Ama ister kendisinden önce çıkartılmış olsun, isterse kendi döneminde, iktidar kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusundaki yasaların uygulanması için kılını kıpırdatmıyor. Bu yasal “hazımsızlık” nedeniyle yasaları hiçbir zaman devlet bürokrasisine, yargısına, topluma anlatmıyor; tam tersine ya dikkatlerden kaçırıyor ya da aleyhine propaganda yapıyor.

Kadına karşı sistematik şiddet işkencedir ve insanlığa karşı suçtur

AVUKAT HÜLYA GÜLBAHAR

Türkiye bu kez de, Kırıkkale’de dört yıl önce boşandığı eski eşi tarafından çocuğunun gözleri önünde boğazı kesilerek öldürülen Emine Bulut cinayetiyle sarsıldı. Neredeyse her gün üç kadın öldürülür ve sessiz sedasız gömülüp giderken, Emine Bulut cinayetinin bu kadar yankı uyandırmasının bir nedeni de, son sözü “Ölmek istemiyorum” ve 10 yaşındaki kızının “Anne lütfen ölme” dediği görüntülerin sosyal medyada yayınlanması idi.

Cinayetlerden birini seçip konuyu timsah gözyaşları ile geçiştirmekte uzmanlaştık artık. Emine Bulut cinayetinden sonra da ardı ardına içi boş kınama mesajları yayınlandı. “En ağır cezaya çarptırılmasını sağlayacağız, çocuğu koruma altına alacağız, davaya müdahil olacağız” açıklamaları yapıldı ve ilk icraatlardan biri olarak da görüntüleri çekip sosyal medyada yayılmasına neden olan 19 yaşındaki genç gözaltına alındı. Kadın cinayetlerini durduracak tek bir önlemden söz edilmeden, cinayetlerin duyulmasını, haberleştirilmesini engellemek için görüntüyü çekene gözaltı, yayınlamak isteyene erişim yasağı ile sansür devreye sokuldu.

Oysa birçok kadın cinayeti gibi bu cinayet de önlenebilir bir cinayetti. Daha birkaç ay önce, eski erkek arkadaşının 5.5 yıl boyunca her türlü şiddetine maruz kalan 36 yaşındaki Münevver Kızıl’ın isyanına tanık olmuştuk: 6 davası Yargıtay’da, 4 davası yargılama aşamasında imiş ve sürmekte olan 5 ayrı soruşturması varmış. Tam 17 kere 6284 sayılı yasa çerçevesinde koruma kararı aldırmış. “Bu kadar hukuki süreç devam ederken hâlâ ortada caydırıcı bir ceza yok” diyerek isyan ediyordu.
Münevver Kızıl’ın yaşadığı tam bir işkence/eziyetti. Binlerce kadının halen yaşamakta olduğu gibi…

KARABASAN GİBİ VE OLDUKÇA UMUTSUZ BİR TABLO

Oysa Türk Ceza Kanunu’nda tüm bu olaylarda uygulanabilecek, zaten bunun için düzenlenmiş bir madde var: TCK’nın “Eziyet” başlıklı 96. maddesi. Bu madde etkili bir biçimde uygulansa, gerçekten de birçok kadının hayatını kurtaracak ve erkekler açısından da ciddi bir biçimde caydırıcı olacak son derece etkili bir madde.
Ama ister kendisinden önce çıkartılmış olsun, isterse kendi döneminde, iktidar kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusundaki yasaların uygulanması için kılını kıpırdatmıyor. Bu yasal “hazımsızlık” nedeniyle yasaları hiçbir zaman devlet bürokrasisine, yargısına, topluma anlatmıyor; tam tersine ya dikkatlerden kaçırıyor ya da aleyhine propaganda yapıyor.

Oysa en tepedeki siyasetçilerin tek bir demeci bile birçok kadın cinayetini önlemekte, birçok kadının yaşadığı eziyete son vermede büyük bir fark yaratabilir. Söyleyecekleri cümle de çok basit: “Kadına karşı şiddet işkencedir, eziyettir; TCK 96. maddeyi neden kullanmıyorsunuz?

