“Kadınların bakım emeği” nafaka hakkının neresinde?

Dilek Bulut - Dr., Akademisyen

Aile ve Sosyal Yardım Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş geldiği günden beri inciler saçmakta, Bakan’nın “Süresiz nafaka, adil bir durum değil. Açıkça sormak istiyorum. Süresiz bir nafaka sizin için adil mi?” sorusu ile nafaka konusu tekrar tartışmaya açılmak isteniyor.  

Sayın Bakan’a ilk olarak hatırlatacak olursak; Türkiye’de süresiz nafaka olmadığı gibi nafaka, eşlerden mağdur olan kimse, erkek ya da kadını kapsayan bir hak. Kadınlar toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak genellikle ekonomik ve sosyal olarak daha güçsüz olmaları ve evli kadının toplumsal bakım rollerinin yükü nedeni ile çalış(a)madığı, çalışmayı bıraktığı için ya da bu koşullarda iş bulamadığı için boşanma sonrası daha çok kadınlar tarafından kullanılıyor. Kadın iş bulduğu ya da evlendiği zaman da nafaka kesiliyor.

İkincisi; Kadınların “bakım emeği”, “nafaka hakkı” ile çok yakından ilgili. Nafaka hakkını tartışmaya açmak görmezden gelinen “kadın bakım emeğine” el koyma, eşitsizliği yeniden üretme ve baskı oluşturma alanıdır.  

Tüm evlilik yaşamı boyunca görmezden gelinen kadın emeğinin sadece küçük bir karşılığı olan nafakanın tartışılması, boşanırken kadını tüm savunmasızlığı ile sokağa bırakmak, sonra nasıl yaşarsan yaşa demek adil midir? Tartışılması ve çözülmesi gereken yıllardır kadınların sömürülen bakım emeği değil midir?  

Bu toplumdan kadınlar alacaklı. Çocuklarını doğurup büyüttüğü, yaşlılarına baktığı için. Bugünü derleyip toplayıp, yemeğini yapıp, ev işlerini bitirdikten sonra ertesi güne yaşamı hazırladığı için. Bu yaşamı yeniden üreten emeğin görünmezliği, kadınlara “bütün gün evde oturuyorsun” diyen, ev kadınını “çalışan olarak saymayan” ya da işten eve birlikte dönen iki eşten, kadının koşa koşa mutfak önlüğünü giymesindeki, çocukların ödevlerini yaptırması, hayatı organize etmesindeki emeği görmeyen bir düşünce yapısı var.  

Piyasada değer biçilmeyen bu emek görünmez olduğunda sosyal ve yasal hak taleplerin yelpazesi ve ufku daralıyor. Kadınların çocukları, eşleri ve yaşlı ya da hasta akrabaları için harcadıkları “karşılıksız bakım emeği” bütün kapitalist ilişkilerin üzerinde geliştiği zemindir. Feminist hak taleplerimiz de işte bu eşitsiz zemine dayanmaktadır. Neoliberal politikalar sonucu sağlık ve eğitim alanında yaygın özelleştirmelerle kadınların özel alanda harcadıkları karşılıksız emekleri katlanarak arttı. Bu artan bir emek sömürüsü demek aynı zamanda.  

Derin yoksulluğun bu kadar arttığı ve “yoksulluğun kadınlaştığı” ekonomik kriz ortamında, bakanlığın gündemine, kadınların evlilik, aile içindeki ve bütün yaşam içinde konumlarını güçlendirecek, ev kadınlarına emeklilik hakkı, sağlık sigortası, boşanma durumunda kadının harcamış olduğu bakım emeğini hesaba katan anlamlı bir nafaka, kadınlar için iş aramaya başladıkları ilk andan itibaren işsizlik ödeneği gibi konuları alması gerekmez mi?  

Kadınlar en çok en yakınındaki erkekler tarafından şiddet görüp, evlerinde çocuklarının gözü önünde öldürülüyorlar. Kadına “şiddet gördüğün aile içinde kal” diye telkinler yapan arabuluculuk mekanizmaları ile boşanmayı güçleştirmek değil, kadınların şiddete karşı bir koruma kalkanı olan 6284’ü etkin uygulanmasını sağlamak, uygulamayana ağır yaptırımları, kendi kararını verip nasıl yaşamak istiyorsa boşanan kadının ayaklarının üzerinde kendi yaşamını kuracağı bir dizi olanağın devreye sokulması gerekiyor. Bakanlığın gündemi şiddet gören kadını şiddet gördüğü alana hapsetmek ve mecbur bırakmak anlamına gelen nafaka hakkının tartışmak olmamalıdır.  

Tam da bu hafta imzalanmasının 9. yılını kutladığımız, hukuksuzca kaldırılan İstanbul Sözleşmesinin içeriğinde olduğu gibi, kadını himaye edilmesi gereken ve kocasına bağımlı bir mazlum olarak değil “özgürleşme sürecinin öznesi” haline getirici, dönüştürücü politikalara ihtiyacımız var. Tüm sosyal politika ve yasal düzenlemelerin kadınların özgürleşmesi ve eşit özne olmasını sağlayacak dönüştürücülükte olması gereklidir.  

Şer ittifakının gündeminde nafaka konusunda mağduriyetlerini dillendiren sivil toplumda “Boşanmış İnsanlar Platformu ya da Nafaka Mağdurları”, Yeni Akit gibi karanlık sesli destekçileri var. 

Parti programında yalnız kadınları sahiplendirmekten bahseden, seçim çalışmalarında kadın milletvekilinin fotoğrafını dahi koymayan Hüda Par’ın Aile Sosyal Politikalar Bakanını ziyareti ve iki erkek milletvekili ile fotoğrafı sadece kadınlara değil hepimize ürkütücü gelmeli. Bu tartışmanın asıl hedefinin kaynağını laiklikten alan medeni kanun olduğunu unutmamamız gerekir. Zira bir önceki başlıklar 6284 sayılı yasa, Anayasa’nın eşitlik ilkesi, yasal evlilik yaşı ve karma eğitimdir. 

2016 yılından beri gündemden düşürülmeyen nafaka, derin yoksulluğun ve kadınlaşan yoksulluğu arttığı “başarılı ekonomi” politikalarından sonra nasıl olur da tekrar gündeme gelir? Kadınlar boşanamasın, kendi yaşamları hakkında karar veremesin, şiddetin ve baskının sarmalında kalsın, kapitalizmin çarkları neoliberal politikalar ile el ele veren patriarkanın yardımı ile dönsün diye olabilir mi?