Yanımdaki kadınlar , hep kadınım oldular. Eller hayatı kucaklayacak kadar güzeldi, saçlar çok zaman yastıklara dağıldı, yemekler...

Yanımdaki kadınlar , hep kadınım oldular. Eller hayatı kucaklayacak kadar güzeldi, saçlar çok zaman yastıklara dağıldı, yemekler hep bir anne yemeği içtenliğinde; göğsümdeki kediler, göğüslerindeki kelebekler...

Bugün bahar. Üçüncü cemre toprağa düştü. Ateş parçasıdır cemre... Şimdi artık deniz kıyılarında sabah vakitleri inceden bir duman, gün ışıdıkça göğe dağılır. Kış karanlığında değil şimdi sabahlar; temiz, aydınlık... Erken doğan gün, geç batar. Sahi gün nereye batar, nerelere çekip gider acaba?
2000 yazıydı. Askerim. Komutan izin vermiş, İstanbul’a kaçmıştım. Beyoğlu’nda öğlen vakti, masamda bira, baharı izliyorum. Aradı: “Emredin komutanım!” Ayağa kalkmışım sersemleyerek. “Ne haber” dedi. “Sağolun”, dedim. “Kadınlar kısa kollu giymeye başladı mı oralarda” diye soruyordu; “söylesene Caymaz, deniz kokuyor mu sokaklar?”
“Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir” demişti Haydar Ergülen. Kadın: Bir harf yanlışlığı olur da sanki leylaklar dönüp gelir leyleklerin yerine. Mor salkımlar dökülür Antik Yunan heykellerinin güzelim bembeyaz kolları arasından.
Bugün adada mimozalar. Sait’in evi ısınacaktır. Ölgün kışın ardından uykulu ahşaba vuran güneş; bahçe çiti esneyecek, pencereler gerinecektir. Kadın: Dönüşte, iskelede, sarılmak istemiştim de cesaret edememiştim, kimdi, kaç zaman önceydi? Kadın: Üsküdar’dan Sarayburnu açıklarına bakan balkon, sakız sardunyaları, Ortaçgil’in ‘Bu Su Hiç Durmaz’ı. Kadın: Çok kırılmıştım, çünkü yalandı.
Kadın: Pembe makamında bir türkü. Öyle bir makam yoksa bile yine de vardı... Bir Trakya türküsü oldum bittim Kadın: “Sabah sabah seyredelim yalıyı / Aşkım çoktur ver içelim doluyu / Çok ararsın benim gibi deliyi / Mihrabımdır çatma da kaşlarının arası / Meskenimdir gül memeler arası...”
Kadın: Gençtim, ayrıntıları unutmuş olabilirim. Akif Kurtuluş’un ‘Ay Gömülür’ şiiri. Terk edildiğimi bildiren telefon, uzun uzun pencereler, enginar kalbinde iç bakla, kasımpatılar sevdiğim bir ikindi vakti Kadın. Çirozun ustası Yorgo Bey ile tanışmıştım. Misal, palamutun yanına dizilen kırmızı soğan halkaları; bir arife akşamı eve gelirken aldığım sıcak ekmekteki huzurdu Kadın. Kredi kartı geçmeyen eski lokantalardı. Kadın: Sarıldığım zaman gözlerini kapardı.
Bakırköy’de garın arkasında, şimdi yok bir çay bahçesi, orada çay içmiştim. Kâğıttan kayıklar yapıp yüzdürmüştüm bir bira şişesinde. Sanki yalnızdım. Sanki birazdan okyanuslara açılacaktım.
Kadın: Kıştı, gece, bir ağacın altına saklanmıştım. Kadın: Elimde küçük İskender’in ‘Suzidilara’sı, Kadıköy’de o zaman balon ya da gözetleme kulesi gibi saçmalıklar yokken, Kadıköy Khalkedon’ken, gökyüzünden yavaşça inen kar tanelerini izleyip nane likörü içmiştim. Kadın: Uzun bir otobüs yolculuğunda omzunda uyumuştum. Attila İlhan diyor ya, “her dakika bir yola düşülür, öpüşülür öpüşülür öpüşülür...” Kadın deyince yalnızlığımı öpmüştüm.
Kadın: Kimselere verilememiş bir sevgiydi. Öyle ya, yoksa Romain Gary, “insanın, sevmiş olduğu tek kadını yitirince her şeyin bittiğini sanması bir sevgi eksikliğidir,” demezdi. Fakat Gary, karısı Jean Seberg öldüğü zaman ancak bir sene yaşayabilmiş sonra intihar etmiştir. 20. asrın edebiyat skandalına imza atarak hem de.
Kadın: Eski sevgili biraz da. Uzak bir ortak arkadaş evlendiğini, bir oğlu olduğunu söyler bir gün. Bir sızı yoklayıp geçer. Yoklaması da iyidir geçmesi de. Onu da arar insan; o zamanki kendini de. Bunlar güzel.
Yanımdaki kadınlar, hep kadınım oldular. Eller hayatı kucaklayacak kadar güzeldi, saçlar çok zaman yastıklara dağıldı, yemekler hep bir anne yemeği içtenliğinde; göğsümdeki kediler, göğüslerindeki kelebekler.
O hayali Kadın, sonsuz, sınırsız bir şefkatti. Şehvet, sevda, şefkat; birbiri arasından geçmiş; hepsi bir olan bir Kadın. Evde başka, sokakta başka, yatakta başka tanıttıkları kimliksiz varlık değil. İnsandı Kadın, anaydı, yoldu, yoldaş, kardeş, abla, arkadaş; hepsinin içinde her biri. Kadın Sorunu adı altında ‘sorun’ olarak yaratılan değil.
Üstelik Türkiye’de bir cinse sorun atfedeceksek o sorun kadına değil erkeğe aittir. Öyle ya, hangi türün arasında, halen ilk cinsel deneyimini hayvanlarla yaşayan var? Hangi tür sokaktaki bir yoksula tecavüz edebiliyor? Hangi tür sevilmeyince birinin kafasını kesmeye kalkabilir? Geçelim. Yeri değil şimdi.
Kadınlar Gününüz kutlu olsun. Tüm günler sizin olsun ki bizim de günlerimiz aydın olsun sevgili kadın okurlarım...