Abdullah Öcalan'ın 1999 yılında Kenya'da yakalanıp İmralı Adası'na kapatılmasından bugüne kadar aradan geçen altı yol boyunca Kürtlerin ezberi defalarca bozuldu.

Abdullah Öcalan'ın 1999 yılında Kenya'da yakalanıp İmralı Adası'na kapatılmasından bugüne kadar aradan geçen altı yol boyunca Kürtlerin ezberi defalarca bozuldu. Henüz uçaktayken "Benim annem de Türk'tü, fırsat verilirse hizmete etmeye hazırım" dedi. Bozulan ilk ezber, bu ilk açıklamaydı. İkinci ezber, bu kez yargılanma sırasında yine Öcalan'dan duyuldu, "Şehit annelerinden özür dilerim" dedi. Üçüncü ezber ise, "Demokratik Cumhuriyet" tezi ile bozdu. Bu teze göre, Kürtlerle Türkler birbirinden ayrılmaz bir bütündü; Kürtlerin ayrılık talepleri olmayacak, hep birlikte Türkiye'nin demokratik bir ülke olması için çalışılacaklardı. (Ne kadar güzel!) Bu tezin kabul görmesinin ilk jesti olarak, PKK kendini feshetti; silahlı güçlerini ülke topraklarının dışına çıkardı ve yapılmakta olanın bir ateşkes değil, savaşın sona erdirildiği anlamında bir gelişme olduğu ilan edildi. Üzerlerine gidilmediği sürece de, hiçbir PKK gerillası bir daha silaha sarılmayacaktı. Jestlerin devamı da geldi; Cumhuriyetin kuruluş yıldönümünde "Barış ve diyalog grubu" olarak nitelendirilen bir grup Avrupa'dan, bir grup da dağdan gelip kendiliklerinden devlete teslim oldular. O günden sonra haftada bir avukatların getirdiği görüşme notlarında, her hafta yeni bir sürpriz çıktı. "Dış güçler bizi kullandı." "Kemalizm birleştirici bir ideolojidir" gibi cümleler basit örneklerdi.

Uzun bir süre Kürtler bu yeni ezber bozma cümleleriyle uğraştı durdu. Ardından AB müzakere tarihi süreci başladı. Mevcut yasalarda ardı ardına değişiklikler yapıldı. Bütün bunlar olurken Irak'ta da gelişmeler oldu. Türk resmi söyleminde "aşiret ağaları", "küstahlar" gibi sıfatlarla nitelendirilen ve Abdullah Öcalan'ın sözlüğünde de "ilkel milliyetçiler" olan Irak Kürtleri, ABD'nin yanında yer aldı. Öcalan, İmralı'da milliyetçilik yapmıyor, her hafta onun okuduğu kitapları henüz kimse okumadığı için yepyeni tezlerle ortaya çıkıyor, okuduğu yazarları (Negri, Hardt, Wallerstein, Braudel, Bookchin,) bilmedikleri için de yandaşları bu yeni tezleri Öcalan'ın özgün tezleri sanıyor, bir ermişe, bir peygambere yaklaşır gibi yaklaşıyor, ortaya attığı her teze kutsal bir ayetmiş gibi sahip çıkıyorlardı. "Demokratik Cumhuriyet" tezi henüz ete kemiğe bürünmemişken bu kez "Demokratik ekolojik toplum" tezi çıktı ortaya. Demokrasiyle hiçbir şekilde tanışmamış, "ekoloji" kelimesini hayatında duymamış Kürt toplumu, bu kez kadınıyla erkeğiyle "ekoloji" dersini çalışmaya başladı. "Ekoloji"yi "çevre temizliği" sanan birçok insan elde süpürge çevre temizliğine çıktı. İyi bir şeydi, temizlik imandan geliyordu. Tam "ekolojiye" alışılmışken, bu kez savaşı bırakmış olan, adı yine Öcalan tarafından önce KADEK, sonra "Konga Gel"e dönüştürülmüş olan PKK, "tek taraflı ateşkesi bozduğunu" ilan etti. Herkes, "Önderi tutuklanmış, cephede yenilmiş bir ordu nasıl ateşkes bozar?" sorusuyla uğraşırken; Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle ve Selim Sadak, on yıl yattıkları hapishaneden çıktılar. Müthiş bir umut dalgası yayıldı. Leyla Zana uluslararası bir "barış figürü" olmaya adayken, bir anda mevcut siyasal parti (DEHAP) ihtiyaçlara cevap veremiyor diye "Demokratik Toplum Hareketi"nin başında buldu kendini. Kafalar iyice karıştı. Bir yandan belediye başkanları, bir yandan bir önceki dönemde görev yapıp da bu dönem aday gösterilmeyenler, bir yandan DEHAP öncesi kapatılmış partilerin yöneticileri, bir yandan Avrupa'dakiler, dağdakiler, basın yayın faaliyetini yürütenler gibi bir sürü grup, ne yapacağını bilmez bir halde, her kafadan bir ses çıkarak bir çıkış yolu aradılar.

Dışarıda bütün bunlar olurken Öcalan yine boş durmadı. "Ekolojik toplum" projesinin ne menem bir şey olduğunun cevabı henüz tam bulunmamışken bu kez "Demokratik Konfederalizm" tezini ortaya attı. Bununla yetinmedi, "Serok" olan adını değiştirdi, bundan böyle herkesin kendisini "Demokratik Konfederalizm Önderliği" olarak anmasını istedi ve onayladı. O zamana kadar "Bijî serok Apo" sloganına alışmış olanlar, bundan sonra telaffuzu hayli zor olan "Bijî Demokratik Konfederalizm Önderliği" sloganını nasıl atacağını kara kara düşünmeye başladı. Bitmedi, ihtiyaçlara cevap vermiyor diye önce "KADEK" ve sonra da "Kongra-Gel" olarak adını değiştirip feshettiği PKK'yi, bu kez "Kongra Gel" ihtiyaçlara cevap vermiyor diye tekrar adını PKK olarak yeniden değiştirdi. Şimdi herkesin kafası çok karışık. Bölgeye gidip gelen her gazeteci görüyor, şimdi oralarda "Apoya rağmen" politika yapmak çok zor, ama "Apoyla politika yapmak" bir o kadar zor. Daha bozulmamış ve bozulacak o kadar çok ezber var ki.