BM DE KADINA KARŞI SİSTEMATİK ŞİDDETİ İŞKENCE OLARAK TANIMLIYOR

Birleşmiş Milletler CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) Komitesi, Kadınlara Yönelik Şiddet konulu 1992 tarihli 19 No’lu Genel Tavsiyesi’ni 25 yıllık uygulama birikimiyle 14 Temmuz 2017’de güncelledi ve “Kadınlara Yönelik Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddet” konulu 35 No’lu Genel Tavsiye’yi kabul etti.

CEDAW Komitesi tarafından kabul edilen 35 No’lu Genel Tavsiye’nin en çarpıcı yönlerinden biri, kadınlara yönelik şiddetin bazı durumlarda işkence kabul edilmesi.
Tavsiyenin 16. Paragrafında, “Kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet dayalı şiddet, (tecavüz, aile içi şiddet veya zararlı uygulamalar da dâhil) belli durumlarda işkence, zalim, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ile eşdeğerdir” deniyor.

CEDAW Komitesi 17. paragrafta ise, “Komite, diğer insan hakları örgütlerinin ve özel prosedürler konusunda yetki sahibi olanların, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet eylemlerinin ne zaman işkence, zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele olarak kabul edileceğini, kadınların maruz kaldığı acı ve sıkıntıların derecesini anlamının toplumsal cinsiyet hassasiyetli bir yaklaşımı gerektirdiğini ve bir eylemin işkence olarak kabul edilmesi için gereken amaç ve niyet unsurlarının bu tür eylemler bir cinsiyete yönelik gerçekleştirildiğinde veya kişinin cinsiyetine dayalı olarak o kişiye yöneltildiğinde tamamlandığını içeren görüşünü desteklemektedir” diyerek açıklama getiriyor.

Türkiye’de ise, biz bunu 2005 yılında yürürlüğe giren yeni TCK ile kabul etmiş ve yıllar önce bir yasa hükmü haline getirmiştik.

kadina-karsi-sistematik-siddet-iskencedir-ve-insanliga-karsi-suctur-616387-1.

TCK KADINA KARŞI ŞİDDETİ SİSTEMATİK İŞKENCE OLARAK TANIMLIYOR

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni TCK’nın kadınlar ve kadına karşı şiddetle mücadele açısından en önemli düzenlemelerinden biri, kadına karşı sistematik şiddeti bir “işkence” olarak düzenleyen 96. maddesi.

“Eziyet” başlıklı 96. madde son derece açık: “Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

Eziyet suçunun
“a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı, b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe karşı işlenmesi halinde, kişi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
Maddenin gerekçesi de suçun niteliğini oldukça net açıklıyor:

“Eziyet olarak, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. Aslında bu fiiller de kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyabilirler. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arz eder bir tarzda işlenen eziyetin özelliği, işkence gibi, kişinin psikolojisi ve ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir.”

Özetlersek, “eziyet” suçu, bir kimseye karşı, insan onuru ile bağdaşmayan, bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine ve aşağılanmasına yol açan sistematik ve süreklilik taşıyan fiillerin uygulanması ile meydana gelir.

Kısacası, işkenceyi “kamu görevlileri” yapar; eziyeti herkes yapabilir. İşkence ve eziyet arasındaki tek fark budur.

Kadına bir adet tokat ya da yumruk atarsanız, bu TCK açısından 86. Maddede düzenlenen “kasten yaralama” suçudur. Ama kadına sürekli olarak tokat ya da yumruk atarsanız bu TCK 96’daki “eziyet”tir. Eziyet, fiziksel, cinsel, psikolojik ya da ekonomik şiddetin “sistematik bir hal alması”, belli bir süre içinde sürekli uygulanmasıdır.
Kadınlar olarak tecrübeyle biliyoruz ki, kadına karşı şiddet hiçbir zaman tek bir şiddet eylemi olarak gerçekleşmiyor. Örneğin, boşanmak istediğini söyleyen kadının “boşanma hakkı”na itirazla başlayıp, her biri ayrı bir suç olan tehdit, hakaret ve bazen de şantaj ile devam ediyor. Sonra buna “fiziksel şiddet” ve cezalandırma ya da bir garip “barışma ya da iktidarı teyit amaçlı tecavüz” de ekleniyor. Ve bu şiddet sıralaması, asla bir kerelik gerçekleşmiyor; ilişki boyunca döngüsel olarak tekrarlanıyor.

