Kapana kısılmış müzik sektörü ve rantçılık
Fotoğraf: Unsplash

Recep YILMAZ*

AKP’nin başarısız ekonomi politikalarının en çok etkilediği alanlardan biri müzik sektörü, özel olarak ise konserler. Konser yapmanın maliyetlerinin gün geçtikçe artmasıyla da bundan müzisyen, seyirci, mekâncı gibi birçok faktörün de etkilendiği bir daralma zinciri oluşuyor.

Özellikle günümüz dijital çağında müzisyen müziğini üretip artık birçoğu sektörel mafya olmuş plak şirketlerinden kendini bir şekilde kurtarmaya çalışarak ya da bunlara boyun eğerek üretimini dinleyiciye ulaştırmaya çalışırken bir yandan da bu üretimin seyirciyle olan en önemli etkileşimi olan konserler için de mücadele etmek zorunda kalıyor.

Konser yapabilmek için bilet satmak, bilet satabilmek için çok dinlenmek, çok dinlenmek için de çok para harcanması gibi bir zincirin en başından gelen bu bozukluk ise aslında uzun zamandır müzik sektöründe bulunsa da son dönemlerde artık mekânların kâr marjlarının düşmesi ve çoğu konser mekânının kepenk kapatması ile iyice göz önüne geldi.

Kapanan diğer mekânlar gibi olmak istemeyen mekânlar daha “garanti” sayılabilecek, maliyeti düşük bilet getirisi yüksek konserler yaparak ayakta kalmaya çalışıyor. Bunun en baş sorunu olarak ise yeni müzisyenlerin, daha kitlelere ulaşamamış müzisyenlerin kitlelere ulaşabilecekleri en temel yer olan sahnelere ulaşamaması oluyor.

Bu kısırdöngü içerisinde ilerleyen süreçlerde ise ilk kaybeden, müzik üreterek yaşamaya çalışan müzisyenler oluyor.

Ancak bu kriz sadece müzisyenle tabii ki sınırlı kalmıyor, seyirci ve mekân gibi bütün unsurları sırayla etkilemeye başlıyor.

MALİYET SEYİRCİNİN SIRTINDA

Seyirci açısından bakacak olursak zaten dijitalleşmiş ve belirli tekellerde gezen müzik dinleme zevkleri bazı istisnai durumlar haricinde çeşitli kalıplar ile sınırlandırılmaya çalışıyor ve bu aslında istenilen müziğe daha rahat ulaşma imkânı sunmasına rağmen sadece belirli alanlarda dolanan dijital servis sağlayıcılarının elinde kalıyor.

Buradan yola çıkarak dinleyicilerin müzik zevklerinin kısıtlanmasının dinleyiciler açısından en önemli sorun olduğunu söyleyebiliriz. Bunlara ek olarak ise konser yapmanın ekonomik maliyetlerinin de büyük kısmını dinleyici çekiyor da diyebiliriz. 
Bilet fiyatları, mekânlardaki alkol fiyatları vs derken dinleyici için konsere gitmek artık lüks tüketim konumuna gelmiş durumda.

Bu sıkışmanın konser mekânları tarafından oluşan yansıması ise maliyetlerin artık ayakta kalmayı oldukça zorlaştırması. Tabii ki seyirci ve müzisyen dostu olmayan mekânları es geçerek konuşmak gerekirse; ses sistemlerinin maliyetlerinin ve elektrik faturalarının dağ gibi büyümesi, alkol fiyatlarının devlet politikası olarak yüksek ücretlere çıkması ve satışın azalması en temel sorunlar durumunda.

Bu sıkışıklık içerisinde mekânlar ayakta kalmak için garanti kazanç ihtimali olan konserlere yönelmekte. Bunlara rağmen hâlâ belirli dönemlerde alternatif isimlere, yeni isimlere kapılarını açan ya da açmayı deneyen mekânlar olduğunu da es geçmemek lazım.

SEN KAÇ BİLET KESİYORSUN?

