Eğer otuzlu yaşlarınızda bekar bir kadınsanız sorunu çoğu zaman sizde ararlar. Evet bir sorun vardır ortada siz göremeseniz de

Eğer otuzlu yaşlarınızda bekar bir kadınsanız sorunu çoğu zaman sizde ararlar. Evet bir sorun vardır ortada siz göremeseniz de. Çünkü otuzlu yaşlarda bir kadının evlenmemiş, çoluk çocuğa karışmamış olması yadırganır. Ancak sonraki yaşlarda bu, acıma duygusuna dönüşür. Bir anda bütün yargılar yıllarla birlikte uçuşup kaybolurlar... Açıkçası bu, kadınların tercih ettiği bir şeydir. Otuzlu yaşlarda bekar olduğu için kusurlu olarak görülmektense, ellili yaşlarda zavallı, yalnız bir kadın olarak anılmayı tercih ederiz. Çünkü sorular yerini sessizliğe bırakır. Özel hayatımızla özel bir şekilde ilgilenen, bize her seferinde nasıl cevaplandıracağımızı bilemediğimiz sorular sorarak bekarlığımıza bir neden bulmaya çalışan bu insanların biranda suspus olması işimize gelir.
Biz, çok sevemesek de yüzümüzde beliren hayat darbelerini, bir yanımız hep ister otuzumuzu görmeyi; yeni sayfalar açmayı, acelesiz yaşamayı ve bir dikişte içilen içkilerin yerini yıllanmış şaraplara bırakmayı. Ama tam da tadını çıkarmaya heveslenmişken keyfimizi kaçırır bize bir koca bulmaya çalışan komşu teyzeler. Kadın olmanın zor olduğunu bilmenin yanında, seven, sevdiğini gizlemeyen ve aşkı resmi kayıtlara geçirmek istemeyen bir kadın olmanın daha da zor olduğunu öğreniriz. Evlenmemiş kadınlar, bekarlığın sultanlık olduğu dönemi otuzlu yaşlardan sonra rahatça yaşamaya başlarlar. Ama elele kolkola yeni aşıklar gibi yaşamak hep biraz zordur kadın için. Gençken bu tür davranışlarımızdan hoşnut olmayan beyefendiler hanımefendiler yine bir kabahat bulurlar bizde; çünkü yakışıkalmaz ne de olsa kırklı yaşlarda bir kadının yeni aşıklar gibi göz göze diz dize olması, korkmadan, saklamadan yaşaması. Aşk herzaman biraz eğretidir. Kadın olmaksa zor. Murphy yasalarını hatırlatır cinstendir olayların seyredişi. “Hayatta güzel olan herşeyin ya illegal, ya ayıp ya da şişmanlatıcı” olması gibi.
Baskıcı hemcinslerimizin tadımızı kaçırmasıyla hemen kendimizi başka bir kadının yanında buluruz. Bu, erkeklerle ortak noktalarımızdan biridir. Birkaç kadının içimizde açtıkları yaraları, başka bir kadın kapatsın diye koşup şefkatine sığınırız. Bir kadının en büyük düşmanı ve en büyük kurtarıcısı yine bir kadındır ve bir kadını en iyi yine bir kadın anlayabilir. Kırılan parçalarımızı toplaması, baskılara yenik düşmememiz için bize güç vermesi; gözyaşlarımızı silmesi için en güvenilir kapı bir kadınınki olur. Latin bir atasözü şöyle der: “Gözyaşından daha çabuk kuruyan bir şey yoktur.” Bir erkeğe oranla çok daha fazla düşsek de, onlardan çok daha dik doğruluruz çoğu zaman, daha fazla gözyaşı döksek de, kurumaları daha az vakit alır. Biz yolumuza devam ederiz; otuzlu yaşlarımızda bir bekar ya da kırklı yaşlarımızda aşık olmamızdan utanmayarak, gülmeyi ayıp saymayarak... Yolumuzu kesip ceza yazmak isteyenlere bile sevgiyle gülümseriz...