Kalemin ucundan kitabın rahmine...

NAZMİ KIRSAL

Gülfem Pamuk’un Kitab-ı Siyah Kalem adlı romanı Everest Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Everest yayınları bünyesinde 2006’dan beri düzenlenen “ilk roman” yarışması seçici kurulu üyeleri, (Semih Gümüş, Handan İnci, Cemil Kavukçu, Selim İleri ve Müge İplikçi.) Gülfem Pamuk’un Kitab-ı Siyah Kalem isimli roman dosyasını 1.liğe layık bulduğunu duyurmuştu.

Gülfem Pamuk, Kitab-ı Siyah Kalem’de yorumun farklı yönlerinden yararlanırken yüzeylerle, görüntülerle araçsallaştırdığı kanallarla gerçek taleplerini sunmuştur. Bu talep gerçeğin dışına çıkarak da kendini sürdürmüştür. Pamuk, akademik hayatın bireysel yaşamdaki iç sıkıntılarından sızan, bir büyünün etrafında genişleyen, genişleme esnasında biriktirerek gerçeğin özüne sıçrama yapan duyguları, belirli sanat dalları dizginin gerer. Özniteliğin kendini her daim bir seçim yoluyla karşı karşıya bırakması insanlığın kaçınılmaz bariz noktalarından biridir. Roman sanatı da öznitelikten, iç sorgulamalardan seçme gardına girişmeyle yüz yüze geldiğinde ortaya çıkar. Seçme hakkı bir umut kapısını da aralamaya şans tanır. Aynı zamanda kutupsal karşılaşmanın aynasını da dik tutar. Pamuk, dizdirdiği olgu ve duygularla serdiği sahnenin başucuna okura karşı güçlü durma eğilimini de işaretlemiştir. Bu eğilim kimi yerlerde, belli bir tutkuya ya da uğraşıya köle olma yolunu da çizdirmiştir:

“Biz, harflerin ilmini bilerek kendimizi Allah’a müşahede ettik. Cennet Allah’ın kelimeleridir dedik ve cennete gidip orada ebedi kalmanın, ebedi kelimeye ulaşmak olduğunu bildik. Sayılar ve harfler arasında, arş ve kürsi arasında, vücut ve ruh arasında gidip geldik.” (sayfa:65)

Gülfem Pamuk, Kitab-ı Siyah Kalem’de dünyanın kayıp düzeni içinde bir gezintiye çıkarken, kendi deneyimlerinin köprülerinden yararlanır. Bu deneyimler yüz değiştirdiğinde, odak noktasını ansızın fırlatır, kimi zaman da kapalı bir kutuda başka bir keşfi açık eder. Yazarın yaşamını sorgulayışının birçok teknik yönü de inceden inceye kendini çıkışlarla gösterir. Kendi değerinden pay verme, kendi değerini sorgulama olanağını yine kendinde aralama imkanını açar. Çevrenin dikili bütün yapılarından, insani durumlarından, dünyanın güncel halinden, coğrafyalar arası kıyaslamalardan... art arda zihinsel kopuş ve atlamalarla aktarımlara da yer verilir. Ki bu zihinsel gidiş-gelişler hem gerçek kadar gerçek, hem de rüya kadar rüya çerçevesini de bir yerlere astırır:

“Bu kitap temiz bir oluktan akan suya benzer. İstediğini zenginleştirir, istediğini yoksullaştırır. Derslerde harflerin ve harekelerin âlemdeki mertebelerinden bahsederken işte bu kitabı esas aldım. Unutma, harfler bir hakikat ve bir sestirler. Gözlerini iyice yum ve o sesi dinle. Harflerin sana söyledikleri gerçektir.”(sayfa: 98)

Pamuk, huzuru bulmak istediği hayatla, ya da kendisine işaret edilen hayatın içinde de bir taşma noktası bulur:

“Gerçekten de gözlerimi yumduğumda sarı bir bozkırda ipek, baharat, yeşim taşı taşıyan kervanların ağır ağır geçişini görür gibi oluyordum. Bu kervanlara inançlar, dinler, efsaneler, metafizik inanışlar, büyü ve ezoterik öğretiler de eşlik ediyordu.” (sayfa: 114)

Gülfem Pamuk’un Kitab-ı Siyah Kalem’de modern hayatın soyut kırbacını üzerinde hisseden bireyin, tarihi dönüşlerle iz sürdüğü tasavvuf fikrini, kimi zaman hikayesel bir parçalanmışlık, kimi zaman da felsefi bir belirsizlikle yönlendirmeye çalışır. Roman boyunca dönüp dolaşan araştırmacı kişiliğin içsel köşebentleri, ansızın öğreticiliğe kayar; iç sese bürünen ve tarihin çekmeceleri arasında sıyrılıp düşen binlerce içsel haritayla karşı karşıya gelinir:

“İnsanların bilgi ve mertebeleri derece derecedir. En üst mertebede bulunup da bilgi ve marifetleri en çok olanlar şeyhe en yakın dururlar. Bu mertebeye ulaşmış insan bazen melek, bazen insan, bazen harf, bazen âşık, bazen de maşuk olur.” (sayfa:133)

Son olarak Gülfem Pamuk, eserin gidiş gelişlerini Batı’nın araştırma tabiatına yankılarken, sıkışmışlığı da Doğu’nun öğretici yanıyla harmanlıyor. Bunu yaparken de dildeki esnekliği acımasızca bindiriyor metne...