Müzisyenler tarafında ise işler konser planından önce zorlu aşamaları geçebilmek ile başlıyor. Müziği üretmek, üretimini dinlettirmeye çalışmak, bunlar yeterince zorlu ve motivasyon kırıcı süreçler olmasına rağmen konser verebilme sürecine ulaşan müzisyen bu sefer de “sen kaç bilet kesiyorsun?” cümlesi ile karşılaşarak adeta yeni bir zorlu bölüme geçmiş oluyor.

BU SİSTEMDE ARACI KÂRLI

Tabiri caiz ise konser verebilmek için mekânların kapısında yatan müzisyenlerin durumu diğer başlıklardan daha az önemli değil. Müziğin ana üreticisi olan bireylerin bu koşullara mahkûm edilmesi bir yandan da elbette sadece ekonomik değil. Dijital servislerin oluşturduğu kalıplara, sistemin içerisindeki döngüye girmeye zorlanmaları, üretiminin sanatçıya değil aracılara daha fazla kâr getirecek bir hale gelmesi de bir sorun.

Bütün bu süreçlerin alternatifi olarak ise belediye-halk konseri etkinliklerinin sayılarında oluşan artış bir yandan fayda sağlasa da bir yandan da zarar getiriyor.

Örnek vermek gerekirse son dönemlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmalarından biri olarak, şehrin çeşitli semtlerindeki kültür merkezlerinde belirli aralıklarla etkinlikler düzenliyor. Bu etkinliklerde ana akım sanatçılar dışında, artık mekânlarda kendine rahatça yer bulamayan sanatçılar da uzak semtler dahil olmak üzere birçok noktada dinleyicileri ile buluşabiliyor.

HALK KONSERLERİ RANT KAPISI OLMAKTAN ÇIKACAK MI?

İstanbul dışında ise bugüne kadar yapılan çoğu ücretsiz halk konseri AKP ve MHP belediyelerinin rantlarından payını almak isteyen müzisyen ve organizatörlerin rant kapısına dönmüş durumda. Yerel seçimler ile belediyelerin el değiştirmesi bu durumu ne kadar değiştirecek, bunu da zamanla göreceğiz.

Mesela önümüzdeki dönemde artık AKP’liliği mahkeme kararı ile tescillenmiş Ferman’ın grubu Manga’nın mı konserini göreceğiz yoksa bu ranta hiç bulamamış yine benzer tarzlarda müzik yapan genç grupları mı? Mesela valilik kararlarıyla ve çeşitli bahaneler ile konserleri iptal edilen İlkay Akkaya gibi isimleri bundan sonra ne kadar göreceğiz?

Halk konserlerinin en uzun vadede zararı ise toplumun bilet alarak konsere gitme alışkanlığını kaybetmesi oldu. Burada kaotik bir kısırdöngüye giriliyor, bu ekonomik kriz ortamında toplumun istediği müzisyeni dinleyebilmesi artık çok pahalı durumdayken belediye konserleri ise buna gayet geçerli bir çözüm olmakla birlikte yukarıda da belirttiğim gibi bir yandan da biletli konser alışkanlığının kaybına sebebiyet veriyor.

Buna kısa vadede tabii ki bir çözüm olmamakla birlikte halk konserlerine topyekûn karşı durmamak da gerekir.

Belediyeler eliyle saçılan rant paralarının artık saçılmayacağını, yandaş ve paydaş kitlenin fonlanmayacağını bilerek böyle etkinliklerin düzenlendiği görmek en kısa vadede en azından bir nebze sağlıklı bir çözüm olarak karşımızda duruyor.

Önümüzdeki zamanlarda, bu sorunlara dair nasıl adımlar atılır ya da atılır mı, bu devran böyle döne döne devam mı eder bilemeyiz tabii. Unutmamak lazım bu sorunlar sadece bugün başlamadı, bugün de böylece sona erecek gibi gözükmüyor.

*Yönetmen, Müzisyen