Kamuculuk geri dönerken

Ş. Can Atalay - Avukat - Silivri 9 No’lu Cezaevi A/47

Öncelikle BirGün’e teşekkür vazifemi yapayım. Nasipse adayız. Epeydir sürdürdüğüm pazar yazılarıma ara veriyorum. Tutuklandığımızdan bugüne hapisteki Gezicilerin sesini duyurmak için sayfalarını açan BirGün’e teşekkür ediyorum. Bize açtıkları pencerenin kıymeti büyüktür. BirGün’ün fedakârlıklarla, başarılarla dolu 19’uncu yaşını kutlarım.

BirGün’de, 20 Aralık 2022 Pazar yazımda demokratikleşmenin salt bir “özgürleşme” olarak ele alınamayacağını, güçlü bir kamuculuğa dayanması durumunda sağlam temelleri olabileceğini yazdım.

Kamuculuğun, örtük olarak devletçiliğin sol söylemde her dönemde önemli bir yeri oldu. Ancak 1970’lerin ortalarında başlayan, sosyalist ülkelerin önemli bir bölümünü ve kapitalist ülkelerdeki sosyal devletleri yıkarak dünya çapında egemenlik kuran neoliberalizm döneminde, sol dışında epeyce itibarsızlaştırıldı. Neoliberalizme göre sosyal devlet ile bireyin ekonomik özgürlüğü, ekonomik çıkarları arasında keskin bir uzlaşmazlık vardı. Sosyal haklarda küresel tasfiye süreci yaşandı. Ancak epeydir neoliberalizmin ideolojik hegemonyası sarsılıyor ve inişe geçti. Yazımda bu durumu tüm boyutlarıyla ele alan bir çalışmaya dikkat çekmek istiyorum. Benim de dikkatimi haftalık futbol maçlarımızda sağ olsun Osman Kavala çekti. Kitabın adı, “Büyük Geri Tepme”.

BÜYÜK GERİ TEPME

Ülkemizde, ana gündemimiz olağanüstü hal devletinden kurtularak “normal devlet işleyişine” geçmek. İttifaklar, işbirlikleri, destekler bu zeminde kuruluyor. Tek adamlıktan kurtulmak kararlılığıyla öne çıkan oluşumlara yol veriliyor. Bu yönden bakınca bir bakıma dünyadaki süreçten farklılaşmış gibi görülebiliriz. Ancak son yirmi yıldır neoliberalizmin bayraktarı AKP’ye karşı mücadele programları da küresel kamucu dalganın etkilerini taşıyor. Depremin yıktığı konutları yapmanın kamunun yükümlülüğü olduğunu, çocukların ve kadınların desteklenmesini vb. yalnızca seçim vaadi olarak göremeyiz. Altında neoliberalizmin yarattığı tahribata karşı oluşan toplumsal talepler yatıyor.

Kitap işte buna “büyük geri tepme” diyor. Kapitalist toplumlardaki organik krize denk düşen derin ideolojik dönüşüm süreci… Neoliberalizmin, 2008 sonrası Büyük Durgunluk’la başladığı güç ve hegemonya kaybı, Covid-19 salgınından sonra tam olarak perçinleniyor. Toplumda “bugünün teşhisi” fikri yaygınlaşırken aynı zamanda toplumsal hafıza, hatırlama harekete geçiyor. Yaşananların zorunlu sonucu olan “Covid-19 devletçiliği” birçok fikri uyandırıyor. Neoliberalizmin neredeyse son verdiği düşünülen müdahalecilik, kamunun desteklenmesi için bütçe açıkları ile finansman, devlet sübvansiyonları, endüstri politikaları, kamu sağlığı, kamusal eğitim, kamu mülkü, en önemlisi ekonomik planlama bütün haşmetiyle geri dönüyor ve hatırlanıyor.

YENİ DEVLETÇİLİK

Batı dünyasında, 2008 krizi ve sonrasında Covid-19 salgını, yaygın toplumsal kolektif korkular yarattı. İşte “yeni devletçilik”, bu korkulara ve risklere hitap ediyor. Kitap, yeni devletçilik söylemini, üç kilit kavrama; egemenlik, kontrol ve denetim kavramlarına dayandırıyor.

Altını çizmemiz gereken önemli nokta, yeni devletçilik yaklaşımının hem sağda hem de solda hâkim olması. Çünkü “aynı evrende yaşayıp aynı sorunlarla karşılaşmaları”, benzer ortak arayışları ve ortak kavramları kullanmaları sonucunu doğurabiliyor. Yeni devletçilik üzerinde ortaklaşma görünse bile, sol için yeni devletçilik “toplumsal korumacılığa”, sağ için “mülkiyetçi korumacılığa” karşılık geliyor. Yine de benzer kavramları kullanmanın, yurttaş bakımından gündelik politikada epeyce kafa karıştırıcı olduğunun altını çizelim.

Egemenlik, neoliberalizmin siyaseti ve ekonominin yönetimini yerel siyasi erkten ve “toprak demokrasisinden” uzaklaştırmasına tepkiye dayanıyor. Brexit’te ulusal egemenliğin yeniden öne çıkması olarak görüldü. Sol bakış ise kritik kararların yerelleşmesini, uluslararası şirketlerin ve yatırım fonlarının açgözlülüğünden kurtulmayı öne çıkartıyor.

Koruma, devletin güvenlik ve koruma sağlayan temel özelliğinin hatırlanmasıdır. Toplumu tehdit eden riskler, “doğal çevreyi ve toplumun varoluş temellerini” tehdit ediyor. Bu risklerin üstesinden, neoliberalizmin kâr önceliği ve bireyciliği yaygınlaştırma yaklaşımıyla gelinemeyeceği yaygınlık kazanıyor.

Kontrolün ise en yetkin ifadesi Brexit’te görülüyor: “Kontrolü yeniden ele al.” Özellikle sol için, kitlesel işsizlik, küresel ısınma benzeri makro sorunların üstesinden gelebilmek için planlama politikalarının, yeniden inşası anlamına geliyor.

Kitap bize detaylı bir tarihsel arka plana dayanan güncel batı dünyası analizi sunuyor. Yayımında emeği geçen herkesi kutlarım. Özellikle tek adam rejimi sonrası yeniden kuruluş sürecinde, kamucu/devletçi politikalarımızı yeni bir bakışla ele almamıza ve geliştirmemize yardımcı olacak geniş bir bakış açısı sunuyor.

Kitap ağırlıkla Batı dünyası üzerine. Ancak aynı evrende yaşadığımız için “anlatılan aynı zamanda bizim hikâyemiz” de olabiliyor.