internette bıraktığı izlerden bir bireyi takip ederek onun neleri sevdiğini, sevmediğini, politik görüşlerinden arkadaş ilişkilerine, hoşlandığı müzikten, gittiği tatillere kadar özel bilgilere ulaşmak, ona bir karakter çizmek artık mümkün. Star Tribune dergisinin yapmış olduğu bir araştırmaya göre şirketlerin yüzde 77‘si bir kişiyi işe almadan önce internette onun hakkında bir araştırma gerçekleştiriyor. Yani artık iki kimliğimiz var. Biri gerçek, diğeri sanal. İnternette bıraktığımız izlere dikkat etmemiz gerekiyor.
Unutmak, unutturmak ve unutturmamak... Bunlar başımıza her zaman dert olmuş. Geçmişe değişik açılardan baktığımızda da ilginç örneklerle karşılaşıyoruz. İzlerle aramızda değişik bir bağ var. Hayatmızın gölgeleri izlerimiz... Onları ya silip unutmak istiyoruz ya da hiç unutmamak. Tarih boyunca da bu böyle süregelmiş. Mesela Leo Haas, Yahudi kampında bile gizli gizli resim yapmayı sürdürmüş. Yaşadığı şeylerin izlerini kendisinden sonraki nesillere taşımak, unutmamak ve unutturmamak için vazgeçmemiş en kötü şartlarda bile resmetmekten. Yahudi kampında gerçekleştirdiği karakalem çalışmaları biz insanların neleri yapabilecek kapasitede olduğumuzu göstererek, o acı anların izlerini bugüne taşıyarak bir daha aynı canavarlara dönüşmememizi öğütler sanki bizlere.
Diğer yandan ne yapıp edip silmek istediğimiz izler var. Mesela Doğu Almanya’da sokak ya da meydan isimlerini değiştirerek komünizmin izlerini silmek istemeleri gibi. Ernst Thälmann 1944 yılında Buchenwald Toplama Kampı’nda  öldürülen komünist bir Alman politikacıdır. Ve bugün Berlin’deki Ernst Thälmann Meydanı (Ernst Thälmann Platz), Birleşmiş Milletler Meydanı (Platz der Vereinten Nationen) olarak geçer. Bunun dışında yine Doğu Almanya’nın simgelerinden, Berlin'in tarihi ve kültürel yönden önemli yapılarından “Palast der Republik” yıkılmıştır. Komünizmden kalan bu masum hatta bugünün gözüyle turistik olarak değerlendirilebilecek zararsız izler demek ki bazılarını rahatsız etmiştir. Bu tarih boyunca böyle süregelmiş. Ancak silinen izler gerçekleri silmeyi başarmaz. Bir şey ya olmuştur ya da olmamıştır. İzlerini silmek, olmuş olanı silmeye yetmez.