İşte bu “eziyet”tir, işkencedir, insanlığa karşı suçtur.

Nitekim, eziyet maddesi bu nedenle TCK’nın insanlığa karşı suçları sıralayan 77/1 maddesinin c fıkrasında özel olarak sayılır ve 77/4 uyarınca zamanaşımına da tabi değildir.

Zaten bu nedenle TCK’nın 3. Bölümünün başlığı “işkence ve eziyet”tir.

KADINA SİSTEMATİK ŞİDDET UYGULAYAN HERKES DERHAL TUTUKLANMALI

TCK 96’da eziyetin cezası iki yıldan beş yıla kadar hapis iken, çocuk, gebe kadın, üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe karşı olduğunda üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası getiriyor.

96. maddenin önemi tam da burada ortaya çıkıyor.

Bu madde, kadına karşı şiddetle samimi bir biçimde mücadele etmek, saldırganları caydırıp durdurmak isteyen bir devlet için; Hâkim, savcı, avukat ya da tüm hukuk uygulayıcıları için sihirli bir değnek gibi.

Çünkü Türkiye hukuk sisteminde, yaralama, tehdit, hakaret vb. suçların cezası, maalesef iki yıldan az ve tutuklama gerektirmiyor. Ancak, cezası iki yıldan başlayan suçlar için tutuklama gerekiyor ve eziyet maddesi, en az iki yıl (eş söz konusu olduğunda en az üç yıl) hapis cezası gerektirdiği için tutuklu yargılama gerektiriyor. Yargılama sonucunda hükmedilecek hapis cezası, ceza süresi nedeniyle adli para cezasına da çevrilemiyor. Eziyet suçu şikâyete bağlı değil, bir kamu davası. Mağdur şikâyet etmese bile ya da şikâyetinden vazgeçse bile sürdürülmesi gereken bir dava. Uzlaştırmaya da tabi değil.

96. maddenin bir diğer özelliği, eziyeti başlı başına ayrı bir suç olarak tanımlaması. Eziyet oluşturan psikolojik şiddet (tehdit, hakaret, şantaj vb.), fiziksel şiddet (yaralama), cinsel şiddet (her türlü cinsel saldırı) eylemleri, ayrıca cezalandırılmalı. Yani eziyet maddesinin dışında yaralama ve tecavüz gibi eylemlerin cezası da ayrıca verilmeli.

Aslında Yargıtay’ın eziyetin tek bir gece içinde gerçekleşen olaylarla da oluşabileceği, cezaevi koğuşundaki mobbing benzeri uygulamaların da eziyet olduğu yönünde çok olumlu kararları da var. Ama kadına karşı sistematik şiddet söz konusu olduğunda, tutuklu yargılama gerektiren bu madde bir türlü uygulanmıyor.
Sorun, TCK’nın eziyet maddesinin toplum ve hukukçular tarafından yeterince bilinmiyor ve uygulanmasının talep edilmiyor olmasında bence.

Çağrım öncelikle kadınlara, çünkü kadınlar bu 96. maddeye bir el atarsa, sadece kadına karşı şiddet değil, işyerlerinde mobbing dâhil her türlü “sivil işkence”ye karşı da bir farkındalık ve yaptırım gelebilir. Ama en önemlisi, cezaların bir caydırıcılık gücü var ise bu madde ile ciddi bir biçimde bu test edilebilir. Sistematik şiddetin tutuklu yargılama gerektiren ve zamanaşımı da olmayan bir kamu davası olacağını, yani kadın şikâyet etmese bile, üzerinden yıllar geçse bile peşini bırakmayacağını, siciline de insanlık suçu olarak/işkence olarak işleneceğini bilen birçok erkek açısından 96 maddenin bilinmesi ve uygulanması fark yaratacaktır. Bu fark da birçok kadının hayatının kurtulması anlamına gelecektir.

1 Eylül’de başlayacak yeni adli yılda takip edeceğimiz ilk konu kadına karşı sistematik şiddetin bir işkence, insanlığa karşı bir suç olarak görülüp görülmediğini ve TCK 96. maddenin uygulanıp uygulanmayacağını izlemek olmalı.